Belgesel

Tarihe ve sosyal bilimlere meraklı insanların izlemesi gerektiğine inandığım belgeselleri burada sizlerle paylaşmak isterim. Belgesel filmler tarihe ışık tutacak kimi yeni gelişmelerden derlenmiş bilgileri hizmetimize sunduğu gibi kimi konular hakkında elde edilmiş o ana kadar ki verileri derlemesi adına çok önemli bir işlev üstlenmektedirler. 

Belgesel yapımında bilimselliğin öncülüğü her zaman dikkat edilmesi gereken bir konu iken izleyici ekran başında tutacak (kimi büyük yapımlar için salonda tutacak) kadar samimi ve renkli bir anlatımın da takip edilmesi gerekmektedir. Bu yüzden belgesel yapımcılığı en az sinema kadar yaratıcılığa açık bir alandır. Ancak bu yaratıcılık ne yazık ki sık karşılaşılabilen bir şey değildir. 

Hem görselliği ve sunumu açısından dikkate değer bir yaratıcılığa sahip hem de bilimselliği ve tutarlılığı açısından belirli bir kaliteyi yakalayabilmiş yapımlar hem tarih için hem de bilim için büyüm önem gösterirler. Bu küçük çalışmada hasbelkader varlığından haberdar olduğum ve mutlaka izlenmesi gerektiğine inandığım belgeselleri sıraladım. Sizlerin de bu listedeki yapımları izlemenizi ve yararlanmanızı yürekten tavsiye ederim.

The Incredible Human Journey 

Antropolog Alice Roberts tarafından hazırlanıp sunulan 2009 yapımı beş bölümlük bu belgesel ilk kez BBC'de yayınlanmıştır. Belgesel insanlık ailesinin ilk ortaya çıktığı Afrika sahrasından dünyaya yayılımını genetik ve antropolojik araştırmalar çalışmalar çerçevesinde anlatmaktadır. Canlı ve enerjik bir sunum yapan Roberts'ın duru İngilizcesiyle yapım, oldukça samimi bir anlatım yolu benimsemiştir.


İnsanların Afrika'dan çıkıp nasıl olup da dünyanın neredeyse bütün karalarına yayılabildiği animasyonlar ve yerinde yaptığı röportajlar ile sunan Roberts'ın bu değerli yapım süresince Amerika'dan Asya'ya, Avustralya'dan Afrika'ya inanılmaz yol kat etmiş insanlık ailemizin tarihini yerinde yaptığı kazılar ve röportajlarla kanıtlayarak ekrana taşımaktadır.    

Charles Darwin and The Tree of Life

Darwin'in iki yüzüncü yaş kutlamaları kapsamında BBC tarafından çekilen belgesel Darwin'i ve teorisi konu alan bir yapımdır. BBC'nin bir çok belgeseline sesiyle can veren David Attenborough'un sunumuyla öne çıkan yapım 2009 tarihlidir. Attenborough yapımda üç temel soruyu yöneltir: Darwin neden böyle bir teori ortaya atmıştır? Darwin'in teorisinin neden doğru olduğunu düşünüyoruz? Günümüzde teorinin önemi her zamankinden daha fazladır?

Attenborough, Darwin'in Kent'teki evinden başladığı yolculuğuna İngiltere'de Darwin'e dair izleri takip ederek devam etmiştir. Belgesel yayınlandığı yıl büyük bir ilgi toplamış ve İngiliz izleyicilerin %23'ünü BBC'ye toplamak başarısını elde etmiştir. 

Inside Job 

Charles H. Ferguson tarafından çekilen 2010 tarihli belgesel 2000'li yılların başından bu yana özellikle batı ekonomilerinde gözlenen finansal ve mali krizin nedenleri üzerinde durmaktadır. Yönetmenin bu yapımı 2010 En İyi Belgesel Oscar'ını da kazanmıştır."Buraya Nasıl Geldik", "Balon", "Kriz", "Hesapverilebilirlik" ve "Şimdi Neredeyiz" olmak üzere beş bölümden oluşan yapım 2 Milyon dolarlık bütçesiyle oldukça büyük bir yapım olarak da dikkat çekmektedir.

