Günahkar Masumiyet: Weimar Cumhuriyeti


Birinci Dünya Savaşı Avrupa’daki deniz ötesi emperyalist seviyeye ulaşamayan tüm İmparatorluklarının sonunu getirdi. Her birisi kendi özgün tarihi içinde Ortaçağ’dan kalma kara imparatorlukları olan Habsburg, Osmanlı, Sachsen-Coburg-Gotha ve Hohenzollern hanedanlarının oluşturduğu taraf büyük savaşı kaybetmişti. Deniz ötesi imparatorlukları olan İngiliz ve Fransızlar "küçük" ortakları Romanovlar ile birlikte savaşı kazanmıştı ancak kara imparatorluğu olan Ruslar da yıkılmaktan kurtulamamıştı. Tarihçiliğimiz açısından bu savaşın en büyük sonucu hiç şüphesiz Osmanlıların yıkılması ve Kurtuluş Savaşı’nın başlamasıdır. Çanakkale’yi tutup savaşın uzamasını engelleyen büyük komutan Mustafa Kemal İngilizlerin çaresizce yardım ulaştırmaya çalıştığı Rusların da yıkılmasına ve orada da bir devrime yol açarak tarihte İki İmparatorluğu Yıkan tek adam olarak anılmaya yaklaşan tek kişidir. Çanakkale geçilememiş, Romanovlara yardım ulaştıramamış, hasta yatağındaki Osmanlı batılı taleplerince parçalanmamış Türkler ve Ruslar iki farklı özellikteki devrim ile kendi kaderlerini ellerine almıştır. Tarihçiliğimiz bu iki önemli konuyu sıklıkla ele alırken savaşın diğer mağlupları olan Sachsen-Coburg-Gotha ve Hohenzollern hanedanlarının iki dünya savaşı arasında yaşadıklarını biraz mesafeli yaklaşmıştır.

Payitaht Düşerken: Hürriyet ve Vatandaş

23 Haziran 1908 günü Manastır’da ilan edilen beyannamesi ile başlayan Hürriyet, Osmanlı İmparatorluğunda ikinci kez bir Meşrutiyet denemesidir. Bu tarihimizde "ictimaî inkılâb" diye nitelenen sosyal devrimin bir nevi başlangıcına işaret etmektedir. Hürriyeti isteyenler ülkelerinde yeni bir insan dokusunu hayal ediyordu. Hürriyet’in ne demek olduğunu uzun süre dönemin aktörleri de tartışacaktı. Adalet talepleriyle aslında onlar Osmanlı tebaasının da vatandaş olmasını istiyorlardı. Temel hak ve özgürlükleri Kanun-ı Esasi güvencesi altında, oy kullanabilen ve siyasal ve sosyal olarak toplumda var olabilen insanlar olmak istiyorlardı. Eğitim’den Sağlık’a, Askeriye’den Maliye’ye devlet ile vatandaşın karşı karşıya geldiği her yerde bir bilinç tellaki ediyorlardı. Kul değil vatandaş olmak istiyorlardı. Ancak tüm bu niyetlerine rağmen Mustafa Kemal’in idealizminden ve kararlılığından yoksundular. Yıldız Sarayı’ndaki istibdatçı kadroların tasfiyesini sağladıkları ve Namık Kemal’in uzun yıllarca baskılanan görüşlerini iktidara taşıdılar ama gerçek bir vatandaş kimliği yaratamadılar. Payitaht’ı düşmekten kurtaramadılar ama gelecek olan gerçek kurtuluş için zaman kazandırdılar. 

Bir Ortaçağ Evliliği: "Theodora ve Orhan Gazi"

Osmanlılar siyasal birlik olarak meydana geldikleri ilk andan itibaren Doğu Roma toprakları üzerinde ilerlemeyi şiar edinmişti. Anadolu’nun karışık siyasetinden çıkıp Hıristiyanları hedef almışlardır. Bir yandan askeri ve siyasi olarak varlıklarını sağlamlaştırırlarken bir yandan da günlük yaşamda Hıristiyanlarla da birarada yaşamayı öğrenmişlerdir. Bu elbette karşılıklı olmuştur. Hıristiyanlar da bu yeni akıncı Türk topluluğunu tanımış, dillerini ve inançlarını öğrenmişlerdir. On dördüncü yüzyıldan sonra tüm Roma imparatorlarının ortak sorunu doğudan yükselen bu yeni güneşin ısıttığı sorunları çözmek olmuştur. Hal böyle olunca Türklerle yalnız savaşarak değil, birlikte yaşama deneyimi de kazanmışlardır. Bizan Sarayı’ndaki iç çekişmeler arasında tahta birden fazla oturan VI. İoannis Kantakuzenos sarsıntılı egemenliğini dış destekler ile ayakta tutmaya çalışıyordu. Anadolu’daki varlıkları artık sarsılmaz bir noktaya ulaşan Türkler ile ittifak olmaktan başka şansı olmadığını çok geçmeden anlamıştı. Kızını Osmanlılara gelin vermesini de böylelikle açıklamaktayız.  

Bizans İmparatoru II. Basil ve İsyanlarla Sarsılan İktidarı

Onuncu yüzyılda İmparatorluk bir kez daha “gelenek” ile “egemenlik” arasında seçim yapmak zorunda kalacaktı. Var olan düzenin devamını isteyen isyancılar ile egemenliği elinde tutmak isteyen kraliyetin genç temsilcileri yaşamları pahasına çatışmışlardı. İsyancılar Küçük Asya’nın neredeyse tamamını ele geçirip önemli bir direnç yakalamıştı. Ancak sarayın tüm desteğini arkasına alan genç İmparatorlar Bardas Skleros’un başa geçirmek istediği rakip İmparator adaylarını kendi yanına geçmek istiyordu. Bardas Skleros’un eski bir İmparatorluk kumandanı olan Nikeforos Fokas’ın yeğeni Barda Fokas’ı başa geçirmek istediği anlaşılmıştı. İmparator Bardas Fokas’ı kendi yanına çekince isyancıların siyasi olarak dayanak noktası zayıflamıştı. İmparatorluk güçleri Nicea yakınlarındaki savaşlarla isyancıların gücünü kırınca, isyanın önderi olan Bardas Skleros ittifak içinde olduğu Halifeliğe sığındı. İsyan böylece bastırılmış oldu. 

Asurluların Son Büyük Kralı Asurbanipal ve Kütüphanesi

Asurluları yeniden canlandırmasına rağmen kendisinden sonra var olmayacak bir mirası yaratmıştı. Üyesi olduğu hanedan içinde onun kadar uzun süre taht sırası bekleyen yoktu. Onca yıl bekledikten sonra atalarının zenginliğini yeniden kazanması gerekecekti. Ninova’da bulunan kütüphane kayıtlarında adı Asurluların son büyük kralı olarak kaydedilmişti. Onun hükümdarlığı zamanında Asurlular en büyük sınırlarına ulaşmıştı. Onun yaşadığı dönemdeki en güçlü insan olduğuna inanılıyordu. Fırat nehrinin eteklerinde yeşerttiği büyük imparatorluğu Antik dünyanın neredeyse tamamında kendisini göstermişti. Güneşin batmadığı bir ülkeden bahsedebilecek tek kişi oydu. Çok çeşitli ve çok dilli bir ülkeyi elleriyle inşa etmişti. Nil deltasının verimli düzlüklerinden Anadolu steplerine, Basra körfezinden Zagros dağlarının eteklerine kadar büyük bir imparatorluk inşa etmiştir. 

İlk Öğretmen Aristoteles ve Düşün Dünyamıza Etkileri

Yunan dünyasının ünlü felsefecisi ve çok yönlü düşünürü Aristoteles yaşadığı dönemde üne kavuşmuştur. Antik çağlarda ünü kulaktan kulağa yayılmış, sadece yöresinde değil, okuyan yazan her kesimden insanın tanıdığı, en azından adını duyduğu, felsefi sorularından ya da onlara getirdiği açıklamalardan haberdar olduğu bu kişinin adı günümüze kadar ulaşmıştır. Henüz bilimlerin birbirinden ayrılmadığı bir çağda, neredeyse bilimin her alanıyla ilgili soruları gündemine almış, yanıtlar aramış ve araştırmalar yapmıştır. Batı kültürünü oluşturan kadim öğretilerin yaratıcılarından biri olmasının yanında, geliştirdiği düşünme biçimi ve yöntemleriyle de adını altın harflerle tarihe kazımıştır. Platon’un öğrencisi, Büyük İskender’in öğretmeni ve Skolastik düşüncenin babasıdır. Yaşamına dair bildiklerimiz oldukça kısıtlı olsa da Müslümanlar için “ilk öğretmen”dir. Ortaçağ teologlarının en ünlüsü Thomas Aquinas için, onu sadece “feylesof” olarak anmak yeterlidir. Düşünce tarihindeki yeri tek ve doldurulamazdır. Peltek, leylek bacaklı, küçük gözlü, düzgün giyimli ve yüzükleriyle dikkat çeken bu adamın yaşamına baktığımızda etkisinin, görüntüsünden büyük olduğunu görürüz.