Bizans İmparatoru II. Basil ve İsyanlarla Sarsılan İktidarı

Onuncu yüzyılda İmparatorluk bir kez daha “gelenek” ile “egemenlik” arasında seçim yapmak zorunda kalacaktı. Var olan düzenin devamını isteyen isyancılar ile egemenliği elinde tutmak isteyen kraliyetin genç temsilcileri yaşamları pahasına çatışmışlardı. İsyancılar Küçük Asya’nın neredeyse tamamını ele geçirip önemli bir direnç yakalamıştı. Ancak sarayın tüm desteğini arkasına alan genç İmparatorlar Bardas Skleros’un başa geçirmek istediği rakip İmparator adaylarını kendi yanına geçmek istiyordu. Bardas Skleros’un eski bir İmparatorluk kumandanı olan Nikeforos Fokas’ın yeğeni Barda Fokas’ı başa geçirmek istediği anlaşılmıştı. İmparator Bardas Fokas’ı kendi yanına çekince isyancıların siyasi olarak dayanak noktası zayıflamıştı. İmparatorluk güçleri Nicea yakınlarındaki savaşlarla isyancıların gücünü kırınca, isyanın önderi olan Bardas Skleros ittifak içinde olduğu Halifeliğe sığındı. İsyan böylece bastırılmış oldu. 

Asurluların Son Büyük Kralı Asurbanipal ve Kütüphanesi

Asurluları yeniden canlandırmasına rağmen kendisinden sonra var olmayacak bir mirası yaratmıştı. Üyesi olduğu hanedan içinde onun kadar uzun süre taht sırası bekleyen yoktu. Onca yıl bekledikten sonra atalarının zenginliğini yeniden kazanması gerekecekti. Ninova’da bulunan kütüphane kayıtlarında adı Asurluların son büyük kralı olarak kaydedilmişti. Onun hükümdarlığı zamanında Asurlular en büyük sınırlarına ulaşmıştı. Onun yaşadığı dönemdeki en güçlü insan olduğuna inanılıyordu. Fırat nehrinin eteklerinde yeşerttiği büyük imparatorluğu Antik dünyanın neredeyse tamamında kendisini göstermişti. Güneşin batmadığı bir ülkeden bahsedebilecek tek kişi oydu. Çok çeşitli ve çok dilli bir ülkeyi elleriyle inşa etmişti. Nil deltasının verimli düzlüklerinden Anadolu steplerine, Basra körfezinden Zagros dağlarının eteklerine kadar büyük bir imparatorluk inşa etmiştir. 

İlk Öğretmen Aristoteles ve Düşün Dünyamıza Etkileri

Yunan dünyasının ünlü felsefecisi ve çok yönlü düşünürü Aristoteles yaşadığı dönemde üne kavuşmuştur. Antik çağlarda ünü kulaktan kulağa yayılmış, sadece yöresinde değil, okuyan yazan her kesimden insanın tanıdığı, en azından adını duyduğu, felsefi sorularından ya da onlara getirdiği açıklamalardan haberdar olduğu bu kişinin adı günümüze kadar ulaşmıştır. Henüz bilimlerin birbirinden ayrılmadığı bir çağda, neredeyse bilimin her alanıyla ilgili soruları gündemine almış, yanıtlar aramış ve araştırmalar yapmıştır. Batı kültürünü oluşturan kadim öğretilerin yaratıcılarından biri olmasının yanında, geliştirdiği düşünme biçimi ve yöntemleriyle de adını altın harflerle tarihe kazımıştır. Platon’un öğrencisi, Büyük İskender’in öğretmeni ve Skolastik düşüncenin babasıdır. Yaşamına dair bildiklerimiz oldukça kısıtlı olsa da Müslümanlar için “ilk öğretmen”dir. Ortaçağ teologlarının en ünlüsü Thomas Aquinas için, onu sadece “feylesof” olarak anmak yeterlidir. Düşünce tarihindeki yeri tek ve doldurulamazdır. Peltek, leylek bacaklı, küçük gözlü, düzgün giyimli ve yüzükleriyle dikkat çeken bu adamın yaşamına baktığımızda etkisinin, görüntüsünden büyük olduğunu görürüz.

Tek Tanrılı İnancın Fikir Babası: "Akhenaton"


Çoğunlukla tektanrıcılığın tarihi Yahudilerle başlatılır. Yahudilerden önce tek bir tanrıya inanan ve tebaasına tek-tanrıyı baskılayan Akenaton ise gelenekte bir muarız, bir istisna olarak algılanır. İstisnalara şerh düşmesiyle ünlenen Freud ise, Musa ile Akenaton arasında bariz bağlantı kurmaktadır. Akenaton, öteden beri çoktanrıcılık ile anılan Mısır geleneğini tek başına yıkmaya çalışan, zamanından önce öten bir horoz gibidir. Zaten yaptıkları da kendisinden sonra, kendi halkı ve taraftarları tarafından unutulmuş, hatta tarihten silinmesi için özel bir gayret sarf edilmiştir. IV. Amenhotep olarak bilinen Akenaton, kadim Mısır’ın on sekizinci hanedanının onuncu kralıdır. Ölümünden sonra heykelleri yıkılmış, abideleri eritilmiş ve adı resmî krallar listesinden silinmiştir. Böyle olunca Akenaton’un tarihten silinmek istenen ilk idareci olmuştur. Yine de yirminci yüzyılda Mısırbilimcilerin keşfiyle tümüyle unutturulamadığı da anlaşılmıştır.  IV. Amenhotep tahta geçtikten sonra beşinci senesinde adını Akenaton olarak değiştirmiştir. Adından Amon’u çıkarmış ve Aten (Aton)’u yerleştirmiştir. Artık devletin dini Atenizm’dir ve kendisine verdiği isim Akenaton da Aten’in Hizmetkârı anlamına gelmektedir. Hizmetinde olduğu bu tek tanrı için, Mısır’ın tüm tanrılarını unutturmak istemiştir; tüm Mısır ve ardılı olan krallar -tabii bu krallar da tanrıydı- onu unutmak ve unutturmak içinse her şeyi denemiştirler.

Budizm'in Pavlus'u: Aşoka ve Sütunlaşmış İradesi


Kadim Hind tarihinin kaydedilen en eski hükümdarı olmak için kayalara, tabletlere ve sütunlara adını kazıtmıştı. Maurya hanedanından gelen Aşoka tüm Hind ülkesini kendi egemenliği altında birleştirmişti. Sadece tarih yapmakla değil yaptıklarını yazıya dökmekle de adının unutulmamasını sağlayacak belki de insanlık tarihindeki en eski hükümdarlardan birisi de oydu. Kendi adıyla yazılan sütunlar tüm Hind kıtasına dağıtılmıştı. Yasalarının, inançlarının ve egemenliğinin anlatısı bu sütunlar aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Adını alt kıtanın tarihine öyle bir kazımıştı ki on dokuzuncu yüzyılda bağımsız bir Hind devleti kurulmak istendiğinde adı akıllara ilk gelen de o oldu. Kendisinden Devanampiya “Tanrıların Sevgilisi” olarak bahsediyordu. İnancını sadece kendisine saklamadı, insanların inancını öğrenmesi için çalıştı, inancının gereklerini yerine getirmeye hep özen gösterdi. Adını da inancını da siyasetini de yazdırdıklarıyla ölümsüzleştirdi. Hem aile üyelerine yeni inancını benimsettirdi hem de onları da diğer halk yığınlarından ayırmayarak adaleti sağlamaya çalıştı. 

Bir Hanedana, Ülkeye ve Koskoca Bir İmparatorluğa Adını Veren "Çin"

Ülkesine hem adını veren hem de adıyla anılacak bir hanedan kuran tarihteki çok ender örneklerden birisidir Çin isimli bu imparator. Bugün ülkesini, dilini ve tarihini onunla anıyoruz. Çincede isimler sonda, soy isimleri ise başta yazılır. İmparatorun ve ardıllarının soy ismi Ying, Qin ya da Çin olarak yazılabilmektedir. Bugün ilk imparatorun ismi hem bu büyük coğrafyayı hem onunla başlayan hanedanı hem de siyasal sistemi çok farklı bir yöne giden günümüzdeki modern ülkeyi tanımlamakta kullanılmaktadır. Çin’deki küçüklü büyüklü krallıkları birleştirip tüm ülkeyi kendi adıyla tanımlayan ve kendisine imparator diyen ilk hükümdar da Ying Zheng’tir. Çin’in ilk imparatoru hakkında bildiklerimiz Han hanedanı döneminde yaşayan tarihçi Sima Qian tarafından kaleme alınan Shiji 史記 “Büyük Tarihçinin Kayıtları” isimli eserle günümüze kadar taşınmıştır. Buna göre ilk imparator asil bir soydan gelmemektedir. Sima Qian imparator Ying Zheng’in babasının asil bir kadın yerine cariyeye âşık olmuş ve onu hamile bırakmış olduğunu da söylemektedir.