Tarihimizde yaşanan bir çok etkileyici darbeye nazaran post-modern zamanların sanırım en büyük etkisi de insanlığın hatalarından ders çıkarma süresi gerçekten kısalmaktadır. Alternatif medya kanallarının artması, medyanın çeşitlilik karşısında algılarını genişletmesi, modern yaratıcılığın kalıplarının soğuk savaş sonrası yükselen kıymeti harbiyesi ve toplumun yükselen eğitim düzeyi insanların çok kısa sürede geriye dönüm tarihi incelemelerini sağlamıştır. Ve sanırım bu belgesel çok kısa bir sürede batılıların kendi hatalarından nasıl kıymetli dersler çıkardıklarına en iyi örneklerden birisini oluşturmaktadır.

Capitalism: A Love Story ve Fahrenheit 9/11

ABD'li usta yönetmen Michale Moore'un kendine ait bir tarzı, bir belgesel çekme tekniği var. Bu tarz ve tekniği sevenler olduğu kadar sevmeyenler de çok. ABD siyasetine olan kimi zaman tek yanlı bakış açısı, olayları kendi siyasi duruşuna göre yorumlama alışkanlığı ve röportajlarında takındığı muhatabını alaya alan konuşma tarzının izleyen insanları rahatsız ettiği olabilir. Ancak ABD toplumuna ve siyasetine kimsenin getirmeye cesaret edemediği eleştirileri çok yalın bir diller getirmesi takdire şayandır.

Moore'un 2009 yapımı bu belgeseli de genel geçer Moore tarz ve alışkanlıklarının neredeyse tamamını yineliyor. Sert kamera açıları, komedi unsurları taşıyan röportaj girişimleri ve kurguyu andıran gerçek tanıklıkların kameraya alınması gibi. Moore yine de bir çok tabuyu sorgulamada, ABD yönetimine açık tehditler savurmada ve finansal sektörün büyüklerini alaya almada asla geri kalmıyor. Filmin bir diğer ilginç yanı da Moore'un bir yandan ABD siyasetine eleştiri getirirken diğer yandan ABD siyasetinin beslendiği ve döngüsel olarak geri beslediği sözde yüksek Amerikan aile değerlerine sahip çıkarak finansal tröstleri Amerikan aile değerlerine bir tehdit olarak sunmasıdır. Sonuçta, Moore'un dolaylı anlatımı göz önüne alındığında bunun yine bir alegori olduğu da düşünülebilir.

Yine Moore'a ait Fahrenheit 9/11; 11 Eylül 2011 günü ABD'de gerçekleştirilen terör eylemlerini irdeleyen en önemli ve ilk yapımlardan birisidir. Yapımda en aşırı ABD karşıtlığına giderek 11 Eylül'ün tamamıyla bir Neo-con tertibi olduğu iddia edilmiş ne de bütün olayın sorumluluğu Al-Kaide mensuplarına yıkılmıştır. Moore özellikle 11 Eylül sonrası yükselene Amerikan Milliyetçiliğine ve basındaki savaş çığırtkanlarına odaklanmıştır. Film ayrıca bütün zamanların en çok gişe yapan belgeseli olarak da tarihe geçmiştir. Belgesel filmin adı ise daha önce sinemaya da uyarlanan Ray Bradbury'nin 1953 tarihli "Fahrenheit 451"e bir göndermedir. 11 Eylül ile aşırı komplolara düşmeden ama yine de olayları kuşkucu bir gözle irdeleyen yapım izlenmeye değerdir.

Zeitgeist

Bugüne kadar üç bölümü çekilen yapım insanlık tarihinin başlangıçtan günümüze total bir muhasebesini yapma ihtiyacı gütmektedir. Dinden siyasete, ekonomiden teknolojiye kadar bir çok alandaki komplo teorilerine yer varan belgeseller serisi Peter Joseph imzası taşımaktadır. İnternetten ücretsiz olarak yayınlanan ve sadece bu hareketi ile dahi bütün kültürel toplumsal değerlerimizle dalga geçen yapım, 2010 yılında kurulan The Zeitgeist Movement isimli bir örgüte de ilham vermiştir.

