Altmış Dördüncü Yıl Dönümünde Hindistan'ın Bağımsızlık Mücadelesi



Türk-Moğol krallıklarının Hindistan tarihinden çekilmesi ile dünya ticaretinde gemiciliği nedeniyle üstünlük sağlayan Avrupalıların Doğu halkları ile birlikte Hindistan’da da ayrıcalıklar peşinde koşması aynı dönemlere rastlar. Avrupa’da birbiri ardına kurulan Doğu Hindistan Ticaret Şirketleri, ülkelerinde ihtiyaç duyulan egzotik ürünleri Hindistan’dan getirmek için deniz seferlerine çıkarlar. Zenginliği, katı sınıf rejiminin yarattığı dinginliği ve iklimsel rahatlığı ile uzun yıllar boyunca Türk-Moğol krallıkları altında yaşayan Hint halkları ülkelerine yeni gelen bu ticaret insanlarının dinlerine, dillerine ve kültürlerine Büyük Hindistan’ın çok kültürlülüğe açık alçak gönüllülüğüyle çok kolay adapte oldular.

Önceleri Hollandalı ve Danimarkalı tüccarların baharat ve değerli kumaşları için sıklıkla ziyaret ettiği bu limanlar, başlarındaki zenginlikten başı dönmüş Türk-Moğol hakanlarının binbir gece masallarını anımsatan lüks içindeki saraylarında küçük siyasi ayrıcalıklar kazanmasıyla sadece ticaret ile sınırlı kalmayan bir ihraç kapısına dönüşür. İngiltere’nin gün geçtikçe güçlenen deniz filosu Coğrafi Keşifler ile birlikte ortaya çıkan yeni deniz ticaret rotalarından geçerek Hindistan’a ulaşmaya ve İngiliz Ana Karasını besleyecek daha büyük ayrıcalıklar koparmaya başlamıştır.

Birinci Dünya Savaşı öncesi el yordamıyla dizayn edilen dünya siyasetinde İngiltere üzerinde güneş batmayan imparatorluğunu kurmuş; dominyonları, kolonileri ve sömürgeleri ile göz kamaştıran bir zenginliğin sahibi olmuştur. Hindistan’dan Avusturya’ya, Yeni Zelanda’dan Afrika’ya Arap diyarlarından Amerika’ya kadar neredeye dünyanın yarısı üzerinde egemenlik kuran Kraliçe ve Adamları, sömürdükleri dünya toprakları üzerindeki siyasi bağlarını ticari bağlantıları üzerinden gerçekleştiriyordu. İmparatoriçenin hamiliğinde kurulan bir çok kolonyal ticaret şirketi eliyle yeni ülkeler fethediliyor, yerel işbirlikçiler bulunup koloni toprakları üzerindeki insanlarıyla birlikte sömürülüyordu.

31 Aralık 1600 yılında Kraliçe I.Elizabeth’in hamiliğinde kurulan İngiliz Doğu Hindistan Ticaret Kumpanyası tam adıyla “Londralı Doğu Hindistan Tüccarları Şirketi ve Valiliği” en eski Avrupa Hindistan ticaret şirketidir. Ana ticaret kollarını ise pamuk, çivit boyası, ipek, çay, haşhaş ve köleler oluşturmaktaydı. Şirket ticaretini yaptığı bu “mallar” yanında askeri ve siyasi olarak da Hindistan’ı kontrol altında tutmaya başlamıştı.


Hindistan’ın zenginlikleriyle donatılmış büyük saraylarında zevk ve sefa içinde yaşamaya alışmış Türk-Moğol hakanları Doğu Hindistan Ticaret Şirketi’nin elinde adeta bir kuklaya dönüşmüş ve giderek verdiği ticari ayrıcalıkların siyasi ve askeri getirileriyle baş edemez bir duruma düşmüştür. Şirket hem Hindistan’dan “mal” alımında bir tekel oluşturmuş iken hem de aldığı malların satımında da bir tekel oluşturmuştur. ABD’nin oluşumunda Amerika’daki İngiliz kolonilerinde yetiştirilen pamuğun Hindistan’dan sömürülen pamuk ile giriştiği rekabetin büyüklüğü tartışılamaz.

Hindistan ve dahi bütün kolonilerden taşınan zenginliklerin doğurdu ekonomik ve teknolojik yenilikler İngiltere’de sanayinin doğmasına neden oldu. Sanayi Devrimi adı verilen olgu esas itibari ile Hindistan ve diğer bütün sömürü ülkelerinin batıya kazandırdığı ekonomik bolluğun bir neticesidir. Hindistan’dan gelen “hammadeler”le doğan sanayi devrimi, sonuçta Hindistan’daki yönetim algısını da değiştirmiştir. Kuklaya döndükten sonra en sonunda ortadan kaldırılan Türk-Moğol sultanları yerine İngiltere yarımadadaki yönetimini resmileştirme girişimine yönelmiştir.

