İlk Öğretmen Aristoteles ve Düşün Dünyamıza Etkileri

Yunan dünyasının ünlü felsefecisi ve çok yönlü düşünürü Aristoteles yaşadığı dönemde üne kavuşmuştur. Antik çağlarda ünü kulaktan kulağa yayılmış, sadece yöresinde değil, okuyan yazan her kesimden insanın tanıdığı, en azından adını duyduğu, felsefi sorularından ya da onlara getirdiği açıklamalardan haberdar olduğu bu kişinin adı günümüze kadar ulaşmıştır. Henüz bilimlerin birbirinden ayrılmadığı bir çağda, neredeyse bilimin her alanıyla ilgili soruları gündemine almış, yanıtlar aramış ve araştırmalar yapmıştır. Batı kültürünü oluşturan kadim öğretilerin yaratıcılarından biri olmasının yanında, geliştirdiği düşünme biçimi ve yöntemleriyle de adını altın harflerle tarihe kazımıştır. Platon’un öğrencisi, Büyük İskender’in öğretmeni ve Skolastik düşüncenin babasıdır. Yaşamına dair bildiklerimiz oldukça kısıtlı olsa da Müslümanlar için “ilk öğretmen”dir. Ortaçağ teologlarının en ünlüsü Thomas Aquinas için, onu sadece “feylesof” olarak anmak yeterlidir. Düşünce tarihindeki yeri tek ve doldurulamazdır. Peltek, leylek bacaklı, küçük gözlü, düzgün giyimli ve yüzükleriyle dikkat çeken bu adamın yaşamına baktığımızda etkisinin, görüntüsünden büyük olduğunu görürüz.

Tek Tanrılı İnancın Fikir Babası: "Akhenaton"


Çoğunlukla tektanrıcılığın tarihi Yahudilerle başlatılır. Yahudilerden önce tek bir tanrıya inanan ve tebaasına tek-tanrıyı baskılayan Akenaton ise gelenekte bir muarız, bir istisna olarak algılanır. İstisnalara şerh düşmesiyle ünlenen Freud ise, Musa ile Akenaton arasında bariz bağlantı kurmaktadır. Akenaton, öteden beri çoktanrıcılık ile anılan Mısır geleneğini tek başına yıkmaya çalışan, zamanından önce öten bir horoz gibidir. Zaten yaptıkları da kendisinden sonra, kendi halkı ve taraftarları tarafından unutulmuş, hatta tarihten silinmesi için özel bir gayret sarf edilmiştir. IV. Amenhotep olarak bilinen Akenaton, kadim Mısır’ın on sekizinci hanedanının onuncu kralıdır. Ölümünden sonra heykelleri yıkılmış, abideleri eritilmiş ve adı resmî krallar listesinden silinmiştir. Böyle olunca Akenaton’un tarihten silinmek istenen ilk idareci olmuştur. Yine de yirminci yüzyılda Mısırbilimcilerin keşfiyle tümüyle unutturulamadığı da anlaşılmıştır.  IV. Amenhotep tahta geçtikten sonra beşinci senesinde adını Akenaton olarak değiştirmiştir. Adından Amon’u çıkarmış ve Aten (Aton)’u yerleştirmiştir. Artık devletin dini Atenizm’dir ve kendisine verdiği isim Akenaton da Aten’in Hizmetkârı anlamına gelmektedir. Hizmetinde olduğu bu tek tanrı için, Mısır’ın tüm tanrılarını unutturmak istemiştir; tüm Mısır ve ardılı olan krallar -tabii bu krallar da tanrıydı- onu unutmak ve unutturmak içinse her şeyi denemiştirler.

Budizm'in Pavlus'u: Aşoka ve Sütunlaşmış İradesi


Kadim Hind tarihinin kaydedilen en eski hükümdarı olmak için kayalara, tabletlere ve sütunlara adını kazıtmıştı. Maurya hanedanından gelen Aşoka tüm Hind ülkesini kendi egemenliği altında birleştirmişti. Sadece tarih yapmakla değil yaptıklarını yazıya dökmekle de adının unutulmamasını sağlayacak belki de insanlık tarihindeki en eski hükümdarlardan birisi de oydu. Kendi adıyla yazılan sütunlar tüm Hind kıtasına dağıtılmıştı. Yasalarının, inançlarının ve egemenliğinin anlatısı bu sütunlar aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Adını alt kıtanın tarihine öyle bir kazımıştı ki on dokuzuncu yüzyılda bağımsız bir Hind devleti kurulmak istendiğinde adı akıllara ilk gelen de o oldu. Kendisinden Devanampiya “Tanrıların Sevgilisi” olarak bahsediyordu. İnancını sadece kendisine saklamadı, insanların inancını öğrenmesi için çalıştı, inancının gereklerini yerine getirmeye hep özen gösterdi. Adını da inancını da siyasetini de yazdırdıklarıyla ölümsüzleştirdi. Hem aile üyelerine yeni inancını benimsettirdi hem de onları da diğer halk yığınlarından ayırmayarak adaleti sağlamaya çalıştı. 

Bir Hanedana, Ülkeye ve Koskoca Bir İmparatorluğa Adını Veren "Çin"

Ülkesine hem adını veren hem de adıyla anılacak bir hanedan kuran tarihteki çok ender örneklerden birisidir Çin isimli bu imparator. Bugün ülkesini, dilini ve tarihini onunla anıyoruz. Çincede isimler sonda, soy isimleri ise başta yazılır. İmparatorun ve ardıllarının soy ismi Ying, Qin ya da Çin olarak yazılabilmektedir. Bugün ilk imparatorun ismi hem bu büyük coğrafyayı hem onunla başlayan hanedanı hem de siyasal sistemi çok farklı bir yöne giden günümüzdeki modern ülkeyi tanımlamakta kullanılmaktadır. Çin’deki küçüklü büyüklü krallıkları birleştirip tüm ülkeyi kendi adıyla tanımlayan ve kendisine imparator diyen ilk hükümdar da Ying Zheng’tir. Çin’in ilk imparatoru hakkında bildiklerimiz Han hanedanı döneminde yaşayan tarihçi Sima Qian tarafından kaleme alınan Shiji 史記 “Büyük Tarihçinin Kayıtları” isimli eserle günümüze kadar taşınmıştır. Buna göre ilk imparator asil bir soydan gelmemektedir. Sima Qian imparator Ying Zheng’in babasının asil bir kadın yerine cariyeye âşık olmuş ve onu hamile bırakmış olduğunu da söylemektedir. 

Medeniyetlerin Beşiği "Akdeniz" ve Kadim Tarihi

Dilimizin engin ifadesinde “Akdeniz” olarak bilinen bu kadim coğrafya tarihin bilinen en eski su bütünlüğüdür. Avrupa’nın, Afrika’nın ve Asya’nın birleştiği bir iç denizdir. Üç milyon kilometre kareye yaklaşan yüz ölçümü, yüzde kırka yaklaşan tuzluluğu ve yıl boyu düşmeyen sıcaklığı ile etrafındaki geniş bir coğrafyanın yaşam kaynağıdır. Kültürlerin beşiği, tarihlerin rahmi ya da dönüşümlerin yatağıdır. Ne dersek az, nasıl tanımlarsak yetersiz gelecektir. Romalıların Mare Nostrum’u, Türklerin beyaz denizi, Mısırlıların büyük yeşili, İranlıların Derya-ı Rum’udur. Herkes için bir anlamı olan, herkese bir anlam katan, herkesi besleyen, büyüten, yetiştiren engin bir denizdir. Binlerce nehir Akdeniz’e ve Akdeniz ile ilintili başka denizlere dökülmektedir. Etrafındaki coğrafyayı beslediği gibi etrafındaki coğrafyalar da onu beslemektedir. Böyle olunca herkesin onu kendisinin bilmesi kadar normal bir şey olamaz sanırım. Onunla tanışan, onu tanıyan, onunla yaşayan tüm halklar onu kendisinin görmüş, kendisini onunla tanımlamış, tümüne sahip olmak için çabalamış ve uğraşmıştır. Coğrafi olarak Mezozoik Çağ’dan bu yana oluşmaya başlayan Akdeniz’in bugünkü halini ise az çok Kenezoik devirde aldığı düşünülmektedir. Akdeniz bilinen dünyanın tam ortasındadır, Eski Dünya’nın kalbindedir, bilinen her şeyin ve etrafındaki herkesin merkezindedir.

Rodos “Saint John” Şövalyeleri ve Kısa Tarihi

Rodos adıyla özdeşleşmiş bu tarikat ehli aslen Saint John Şövalyeleri olarak bilinmektedir. Onlar hakkında bildiklerimizi temel olarak Şövalyelerinin kendileri hakkında söylediklerine ve yazdıklarına dayanmaktadır. Saint John Şövalyelerini konu edinen ilk ve en önemli eser, kendisi de bir Saint John Şövalyesi olan Guillaume de Saint-Etienne tarafından on üçüncü yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Bu belge bazı notlar ve ilaveler ile Vatikan Arşivlerinde 4852 sıra numarası ile saklanmaktadır. Aslen “Ordo Fratrum Hospitalis Sancti Ioannis Hierosolymitani” olan adını Türkçemize “Kudüslü Aziz Yuhanna Bimaristan Şövalyeleri Cemiyeti” olarak çevirebileceğimiz tarikat on ikinci yüzyılın başlarında Kudüs’ün Hıristiyan mahallesindeki bimaristanda kurulur. On dördüncü ve on sekizinci yüzyıllar arasında Saint John Şövalyeleri olarak bilinen tarikat, sonrasında Rodos ya da Malta ile anılır olmuştur.  Günümüzde binanın bulunduğu mahalle de aynı adı taşımaktadır. Romalılara kadar sürdürülen tarihine rağmen bölgenin tarihi özellikle Müslüman yöneticiler tarafından Kudüs’e gelen Hıristiyan hacılar için Batılı hayırseverlerin himayesinde kullanılmasına izin verilmesiyle başlatılmaktadır. Bu bölgedeki sağlık kompleksinin korunması ve idaresi için Amalfi Dükalığına bir imtiyaz verildiği ancak daha sonra bunun da kaldırılarak binanın yıkıldığı anlaşılmaktadır. İlk Haçlı Seferi sonucunda Kudüs’ü ele geçiren Hıristiyanlar arasında olan hakkında pek fazla bir şey bilinmeyen Benedikten tarikatına mensup Gérard de Martigues, 1099’da en son Amalfi Dükalığına ait bu hastaneyi yeniden ayağa kaldırır ve kurduğu tarikatın erkek ve kadın mensupları ile bakımını üstlenir.  Daha sonra binanın bakımı şehirdeki Ortodokslara bırakılınca, bimaristanın iaşesi İmparatorluk tarafından karşılanmıştır.