Birçok ana akım medya temsilcisi tarafından saldırgan, aşağılayıcı ve propagandacı komplo teorileri olmakla suçlanan yapım çığır açıcı birçok deneyimi ilk kez gerçekleştirmiştir. İlki 2007'de olmak üzere 2008 ve 2011 tarihili üç bölümden oluşan serinin 2012'de yeni bir bölümü yayınlanacağı açıklanmıştır. Fanatikleri de olan yapımın bütün filmleri ücretsiz olarak internetten indirilebilmekte yada on-line olarak izlenebilmektedir.   

Inside Deep Throat 

68'in kültürümüz üzerine olan etkileri çok açıktır. Bir gençlik hareketi olarak başlayan ve 60'ların ortalarından itibaren bütün dünyayı etkisi altına alan özgürleşme hareketi eğitimden sağlığa, siyasetten teknolojiye, düşünceden edebiyata kadara neredeyse bütün bilincimizi yeniden inşa etmemizi sağlamıştır. 68'le birlikte yaşanan en önemli devrimlerden birisi şüphesiz cinselliğimiz ile ilgili olandır.

Özgür cinsel yaşamın, kadın özgürlüğünün, daha esnek toplum yaşantısını yaygınlık kazanmasıyla aile değerleri, ahlak ve dini sistemler toplumdaki baskı noktalarını yitirmişlerdir. Ardından patlayan kültürel cinsellik ise inanılmayacak boyuttadır. Renklenen ve ucuzlayan yeni sanat sinema ise cinselliğin kullanımına en yatkın dal olarak kendini çok çabuk göstermiştir. İşte bu noktada ABD'de çekilen ilk erotik sinema örneklerinden birisi olan "Deep Throat" filminin daha sonraki yıllarda değeri daha da anlaşılmıştır. Fenton Bailey imzalı 2005 tarihli "Inside Deep Throat" isimli belgesel "Deep Throat"ın sansasyonel etkisini ve kültürel mirasını ele almaya çalışıyor. Belgesel bir yadan bu tarihsel filmin yapım tanıkları ile yapılan röportajları derlerken bir yandan da ondan etkilenen Amerikan sinemasını ve kültürel yaşamını inceliyor.

The US vs. John Lennon

John Lennon'un popüler müzik grubu Beatles'tan savaş karşıtı bir aktiviste dönüşmesini ve ABD hükümetinin bu dönüşüme karşı tavrını anlatan belgesel film 2006 tarihli bir David Leaf yapımıdır. İngiliz sanatçının ABD'deki popülaritesi ve siyasi kişiliği hep tartışmalı olmuştur. Film bu tartışmaların başladığı tarihi döneme ışık tutmaya çalışmaktadır. ABD Başkanı Nixon'ın agresifleşen siyasi tutumları karşısında yükselen Amerikan dip dalgasını en çok etkileyen sanatçılardan olan Lennon'un pasif direnişi bütün dünya halkları için büyük bir umut ışığı doğurmuştur.

68 gençliğinin, çiçek çocukların ve barış insanlarının ABD'nin Vietnam ısrarı karşısında hep birlikte Lennon şarkıları söylemekten başka umutları kalmamıştı. Yürekten söylenen barış temennilerinin ilk çıktığı yer olan Lennon ve Yoko Ono'nun mütevazi malikanesi ve orada gerçekleştirilen röportajların arşiv görüntüleriyle desteklenen belgesel ABD hükümetinin Lennon'a karşı açtığı savaşı ifşa etmektedir. Nixon ve siyasi danışmanlarından oluşan dar düşünsel çevresinin Lennon'ın pasif direnişi karşısında düştüğü aczi anlamak için bu belgesel kaçırılmamalıdır.

Exit Through the Gift Shop 

Büyük sokak sanatçısı Banksy'den şaşırtıcı ve bir o kadar da bilgilendirici farklı bir belgesel sinema örneği. 2010 yapımı olan eser bir yandan sokak sanatı (grafiti) üzerine izleyenleri bilgilendirirken bir yandan da bu sanatın yaşayan en büyük temsilcilerinden olan Banksy'in başından geçen hayret verici bir deneyimi de izleyici ile paylaşıyor.