Bir şirket eliyle Hindistan’a getirilen ilk idari ve siyasi kurumlar artık kurulacak olan yeni devlete 1883 yılında çıkarılan bir kanunla aktarılmaya başlanmıştır. Şirketin kendi organizasyonu olarak görülen; postacılık hizmetleri, liman işletmeleri, jandarma ve güvenlik güçleri, uyuşmazlıkları çözen yargı erkleri yeni kurulacak olan devletin temellerini oluşturmuştur. 1883 yılında çıkarılan ilk kanunla öncelikle Doğu Hindistan Ticaret Kumpanyası’nın tekelleri sırayla kaldırılmış ardından da 1850’lerde Hindistan’a bağlı yönetim bölgeleri ile birlikte “British Raj of India” adı altında İngiliz Sömürgelerine katılmıştır. 

Bugünkü Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Burma, Afganistan, Nepal, Singapur ve Siyam ülkelerini içine alan bu sömürgenin başında İmparator olarak İngiliz Kraliyeti ve onun atadığı bir genel vali bulunmaktaydı. Kalküta ve Yeni Delhi’nin başkentliğini yaptığı bu Sömürge Devleti 1850’lerden 15 Ağustos 1947’de Hindistan’ın Bağımsızlığını kazandığı güne kadar devam etmiştir.


Mahatma (Büyük Ruh) Ghandi de 1869’da işte böyle bir ülkede dünyaya gelmiştir. Bulunduğu eyalet yönetiminde bir divan üyesi olan yüksek mertebeli bir memurun oğlu olarak ayrıcalıklı bir Hintli olan Ghandi iyi bir eğitim almıştır. Bir Hindistan geleneği olarak 13 yaş gibi erken bir yaşta görücü usulü evlenen Mahatma, 15 yaşında ilk kez baba olmuştur. 19 yaşında genç bir hukuk öğrencisi olarak ilk kez anavatan İngiltere’ye yolculuk yapan Ghandi eğitimini tamamladıktan sonra 1893’te Güney Afrika’ya Hintli bir hukuk firmasında çalışmak için yerleşir. Ancak Ghandi Güney Afrika’da Hindistan ve İngiltere’de gördüğü ayrıcalıklarının aksine derisinin rengi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalır.

Salt rengi nedeniyle gördüğü ayrımcılığı fikir dünyasının değişmesine neden olur. O güne değil Hindistan’da yüksek bir sınıfa mensup olmanın ayrıcalıkları ile yaşayan ve pohpohlanmaya alışan Ghandi sınıf sistemine karşı eleştirel bir çerçeve edinir. 1915’te Hindistan’a dönene kadar Güney Afrika’daki ayrımcılık davalarında çalıştı, hem kendisini hem de çevresini sınıf ve renk konularında aydınlatmaya çalıştı, ilk sivil itaatsizlik eylemlerini gerçekleştirdi.

Zorunlu askerliğe temyiz, tarımsal üretim tekellerini yıkım ve işbirliğine itiraz girişimleri Ghandi’nin popülerliğini artırmıştır. İşbirliksiz, şiddetsiz ve barışçıl silahlarla donatılmış bağımsızlık savaşına böylece başlayan Ghandi pasif-direnişin en büyük temsilcilerinden bir tanesi olmuştur. Ghandi bu hareketiyle hem şiddet içeren ayrılıkçı Hint milliyetçilerini hem de ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastıran British Raj of India’yı eleştiriyordu.

Barışçıl ve pasif direniş hareketiyle Hindistan Ulusal Kongresinin liderliğine gelen Ghandi yeni bir anayasa ile Kongre’yi daha demokratik ve katılıma açık bir duruma yükseltmiştir. Kongre daha sonra yerli olmayan üretim mallarının kullanılmamasını tavsiye ederek yeni bir girişime başlamıştır. Hintlilere kendi kıyafetlerini kendi pamuklarından kendilerinin üretmesini tavsiye eden Ghandi halka öncülük ederek İngiliz kumaşını ve giyim tarzını reddederek kendi pamuğu ile ürettiği kendi kıyafetini giymeye başlamıştır. Kampanyanın büyük bir popülerliğe ulaşması nedeniyle Şubat 1922’de Chauri Chaura’da büyük olayların meydana gelmesiyle Ghandi itaatsizlik eylemlerini erteleme kararı almıştır. 10 Mart 1922’de tutuklanan Ghandi isyana teşvik suçundan yargılanıp altı yıl hapse mahkum edilmiştir.

Mahkumiyetinin ardından Hindistan siyasetindeki partileri bağımsızlık yolunda bir araya getirmeye çalışan Ghandi, İngiliz yönetiminin bütün partileri dışlayarak giriştiği reform hareketini ve tuza getirilen yeni vergileri boykot etmek için 13 Mart ile 6 Nisan 1930 tarihleri arasında 388 kilometrelik Büyük Yürüyüş’üne başlamıştır. Yürüyüşünde onbinlerce Hintli kendisine eşlik etmiştir. İngiliz yönetimi olaylara karışan altmış bin kişiyi tutuklamıştır. Mart 1931’de yapılan bir anlaşma ile İngiliz Yönetiminin tutukluları salıvermesi karşılığında itaatsizlik eylemleri bir kez daha ertelenmiştir.

İkinci Dünya Savaşının başlangıcına kadar bir yanda aşırılık yanlısı Hindistan Ulusalcıları diğer yanda olayları şiddetle bastırmaya çalışan İngiliz Yönetimi ve arada barışçıl yöntemleri savunan “büyük ruh” Ghandi bir adım ileri iki adım geri şeklinde Hindistan’daki İngiliz yönetiminin sorgulanmasını sağlamıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nda İngiliz Sömürge Yönetimi’nin Hindistan’da yine asker toplamaya çalışması ile Ghandi eleştirilerin odağı olmuştur. Bir yanda aşırıcılar tarafından yeterince sert olmamakla diğer yandan ise sömürgeciler tarafından isyancılıkla suçlanan Ghandi, İngiltere’nin Hindistan’ı terk etmesi için bir itaatsizlik kampanyasını daha başlatmıştır. Hindistan Ulusal Kongresindeki Hint-Müslüman ayrımı ise bu yıllarda iyice kızışır. 1943 yılında Muhammed Ali Jinnah önderliğindeki Müslüman Ligi kongreden ayrılır. Müslüman, Hindu ve Hıristiyan bütün Hindistanlıları birlik içinde Hindistan’ın bağımsızlığı ve dokunulmazların özgürlüğü için barışçıl yollarla mücadele etmeye davet eden Ghandi bu ayrılığı her ne kadar uğraşmış olsa da engelleyemedi.

Müslümanların 16 Ağustos 1946’da ilan ettiği Doğrudan Saldırı Günü ile başlayan olaylar, Kalküta’da yaşanan insanlık dıramları, İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı’nda içinde bulunduğu konum, İngiliz Hükümetindeki geri çekilme planlarının devreye sokulma güdüleri, İngiliz Kamuoyunun Ghandi’ye ve Hindistan Ulusal Kongesi’ne bakış açısındaki değişikliğin getirdiği tarihi akış 15 Ağustos 1947’de Hindistan Bağımsızlık Yasası’nın İngiliz Parlamentosunda kabulü ile sonuçlanmıştır.


Yasa ile Hindistan, Bangladeş, Hindistan ve Pakistan olarak üçe ayrılıyor ancak yeni ülkeler İngiliz Commonwealth’inin üyesi olarak kalmaya devam ediyordu. Yasayla Genel Vali İngiliz Kraliyetinin temsilciliğine dönüştürülüyordu. İngiliz Kraliyetindeki “Hindistan İmparatoru” ünvanı kaldırılıyor, kurulacak olan ulusal meclislerin otoritesi İngiliz Yönetimi tarafından tanınıyordu.

“Bağımsızlık” ilanının ardından 30 Ocak 1948 günü bir Hindu aşırı milliyetçisi tarafından öldürülen “Büyük Ruh” Ghandi, dünya tarihine pasif direnişin, barışçıl itaatsizliğin ve silahsız örgütlenmenin değerini altın harflerle kazımıştır. Yöntemleri kimilerince basit ve değersiz bulunan bu "Hint Fukarası” toplumsal barışın temel dinamiklerini ve sivil itaatsizliğin siyasal gereklerini pratiğe dökerek ardında büyük bir miras bırakmıştır.

Ulusal kimlik inşasında birçok toplumsal önderin izlediği yolun aksine yerel, dingin ve çatışmasız bir yolu tercih etmiştir. Kendisinden sonra gelen birçok siyasetçi, teorisyen ve devlet adamını barışçıl görüşleriyle etkileyen Ghandi savaştığı köktenci görüşlere sahip bir kişi tarafından öldürülmüş ve görüşlerinin bedelini canıyla ödemiştir. Onun canı pahasına bağımsızlığı için uğraştığı Hindistan bugün altmış dördüncü yaş gününü kutluyor.

Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları,  1987
  2. Romila Thapar ve Percival Spear, History of India, Pelican Books, 1979
  3. T. Walter Wallbank, A Short History of India And Pakistan, New American, 1965
  4. Azmi Özcan, Hindistan Maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi
  5. http://www.bbc.co.uk/history/british/modern/independence1947_01.shtml

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder