Hakkında

GüncelTarih 2010 yılında kurulan on-line bir tarih dergisidir. Beş yılı aşkın süredir, internette belirsiz aralıklarla yayınlanan dergi; kurucusu Doç. Dr. Selahattin Özkan'ın editörlüğünde, bağımsız ve bağlantısız yapısını sürdürmektedir. Akademik, politik ya da idari hiç bir kurum veya kuruluşla bağlantısı olmayan GüncelTarih tüm içeriğini ücretsiz olarak paylaşmaktadır. Yayına ilk başlangıç öyküsünü ve var olma gayesini aşağıda okuyabileceğiniz GüncelTarih imkanlar el verdiği ölçüde bu yapısını koruyarak yayınlarını devam ettirmeyi düşünmektedir. Bu yüzden gönüllülerin desteklerine ihtiyaç durmaktadır. (https://www.patreon.com/gunceltarih)
Her şeyi en baştan anlatmalıyım sanırım: Dünya bir toz ve gaz bulutuydu (Bu kadar da baştan almasan iyiydi diyen sesinizi duyar gibiyim ama benim ucundan yakalamaya çalıştığım tarih işte o ilk zamanlardan başlıyor) güneşin ve diğer bütün diğer evrensel çekim kuvvetlerinin de etkisiyle on milyonlarca yıl sonra evrendeki şu ana değin keşfedilmiş tek canlı - o da bizim bildiğimiz anlamıyla -  yaşamın başladığı dünya oluşmaya başladı.
Dünya; kimimizin süper güçlere haiz olduğunu düşündüğü, dünya dışı varlıkların yardımıyla olduğuna inandığı bir takım şanlı adımlarla, katılaşmaya ve üzerinde canlı organizmaların yaşamaya eleverişli olacak kadar da gaz ve sıvı su bulundurmaya başladı. Bilebildiğimiz kadarıyla yaşam ancak ve ancak suyun sıvı halde doğada bulunabildiği hallerde ortaya çıkması kaçınılmazdı. Zira hem yaşadığımız bu mavi gezegenin hem de üzerinde yaşayan canlıların vücutlarının büyük bir çoğunluğu sudan oluşmaktaydı.
Kaçınılmaz bir orantısızlık olarak dünyanın tam da üzerinde bir yaşam başlayabilmesi için gerekli olan bütün şartlara haiz olmasıyla; dünya, sanki üzerinde yaşamın başlamasını için evrenin bu uzak köşesine yerleştirilmiş gibidir. Bu rastlantısal gibi görülen yaşamı; bir de tersten okuyarak, dünyadaki şartların bir yaşamın başlaması için kaçınılmaz olarak buraya konulduğunu değil şartların bu şekilde olması nedeniyle canlıların ortaya çıktığını da eklersek, aslında, "tavuk mu yumurta mı" gibi bir sorunsala hapsolduğumuzu göreceğiz.
İşte; yaşamın başlamasından sonra geçen milyonlarca yıl sonunda, insanlığın sadece yüz yıldır anlamaya başladığı bir gelişimsel sürecin işlediği ortaya çıkmıştır. Bu sürecin efsunlu çarkları arasında, biyoloji ve istatistik biliminin konusuna giren, on milyonlarca çeşitli ihtimalden sadece bir kaçının üzerinde yaşadığımız gezegendeki yaşam şartlarına uygun canlılar ayakta kalabilmiştir. Ayakta kalabilen canlılar içinde ise sadece bir tek memeli hayvan türü kendi düşünsel boyutunu soyut olana taşıyabilme kapasitesine sahipti. Gelişen bütün teknolojimize rağmen bu küçük mavi gezegen üzerinde bizim dışımızdaki yaşamı paylaştığımız hayvan dostlarımızın hangilerinin soyut kavramları anlayabildiğini hala anlayamadık.
Kendisini "İnsan" olarak tanımlayan bu tüysüz pirimat türü; akrabası olan diğer memelilere göre çok daha mükemmel bir biçimde ellerini kullanabiliyordu. Elleriyle, ellerden daha işlevsel bir takım aletler yapabiliyor. Alet kullanma becerisini, iletişim ve eğitim kanalıyla diğer türdeşlerine aktarabiliyor, doğal koşulların baskılarına boyun eğmeyip, tarihe meydan okuyabiliyordu. Düşüncelerinin sadece somutu anlamak ve şekillendirme ile sınırlı kalmayacağının anlaması kısa sürmeyecekti.
Halikarnassoslu Herodotus
Dünya üzerinde neredeyse yerleşmeyeceği yer kalmayıncaya dek ilk ortaya çıktığı düzlüklerinden derin vadilere ve en yüksek dağlara kadar yayılan bu "tüysüz primat"ın hikayesini anlatmak için onlarca ozan çıktı bugüne kadar. Batılı anlamda ilk modern şehirleri kuran İyonyalılardan yaşamını tamamıyla ölümden sonraki yaşam üzerine kuran Mısırlılara, kendi yarattığı tanrılara kendi canını verecek kadar bağlanan Mezoamerikalılardan batılı beyaz bir kaşif keşfedene kadar kendilerin üst bir varlığın olamayacağını tahayyül eden tecrit edilmiş Okyanusyalılara kadar insanlığın öyküsünü anlatacak ozanlara ihtiyaç duymayan insan topluluklarına rastlanmamıştır.
İnsanın varlığının nedenselliği üzerine düşünmeye ilk ne zaman başladığının bir kaydı yok ama en eski atalarımızın çıplak ve korunaksız düzlüklerde yaşadığı o ilk günlerde dahi geceleyin gökyüzüne baktıklarında ilk akıllarına gelenin "kendi" düşüncelerinin olduğunu varsaymak sanırım yanlış olmayacaktır. İşte o ilk zamanlardan topluluk halinde yaşadığımız son zamanlara kadar anlatılmaya çalışılan insanlığın ortak hikayesi kayıt altına alınmaya başlamasıdır; yazının, edebiyatın, pozitif bilimlerin ve tarihin bir bilim olarak ortaya çıkması.
Benim burada yapmaya çalıştığım da aslında on binlerce yıldır insan topluluklarında biçare ozanların yapmaya çalıştığıdır: kaybolmasın ve ölüm denen mel'un illet geldiğinde bedenimizle birlikte hatıramız da unutulmasın diye kayıt altına almak. Bu bitmeyen yarışta gözlerini kan bürümüş tiranlar, yalan yanlış bilgilerle insanlık hafızasını yanıltanlar ve lekelenmiş vicdanları ile yok olmaya mahkum geri kalmış adamlar en zalim rakiplerimizdir. 
Tarihin ve tarihçilerin bu kayıt tutma görevi elbette sadece basit bir kronoloji çalışması değildir. Kayıtların nesnelliği kadar öznelliği de bir anlam ifade etmelidir. Yaşanan vehim olaylar karşısında not edilmesi gerekenler sadece bir takım sayılar ve istatistikler olmamalıdır. İnsanlığın ortak macerasında, daha önce belirttiğim gibi, bizi insan yapan en önemli özelliğimiz soyut olanı anlayabilmeye yeteneğimizdir. Soyut düşüncenin en önemli kaynağı ise duygularımızdır. Yaşadığımız bütün gelişimsel adımlara rağmen duygularımızdan tam anlamıyla sıyrılamamamız da bu yüzdendir. İnsan olaylara öznel bakışı ve duyguları ile insandır. Ve tarih denen şey insanı anlatmaksa eğer - ki öyledir - duygularımızdan, yargılarımızdan ve öznelliğimizden ayrılmamalıdır. 
Ben de bütün öncüllerim ve gelecek olan muhtemel ardıllarım gibi bunu yapmaya çalışıyorum. Kişisel ve tamamıyla öznel düşünce, duygu ve yargılarımla insanlığın tarihini anlatmaya çalışıyorum. Kendimi, içinde yaşadığım küçük topluluğu ve bir bütün olarak insanlık ailesini tanıdıkça, anladıkça ve öğrendikçe burada yazmaya ve benim gibi meraklılara anlatmaya çalışıyorum. Böylece; söylemek isterim ki, yazdıklarım tamamıyla özneldir, kişiseldir ve duygusaldır. İnsanlığın yarattığı en devrimsel ve kaçınılmaz sonuç olan bilimsellği elbette savunmakta ve yazılarıma uygulamaya çalışmaktayım. Bu bilimsellik kaygıma rağmen çokça eleştirdiğim ve özgürlüğe bir ket olduğunu düşündüğüm kurumsallığa düşmeden sadece kendi kelimelerimle ve kendi düşüncelerimle insanlık denizinde bir küçük damla olmak niyetindeyim.
Bugüne kadar yetmiş binin üzerinde ziyaret edilen, twitter'da iki bine yakın kişi tarafından takip edilen GüncelTarih bağımsız ve bağlantısız yapısıyla yayınını sürdüren internetteki ilk ve tek adrestir. GüncelTarih; günümüzde basılı tarih dergilerinin yüksek tirajlarına rağmen kapanmak zorunda olmasına aldırmadan ücretsiz yayınlarını sürdürmek amacındadır. Bilimin halka ulaşmasındaki günümüzün en önemli aracı olarak interneti gören GüncelTarih; internette doğmuş ve internette yaşamaya devam edecektir.

Neden GüncelTarih?

Her şeyden önemlisi GüncelTarih ücretsiz yayın yapmaktadır. İnternete bağlanabildiğiniz her çoklu-ortamda ister bir bilgisayar, bir tablet ya da bir cep telefonuyla GüncelTarih'i okuyabilirsiniz. GüncelTarih her hangi bir ideolojinin takipçisi veya kalesi değildir. Bu nedenle bir çok tarih dergisinden kendisini ayırmaktadır. GüncelTarih'in belirli bir görüşü, inancı ya da düşünceyi yaymak, savunmak ya da propagandasını yapmak gibi bir amacı yoktur. GüncelTarih'te yayınlanan yazılar elbette sadece yazarlarını bağlamaktadır. Aksi belirtilmedikçe yazıların tüm yasal hakları yazarlara aittir. Ancak temel olarak GüncelTarih telif hakkını kamuyla paylaşmaktadır. GüncelTarih'ten yapılacak olan alıntılarda yazarın ve adresin belirtilmesi sadece bir iyi niyet temennisidir.

2010-2012 Arasında Kullanılan Logo

GüncelTarih'in adı nereden gelmektedir? GüncelTarih ne demektir?

GüncelTarih bir popüler tarih dergisidir. Amacı akademik bir standart yakalamadan ama bilimselliği de bir kenara bırakmadan tarihin geniş kitlelerle buluşmasını sağlamaktır. Ancak günümüzde "popüler" kelimesinin yaşadığı çağdaş kirlilik bu derginin yapmak istediklerini tam olarak karşılamamaktadır. Öte yandan çağdaş tarih terimi de yetersiz gelmektedir. Zira sadece çağın değerleriyle tarihin değerlendirilemeyeceği açıktır. O yüzden "güncel"  bir tarih algısına ve anlayışına ihtiyaç vardır. Sadece çağın kültürel değerlerini ve tarih anlayışını değil tümüyle insanlık tarihine bütüncül olarak bakabilen bir anlayış.

GüncelTarih isminin çağrıştırdığı bir anlamı daha burada açıklamak gerekebilir. GüncelTarih denildiğinde kastedilen gündemin tarihini yazan bir on-line tarih dergisi değildir. GüncelTarih güncelliğini gündemden değil gündemin ötesinde kendi gündemi yaratmasından bulan bir anlayışa sahiptir. Gündemde yaşanan gelişmeleri tarihi bir çerçeveden değerlendirmek elbette eşsiz bir çerçevedir ama kendi gündemini yaratamayan bir anlayışın da yersiz ve yetersiz olacağı açıktır. Bu nedenle de GüncelTarih denildiğinde sadece gündemin peşinde koşan bir tarihçiliği değil aynı zamanda gündemden yorgun düşmüş aklımızı tarihin koridorlarında yeni gündemlerle canlandıracak bir tarihçilik anlaşılmalıdır.

Güncel tarih anlayışınca yazarlar kendi gündemlerine giren tarihin her hangi bir alanına dair yazı yazmakta ve bunu kendi tarih algılarıyla temellendirmekte özgürdürler. Ancak GüncelTarih'in kendisini diğer tarih dergilerinden ayırmaya çalıştığı bu anlayışı nedeniyle oldukça dar bir bütçesi ve değerlendirecek bir ekibi olmadığı için dışarıdan yazı kabul edememesi gibi iki büyük kısıtı bulunmaktadır. Zaman içerisinde bu kısıtların yarattığı sorunların üstesinden gelinmeye çalışılacaktır.


2012'den bu yana kullanılan logo

İnternetin finansmanı konusunda son olarak geliştirilen bağış alma yöntemi de GüncelTarih tarafından uygulanmayacaktır. Yurt dışında başlayan ve ülkemize de gelmesi an meselesi olan bu uygulamayla okuyucuların okudukları karşılığında sitenin finansmanına katkı sağlaması beklenmektedir. Oysa ki bu da sitenin amaçları konusunda aldatıcı olmaktadır. Tekrarlamak gerekirse GüncelTarih'in finansmanı okuyucularını ilgilendirmemektedir. Var olma sebebinden ayrı olarak finansman sadece GüncelTarih'i bağlamaktadır. Bu sitede yazılan yazılar bir finansmanın karşılığı olacağı endişesiyle yazılmadı. Yazılmak isteniyordu ve o yüzden yazıldılar, finansman bulamamaları, bu yüzden yayınlamamaları ve okun(a)mamaları sadece yazarlarını ilgilendiren bir konudur.

İnternetle ilk tanışıklığı sıradan bir okuyucu olan GüncelTarih'in editörü de her okuyucu gibi okudukları için bu tür konuları düşünmek istememektedir. Bu yüzden de GüncelTarih'in yaşaması için gereken kaynak konusunda okuyucularını rahatsız etmeyecektir. Kurumsal ya da bireysel maddi desteklerle yaşamayan GüncelTarih bu nedenle sadece yazarların yazdığı ve okuyucuların da okuduğu kendine özgü dertleri, kendi gündeminin peşinde bir on-line tarih dergisi olarak kalacaktır.

GüncelTarih       










2 yorum:

  1. Bu site yaşıyor mu?

    YanıtlaSil
  2. Elden geldiğince, çok sık aralıklarla olmasa da yaşatmaya çalışıyoruz.

    YanıtlaSil