Banksy, bir yandan çağımızın sanat anlayışı üzerine çok şaşırtıcı bir yaklaşımla oldukça keskin saptamalar yaparken bir yandan da kendisini, sanatını ve insanların kendisine ve sanatına olan ilgisini kendi başına gelen bir olay üzerinden yorumluyor. Film hem sürükleyici anlatımı hem de şaşırtıcı sonuyla diğer birçok belgesel yapım ile oldukça farklılıklar gösteriyor. Birçok izleyicinin belgesel sinemadan uzaklaştığı günümüzde Banksy gibi insan yaratıcılığın sonlarında yaşayan bir zekanın böylesi deha yüklü bir yapımla sanatseverlere ümit verdiği de bir gerçektir.

The Root of All Evil? ve The Enemies of Reason

Evrim-bilimci Rcihard Dawkins ateşli bir ateist, bilime ve öğrenmeye adadığı yaşamı yanında dindarlar ve muhafazakarlar karşısında aklın ve bilimin üstünlüğünü cansiparane savunuyor. Yazdığı kitaplar, yayınladığı makaleler ve çektiği belgeseller ile Evrim karşıtlarına karşı bilimsel verileri konuşturmaktan geri kalmıyor. İflah olmaz bir polemik üstadı olan Dawkins en ateşli dindarla girdiği ağır tartışmalarla da ününü artırmış durumda.

Son kitaplarının ardından İngiliz TV kuruluşu Channel Four için hazırladığı belgeseller serisi daha sonradan DVD olarak da yayınlandı. Mutlaka izlenmesi gereken bu serinin özellikle iki belgesel çok dikkat çekmektedir. "Root of All Evil?"da Dawkin bütün kötülüklerin anası olarak bilimi gösteren dini çevrelere karşılık bilimsel verilerini konuşturan Daawkins din olmadan insanlığın nasıl olabileceğini izleyiciye göstermeye çalışmaktadır. 2006 yapımı belgesel dinin toplumsal yaşamdaki varlığını sorguluyor.

Dawkins, "The Enemies of Reason" isimli 2007 tarihili belgeselinde ise bilimsel hiç bir dayanağı olmayan büyücülük, dindarlık, alternatif tıp yada psikenesis gibi konular üzerinde durmaktadır. Birçok sözde bilimsel veriyi çürütmeye çalışan Dawkins, hemen bir önceki yıldan kaldığı yerden bilimin düşmanları ifşa etmekte hem de toplum düşüncesini bilimsellikten uzaklaştıran din gibi diğer batıl itikatları da anlatıyor. Hem The Root of All Evil? hem de The Enemies of Reason Dawkins'in dünyanın çeşitli köşelerinde gerçekleştirdiği ateşli tartışmaları da içermektedir.

Ancient Worlds 

Uygarlık denen insanlık macerasının altı bin yıllık bölümünü bir belgesele sığdırmaya çalışan BBC yapımı belgesel politikadan ekonomiye, sanattan savaşa, ticaretten teknolojiye kadar geniş bir çerçevede insanları ve  konumlarını öyküleştirmiştir. Uygarlık denen ortak mirasımız acılı ve sancılı bir sürecin ürünüdür. Arından binlerce yıllık bir geçmiş, yüz milyonlarca ölü ve yer değiştirmek zorunda kalmış on binlerce göçmen bırakmıştır. Uygarlık hikayemizi altı bölümlük bir seri ile bir araya getiren bu çalışmanın başında arkeolog ve tarihçi Richard Miles bulunmaktadır. Türkiye'deki bir çok kültürel değerimize de yer veren yapım oldukça başarılı çekimleri ve tarihi bir yığın olarak ele alış tekniği ile oldukça dikkat çekicidir. Belgeselin sadece başlangıç çekimleri dahi sanırım sizi şaşırtmaya yetecektir.

The Secret Treasures of Zeugma

Komagene imparatorluğunun en önemli yerleşimi olan Zeugma'nın modern zamanlardaki öyküsünü anlayan en iyi çalışmalardan birisine BBC imza atmıştır. 2000 yılında bir grup batılı bilim insanın keşfettiği bu antik kentin baraj suları altında kalacak olması büyük tartışmalara konu olmuş, ülkemizden ve dünyadan bir çok aktivist bu trajediyi engellemek için bölgeye akın etmişti. 


Türkiye'nin yürüttüğü bir çok sulama ve ulaşım projesinin tehdit ettiği tarihi kalıntılar hala risk altındadır. Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirildikten sonra büyük bir ticari atılım gösteren antik şehir, refah ve zenginliğin göstergesi olan bir çok olguyu günümüze değin taşımıştır. Bilim adamları eşliğinde bölgede gerçekleştirilen olağanüstü çekimler, yerel tanıklar ile söyleşiler ve BBC'nin keskin diliyle renklenen bu yapımı izlemenizi ve elimizden kayıp giden tarihimize içten bir "hoşçakal" demenizi tavsiye ederim.


The Revolution Will Not Be Televised

Hugo Chavez'i iki günlüğüne koltuğundan uzaklaştıran 2002'de Venazüela'da yaşanan darbe teşebbüsünü konu edinen belgesel İrlandalı yönetmenler Kim Bartley ve Donnacha ô Briain'ın imzasını taşımaktadır. Olaylar sırasında elde edilen aktüel kamera kayıtları, olayları canlı veren medya kesitleri ve tanıklarla yapılan röportajlardan oluşan belgesel özellikle batı ile entegre olmuş büyük medya kuruluşlarının toplum üzerindeki etkisi üzerinde durmaktadır. 

Türkiye'de televizyonda da gösterilen bu önemli yapımda toplumsal mühendislik, medya-iktidar ilişkileri ve batının doğulu ülkelerdeki çıkar ilişkileri üzerine önermeler de mevcuttur. Olayların doğası gereği çok hareketli sahnelere ve ateşli diyaloglara sahip belgesel bir aksiyon film tadında geçmektedir. Ancak yaşananlar bir Holloywood filmi değil gerçekten yaşanmış bir darbe girişimi deneyimidir. Darbeden halkın desteği ile kurtulan Chavez iktidarını güçlendirmiş ve günümüze değin başkanlığını sürdürmeyi bilmiştir. 

The Story of Science

İngiliz gazeteci, psikolog, yapımcı ve sunucu Micheal J. Mosley'in bilimsel belgeselcilik alanında bir çok yapımı bulunmaktadır. Ancak kanımca bunlardan en önemlisi bilimsel tarihe bir bakış attığı 2010 yapımı "The Story of Science"tır. Altı bölümden oluşan belgesel BBC'de yayınlanmış ardından da DVD olarak yayınlanmıştır. Her bölümde bilimin kat ettiği inanılmaz mesafeyi gözler önüne süren yapım bilimsel gelişimi kendi diyalektiği içinde yansıtabilmiştir. 

Dünyayı her şeyin merkezi olarak görmekten kurtulmamızın öyküsünden atom altı parçacık fiziğine, yeryüzündeki canlılığın çeşitliliğine olan bakışımızdan insan bedeninin yaşamsal döngüye etkilerine kadar birçok bilimsel öyküyü barından seri belgesel bilim tarihinin çok önemli tartışmalarını da ekrana taşımıştır. Galileo'nun bilimsel ayak izlerinden kimyasal deneyin yaratıcı gücüne kadar bilimsel veriyi destekleyen bütün süreçlerin gelişim evrelerini tarihsel bir çerçevede anlatan yapım kaçırılmayacak düzeydedir.

Who Killed Rasputin?

İlk sosyalist cumhuriyetin kurulmasından önce Rus Çarının sadık hizmetkarı olarak saraya girebilen nadir insanlardan birisi olarak kraliyet ailesi üzerindeki mistik gücü daima tartışma konusu olan Rasputin'in ölümü de en az yaşamı kadar bilinmezlerle doludur. 2004 tarihli BBC yapımı belgesel istihbarat tarihçisi Andrew Cook'un cinayetteki İngiliz parmağına ilişkin iddialarına yer vermektedir. Cook'a göre cinayetin hemen ardından yapılan polis soruşturmasına göre suçlu olarak yakalanan Prens Yusufov'un ise cinayetteki rolü önemsizdir. Belgesel Moskova, Londra, St. Petersburg ve Newyork arasında mekik dokuyarak cinayeti aydınlatmaya çalışıyor

20th Century Battlefields

İnsanlık tarihinin ne yazık ki büyük bir bölümü vahşet, acz ve gözyaşı ile dolu. Savaşların gölgesinde geçen binlerce yıllık tarihimizde sevgiye, gelişime, barışa ve iletişime dair küçük kırıntılar bulmak zorunda kalıyoruz. Ancak ne yazık ki o savaşların da bizlere öğreteceği çok şey var. Yalanlarımızla, vahşiliklerimizle ve gözü dönmüşlüklerimizle ne kadar çok yüzleşirsek hatalarımızdan o kadar çok ders alacağımız kesin. Büyük bir çoğunluğu batılılar tarafından, ortak benliğimize armağan ettikleri onca yeniliğe rağmen, sudan sebeplerle çıkarılan savaşları unutmamalıyız.


Yirminci yüzyılın ise en acımasız savaşlarımıza şahitlik etmesi ne acı. Batılılar göstermiş oldukları onca büyük atılıma, insanlığa armağan ettikleri onca yeniliğe ve kurmuş oldukları büyük kültürlere rağmen yakmaya, yıkmaya ve kan akıtmaya devam etmişlerdir. Baba oğul Peter ve Dan snow "20th Century Battlefields"da işte bizlere bu vahşi savaşları, en aptal nedenleriyle, düz bir anlatımla aktarıyorlar. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ile başlayan yüzyıl, Kore, Vietnam, İsrail-Arap Savaşları, Faklands ve Körfez harekatları ile devam ediyor. Belgeselin sekiz bölümü tek tek bu savaşları irdeliyor.

Leman 1000. Sayı 

Gırgır dergisi ardından gelen Limon dergisi ve en sonunda Leman dergisinin kuruluşu ile başlayan efsane yirminci yılını geçen sene çıkardığı bininci sayısı ile kutladı. Bin sayıya ulaşma mertebesine gelebilmek için geçirilen süreyi, öğrenilen şeyleri ve atılan tarihi manşetleri hatırlayınca bininci sayının değeri daha da artmaktadır. Deniş Pişkin'in yönetmenliğinde çekilen ve bininci sayının hazırlanma sürecini kayıtlara geçiren belgesel film internetten ücretsiz edinilebilir.

Belgesel süresince hem haftalık bir derginin yapım aşamalarına tanıklık ediliyorken bir yandan bininci sayısına ulaşmış Leman efsanesinin genç yazarlarının tanıklıklarına, anılarına ve hatıralarına da ortak oluyoruz. Yirmi yılın ardından derginin ulaştığı zenginlik, tanınırlık ve etkinlik bininci sayıdan sonra da artmaya devam ediyor. Yirmi yılın ardından çıkarılan bininci sayının hazırlanması sırasında yaşanan tarihi anlara tanıklık etmek isteyen herkesi bu özel belgeseli izlemeyi öneririm.

Triumph of the Nerds: The Rise of Accidental Impires

Bu listedeki bir çok yapım anlattıkları dönem itibari ile tarihi iken PBS'in 1996 tarihli yapımı hem içeriği hem de bizzat kendisi itibari ile tarihi bir yapımdır. ABD'de ve onun tekno-kültürel etkisiyle bütün dünyada bir efsane olan Slikon Vadisinin ve bilgisayar teknolojisinin tarihini anlatan belgesel Robert Cringely tarafından yapılmıştır. Triumph of the Nerds: The Rise of Accidental Impires üç bölümlük serisinde Steve Jobs, Steve Wozniak, Bill Gates, Steve Ballmer ve Larry Elison gibi efsane isimlerle röportajı barındırmasıyla da dikkat çekmektedir. Bilgisayar tarihinin en önemli isimlerini bir araya getiren yapım koleksiyonerlerin ve fanatiklerin en gözde yapımlarından birisidir. Teknolojinin henüz küçük bir grup genç zeki girişimci tarafından şekillendiği yıllarda yapılan filmde geleceğin multi-milyonerlerini hayallerini anlatırken izlemek oldukça keyifli ve bir o kadar de eğiticidir.

Gallipoli 

Tolga Örnek'in Çanakkale Savaşlarını konu edinen 2005 yapımı belgeseli ülkemiz kültür çevrelerinin alışık olmadığı bir tarzda iki tarafın da tanıklıklarına yer vererek Çanakkale Savaşları üzerindeki mit bulutunu biraz da olsun aralıyor. Aşırı hamasi söylemler, dini göndermeler ve yetersiz görsel ögeler ile bugüne kadar yapılan bütün diğer Çanakkale Savaşlarını konu alan belgesellerinden ayrılan yapım oldukça başarılıdır.

Tolga Örnek'in güçlü sinema anlatım dilinin oldukça beslediği yapım; Türkiye, İngiltere ve Avusturya'daki yaşayan gazilerle ile birebir görüşmelerle desteklenen anlatım güçlü savaş sahneleri ve dönemin ruhunu yansıtan nesneleri ile desteklenmiştir. İngilizce seslendirmesini Jeremy Irons'ın Türkçe seslendirmesini ise Zafer Engin'in gerçekleştirdiği yapım oldukça etkili diliyle savaşı olanca sadeliği ile yansıtmayı bilmiştir.

The Mighty Mississippi

İngiliz televizyonlarındaki ilk siyahi haber spikeri Sir Trevor McDonald'ın Kuzey Amerika'nın en büyük nehri Mississippi'yi baştan başa dolaştığı belgesel ITV için 2012 yılında çekilmiştir. ABD'de ve Discovery Channel'de dünya genelinde yayınlanmaya devam etmektedir. Nehrin denize döküldüğü Meksika Körfezinden boylu boyunca iki bin kilometre kat edilen belgesel, üç bölüm halinde çekilmiştir.


Belgesel süresince hem McDonald'ın yaşam tecrübesi ışığında Amerikan tarihi ve kültürü irdelenmekte, özellikle Amerikalı Siyahların nehir üzerinde bıraktığı izler aktarılmaktadır. Nehir bir yandan Amerikan Yerlilerin geçmişine, bir yandan Siyah Amerikalıların kölelik ve özgürlük üzerindeki tarihlerine ve bir yandan da ilk kolonilerin İngilizler karşısındaki cesaret öykülerine ev sahibi olması nedeniyle tarihin en önemli su yollarından birisini oluşturmaktadır. Bu nedenle bu yapımın izlenilmesi bir yandan batı tarihinin gizemlerine bizi sürüklerken bir yandan da nehrin etrafına kümelenmiş olan bugünkü insanların kültürel ve tarihi dokularını yakından tanımamıza vesile olmaktadır.

Untold History of the United States

Yapımcılığını, yönetmenliğini ve seslendirmesini Oliver Stone'un yaptığı 2012 yapımı bu özel seri, on bölüm halinde Showtime kanalı için çekilmiştir. Seri, Oliver Stone'un gözünden ABD tarihine ve gizemli yönlerine bir bakış niteliğindedir. Özellikle ABD'deki muhafazakar çevrelerden sert eleştiriler alan yapım ülkemizde de NTV kanalı tarafından yayınlanacaktır. Ayrıca ABD'de kitap ve dvd olarak da satışa sunulan bu özel yapımda ülkemizin de tarihine ışık tutabilecek birinci ve ikinci dünya savaşlarına ABD'nin katılımıyla ilgili süreçler Stone'un bakış açısıyla tartışılmıştır. Birinci dünya savaşından Obama'nın seçilmesine kadar büyük bir zaman çizelgesini irdeleyen yapımın oldukça yoğun bir emeğin ürünü olduğu söylenebilir.


Elbette Oliver Stone'un daha önce yaptığı işler de göz önüne alınca belgesele ağır bir ABD merkezciliğinin olması yadırganmamalıdır. Ancak özellikle dünya politikasıyla ilgili bir çok ayrıntıda Stone'un ülkelerin ve halkların iç dinamiklerini göz ardı eden ve salt ABD merkezli bir politik ve askeri tarihe meyleden yaklaşımı da eleştiri konusu edilebilir. Oliver Stone'un ABD'deki ve dünyanın başka yerlerindeki sol yada liberal çevreleri de bu anlamda rahatsız ettiği söylenebilir. Ancak yine de bu belgesel sonrası Oliver Stone'un komünistlikle ve Stalin hayranlığı ile suçlanması da ayrı bir ironidir diye düşünüyorum. Belgesel serinin büyük bir oranda Stone ve tarihçi Peter Kuznick'in danışmanlığıyla şekillendirildiğini de not edelim.

Uçurtmam Teller Takıldı


Yakın tarihimizin en tartışmalı isimlerinden birisi Ahmet Kaya. Edebi yaratıcılığı, yüksek müzikal becerisi ve özgün düşünceleriyle adını tarihimize yazmış gerçek bir cevher. Ancak değeri anlaşılamamış birisi. Bütün geri dönme isteğine rağmen sürgünde yaşamını yitirmiş, anlaşılamamış bir değerimiz. Şimdi söyledikleri, yaptıkları yada yapamadıkları çok masum olarak anılıyor. Yaşadığı dönemde ise her attığı adım devrimdi. Tek başına bir adam bütün çocuksu masumiyetiyle topluma savaş açmıştı. Baştan kaybettiği bu savaşı sırf doğru söz söylemenin cesaretine sahip olduğu için omuzladı. Hayatını yitirmesine sebep olacak olayların başlamasına kırk yıldır anasının dilinde sürdürdüğü yaşamına babasının dilini de katmak istemesiydi diyebiliriz. Toplumun acılarını dile getiriyordu, acı dolu bir yaşamı oldu. Hüzün dolu yaşamını anlatan; eşi Gülten Hayaloğlu'nun yapımcılığı ve Ümit Kıvanç'ın tasarımıyla yapılmış bu belgeselde izleyebilirsiniz.

Al-Gazali: The Alchemist of Happiness


Müslüman olduktan sonra Abdul Latif ismini alan Ovidio Salazar'ın 2004 yılında yaptığı belgesel; İslam dünyasının en çok adı anılan ama anlaşılmaktan da o kadar uzak olan düşünür Gazzali'nin yaşamını konu ediniyor. Kendisini da sufi düşüncesine adamış olan Salazar'ın Gazzali'yi tanımak ve tanıtmak için yaptığı yolculuğun bir öyküsüdür aslında belgesel. Öte yandan bu kişisel yolculukla birlikte Gazzali'nin yaşamından kesitler, düşüncesinden örnekler de belgeselin içine serpiştirilmiştir. Elbette ki bakış açısı ana akım İslam düşüncesine paralellikler sergilemiş olsa da  Salazar, Gazzali'nin düşün dünyasındaki gelgitleri, ortaya koyduğu felsefesini ve az tanınan ünlü düşünürünün kişisel yaşamını olabildiğince tartışmaya açmaktadır. Uzun ve gelgitlerle dolu düşüncelerini anlamak, kendi kişisel deneyimlerinin aslında İslam dünyasını nasıl da temsil ettiği görmek açısından Gazzali'nin yaşamına ve düşün dünyasına dair bu belgesel izlenmeyi hak etmektedir.

Everything Or Nothing: The Untold Story of 007


Dünya sinema tarihinin ve Batı sinemasının yarattığı en ünlü gizli ajan James Bond'un yaratım sürecine ve zaman içinde serinin dönüşümüne dair oldukça göz dolduran bir yapımdır. 2012 yılında gösterime giren belgesel genç belgeselci Stevan Riley'in ellerinden çıkmıştır. Belgesel süresince bir yandan James Bond filmlerinden sahnelerle bu ünlü karakterin sinema sanatı için ifade ettiği anlamı öğrenirken bir yandan serinin on yıllar süren dönüşümüne şahit de olmaktayız. James Bond sıradan bir roman karakterinden sinema sanatını en bilinen gizli ajanına dönüşmesine, serinin gerçek yazarının hayat hikayesinin serinin karakterlerine olan etkisine, filmleri çeken yönetmenlerin günümüze kadar süren iç çekişmelerine oldukça bilgilendirici ve eğlendirici olan belgesel sinema sanatına merak duyan herkesçe izlenmeyi hak ediyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder