Korseden Sutyene Memelerin Özgürlüğü ve Feminizm


Evrimsel gelişimin kadına bıraktığı en büyük ayrıcalık doğurganlıktır. Doğurganlık erkek ile kadın cinsel kimlikleri arasındaki kesin farklılıklardan birisi olagelmiştir. Şüphesiz kadın kimliği sadece doğurganlığa indirgenemez. Simon de Beauvoir'ın da dediği gibi kadınlık mevhumu doğuştan elde edilen bir kimlik asla olmamıştır. Hayatın kendisine karşı bir mücadele, bir asil duruş ve omuzlarında acılı dolu bir kimlik mücadelesinin onurlu payesini taşımak ile ancak kadın kimliği açıklanabilir. Kadın kimliğinin bu eşsiz özellikleri yine de erkekten en büyük üstünlüğü olan doğurganlığın mucizeviliği yanında sönük kalmaktadır. Kadının cinsel ve kültürel kimliğinin bu küçük ama çok önemli parçası olan doğurganlık yeni bir bedene ev sahipliği yapmak dışında o yavrunun yegane beslenme kaynağı olan "anne sütü"nü taşımayı da kadına yüklemiştir.

Kadın göğsünün doğumdan sonra kazandığı yavruyu besleme pratiği yanında bir çok özelliğe sahiptir. Günümüzün yüzeysel şekilci moda anlayışını bir yana bırakırsak "meme" kadını erkekten ayıran en önemli fiziksel özelliktir. İnsan bedenlerinin cinsler arası karşılaştırılması yapılacak olsa, kadının "meme sahibi" olan insan olarak nitelenmesi kaçınılmaz olacaktır. Kadının cinsel ve kültürel kimliğinde "meme"nin kapladığı yer o kadar büyüktür ki kimi zaman "meme"nin kaybediliği hastalık yada kaza deneyimi yaşayan bireylerde kimlik sorunları çıkmakta, kadınlık onuru zedelenmektedir. Kadının cinsel, bedensel ve düşünsel kimlik tanımının bu kadar çok "meme" üzerinden yapılması elbette derin bir tarihi mücadelenin sonucudur. Her ne kadar günümüzün kadınlarının bir çoğu bu onurlu tarihin şanlı zaferleri hakkında bilgi sahibi değilse de yaşadıkları özgürlük mücadeleci kadınların emeğinin sonucudur.

Kadın düşüncesi, kimliği, cinselliği ve bedeni üzerindeki erkek egemenliği tarihin ilk dönemlerinden beri devam edegelen aşağılık bir uygulama idi. Klasik Yunan, Mısır, Aztek ve Sahraaltı geleneklerinde kadın asla bir birey olarak sayılmamış, modern anlamda vatandaş kabul edilmemiş ve insan olup olmadığı tartışılmıştır. Tek tanrılı dinlerden çok önce Akdeniz havzasında gerçek anlamda medeni kentler kuran Yunan ve Roma düşünürleri kadınları saymamış, onları o çok değerli tapınak ve okullarına sokmamıştır. İyonya dışında hiç bir Yunan kentinde kadın sokakta hoş karşılanmamış, eğitim alamamış ve sözü dinlenmemiştir. Kadın bin yıllar boyunca cinsel bir meta olarak kullanılmış, sömürülmüş ve suistimal edilmiştir.

Kadının bedensel özgürlüğünü yakalaması ise çok daha güç olmuştur. Batı medeniyetinin köklerinin arandığı klasik ilk çağ medeniyetlerinde böyle iken tek tanrılı dinlerin taassubunda insanlığın karanlığa gömüldüğü orta çağda kadının annelik vasıfları özellikle kutsanmış ve aile içindeki sömürüsü artırılmıştır. Kadın hem emeği, hem cinselliği hem de başlarda çocukların eğitimi gibi ağır sorumlulukların içine hapsedilmiş, bilerek ve istenerek evrimsel gelişmeden yoksun bırakılmıştır. Kadının sömürüsü ilke karanlığın aydınlandığı çağlarda az da gevşeyebilmiş ve kimi "maceraperest" kadınlar eğitim tekelini kırmayı bilmiştir. Aydınlanma, reform ve rönesansın gölgesinde kadın kendi mücadelesine böylece başlamış ve tek tanrılı dinlerin ibadethane eğitimlerinden ayrıt ilk eğitimden yararlanmaya çalışmıştır.

Ancak yine de kadının eğitim alanında ki kavgası önce baba sonra mahalle en sonunda kilise tarafından her zaman baskılanmış, kadın hep yanı başındaki sevdiği, beslediği ve çoğu zamanda büyüttüğü erkeklere karşı mücadele etmiştir. Sanayi devriminin hemen ardından başka sömürge yarışları ve dünya savaşları kadınların mücadelesine yepyeni bir boyut kazandırmıştır. Cepheye sevk edilen erkek iş gücü bir zorunluluk olarak kadın iş gücü ile değiştirilince kadının eğitim alanındaki kazanımları hız kazanmıştır. İşte eğitimdeki tekelin zorunlu iş gücü mübadelesi nedeniyle kırılması sonucunda kadının kendi bedeni üzerindeki mülkiyet hakkı gündeme gelmiş ve ilk feminist gruplar onurlu bir savaşın içine girmişlerdir. 


Kadın bu ana kadar sadece, ekonomik olarak bir "mal"dan başka bir şey değil iken üretim araçlarından bir tanesi olması, onun önce eğitimsel ardından da bedensel sorunlarının gündeme gelmesine yol açmıştır. Eğitimde atılan her adım diğer alanlardaki mücadeleyi tetiklemiş, bedensel özgürlüğün cepheleri açılmaya başlamıştır. Bedensel özgürlükten ne anlaşılmıştır ve bugün ne anlaşılmaktadır. Elbette bu çok uzun tahliller sonucunda anlaşılabilecektir. Ancak bedensel özgürlüğün en önemli cephesi elbette kadının cinsel, kültürel ve bedensel kimliğinin en önemli parçası olan "meme"ler olmuştur. Kadın İyonyalı kardeşlerinden binlerce yıl sonra kendi göğüsleri üzerinde söz sahibi olabilmeyi başarabilirse çok büyük bir adım atmış olacaktı.

Fransız halkının bütün insanlığının önünü açtığı on sekizinci yüzyılın sonlarında yaşanan o muhteşem günlerde kadınlar, devrimin itici gücü baldırı çıplakların içindeki en önemli kitleyi oluşturuyordu. Kadın devrime kalkmıştı, çünkü kendi sorumlularının hiç birisinin devrim gerçekleşmeden yapabilmesi mümkün değildi. Ailenin ve toplumun kadına yüklediği sorumlulukların ekonomik ve toplumsal geri kalmışlıklar neticesinde imkansızlaşması yeni bir ekonomik ve toplumsal düzenin varlığını elzem kılmıştır. Bu nedenledir ki kadın devrimcilerin en önünde kendi göğsünü siper etmiş ve özgürlüğü kendi bedeninde simgeleştirmiştir. Ekonomik devrimler nihayetinde toplumsal devrimleri tetiklemiş ve toplum değişmeye mahkum olmuştur. Sanayi devriminden bu yana değişen toplum ihtiyaçları basit giyim kuşam gereçlerini etkilemekte, yeni yeni "moda"lar oluşmaktadır.

Artık kadın kimliğin en açık ifadesi olan memeler kat kat kıyafet arasında gizlenmek ve evde kadının efendilerine sergilenmek üzere özenle saklanmak zorunda değildi. Kadın iş yaşamına bir zorunluluktan dolayı olsa da katılıyor, topluma karışıyor ve zorlayarak da olsa toplumu değiştiriyordu. Kadın bir biblo gibi köşelerde taşındığı ve vazo şeklinde saklandığı karanlık devirler artık çok gerilerde kalmıştı. Kadın bedeni şimdi yepyeni bir mücadelenin içine giriyor ve acımasız "efendi"lerine baş kaldırıyordu. Bu başkaldırışın ana temasında ise kendi bedeni olması bin yıllarca süren sömürünün ne kadar acımasızca sürüp gittiğini gösteriyordu. Kadın bedenini sarıp sarmalayan Viktorya dönemine ait korseler, kasklar, korseler ve kabarık  etekler rafa kalkıyor, fabrikalarda çalışmaya müsait düz kesim etekler, daha esnek elbiseler ve hareketi kolaylaştıran sutyenler icat olunuyordu.

Kadının çalışma yaşamında artan ağırlığı kadınların mücadelelerine yeni cepheler açmak yanında kadına yönelik bakış açılarının da sorgulanmasına neden oluyordu. İlk feministlerin çalışma yaşamındaki kadınların sorunlarına yönelik talepleri gündemi sarsıyor. Hem teknik hem de pedagojik talepler erkek dayanışmasını parçalıyordu. Kadının talepleri erkek üzerine kurulu dünyanın sarsılmasına neden oluyordu. Erkekler şaşkındı. İlk kadın milletvekilinin parlamentoda yer almasına daha on yıllar olmasına rağmen feminist hareket yapacağını yapmış, kadının gündeme aldırmayı başarmıştı. Elbette ilk feminist talepler erkekler tarafından aşağılandı, espri konusu yapıldı ve ciddiye alınmadı. Ama kadının iş gücü olarak vazgeçilmezliği onun elini oldukça güçlendiriyordu.


Kadının bedeni üzerindeki özgürlük mücadelesinin ilk cephesi olan memelerinin görünürlüğü ve simgeselliği bu mücadelenin kaçınılmaz olarak meşruluğunu kazandırıyordu. Göğsü özgür olmayan kadının özgürlüğü her zaman eksik kalacaktı. Dünya göğüslere tanınacak olan özgürlüğün vaktinin şahitliğine uyanıyordu. Elbette korseden sutyene geçiş kolay olmadı. Bu devrimsel geçisin arkasında iki önemli noktanın altı çizilebilir. Kadın ve erkeklerin beraber çalışmasıyla bir yüzyıl öncesine göre muazzam farklılıklar gösteren tıp sektörü korsenin kadın bedeninde yarattığı deformeyi açıklamıştı. İkincisi ise ilk feministlerin kadının bedensel özgürlüğüne korseyi engel olarak görmeleri. 

Gerçekten de Avrupa'da Viktorya döneminden bu yana kullanılan ve bedeni demirden yapılma bir kafese alan ağır korseler kadının neredeyse hareket etmesini imkansızlaştırıyordu. Korse o kadar yaygınlaşmıştı ki sınıfsal olarak hareket etmek, erkek efendileri ile birlikte tarlada çalışmak, aristokratların ve yeni yeni palazlanan burjuvaların yanında çalışmak zorunda olan köylü kadınlar dahi kullanıyorlardı. Batılı kadınların korse altındaki hapislikleri sınıf farkı tanımıyordu. Doğuda ise bambaşka bir durum söz konusuydu. Batılı kadın korseden sutyene geçtiği günlerde doğulu kadınlar sanayileşmeden yararlanamamanın verdiği toplumsal gelişimsizlikle mücadele ediyordu. Doğulu kadının sutyenle tanışması bir yüzyıl daha bekleyecekti.

Sutyen tasarımı neredeyse insanlığın ortak tasarısıdır. Zira birbiri ardına alınan patentlerin hangisin ilk olduğu saptanamayacak düzeydedir. Sutyenin yaratılması ve kadınların arasından hemen kabul edilmesi o kadar hızla gerçekleşmiştir ki feminizmin bu en büyük ilk başarısı tartışması bir toplumsal kabul yaşamıştır. Unutulmamalıdır ki doktorların korse karşıtı çağrıları feminist talepler ortaya atılana kadar "yakışıksız" olarak anlaşılmakta ve tabana yayılamamıştır. Kadının varlığı sanayi, sanayinin varlığı da kadına o kadar bağlıdır ki tarihsel olarak kadının özgürlük mücadelesi sanayideki kadın iş gücü, ilk feministler ve sanayileşme/kentleşme olmadan anlaşılamaz.

Sanayileşmeden devrimlere, savaşlardan savaş sonrası ekonomik buhran yıllarına sutyen, feminist hareketler sayesinde ortaya çıktığı ilk yıllardan bu yana öyle bir algı değiştirdi ki modern zamanların feministlerinin konuya eğilmesi gerekti. Feminizm ilk taleplerin ortaya konulması, sanayileşme ve kentleşmeden kaynaklanan kazanımlardan ortaya çıkmışsa da modern feministlerin talepleri sanayileşme ve kentleşmenin neden olduğu çekirdek ailenin muhafazakar kalıplarına karşı savaşmanın zamanı gelmişti. İkinci dünya savaşının yaralarını sarılmaya başlanması, dünyanın iki büyük kutup arasında paylaşıldığı, Avrupa'nın entelektüel birikiminin Amerika'ya taşındığı ve özgürlük söylemlerinin bayraklaştığı bir çağda feminist hareket bir kez daha devrimcilerle birlikte hareket etmiş ve kazançlı çıkmıştı.


1960'lı yıllar bütün dünyada değişim taleplerinin meşruluğunun olduğu yıllardı, gençlerin değişim ve özgürlük talepleri, devrimcilerin meydanlarda özgürlüğü haykırdığı bu yıllarda sanat, kültür ve sinema özgürlük düşüncesine omuz veriyordu. Özgürlük taleplerinin kadın hareketinden meşruluğu tartışılamaz. Zaten feministlerin ilk ve son talebi özgürlüktü: özgürlük, herkese ve herşeye sonuna kadar özgürlük. Kadının bedeni üzerindeki özgürlük, düşüncesi üstündeki özgürlük, sanatı üzerindeki özgürlük. Hepsi aynı savaşın birer cephesinden başka bir şey değildi. Çok değil on - on beş sene önce kazanılan düşünsel özgürlüğün siyasi boyutu olarak seçimlere katılabilme derinleşmiş artık kadının siyasi boyutu kanıksanmıştı. Kadın parlamenter erkek parlamenterden gördüklerin aşağılayıcı davranışlar artık zaman zaman nüksetse de bitmek üzereydi. 

Kadın hareketinin 68 ile birlikte taleplerinin başında iki önemli konu geliyordu. 60'ların özgür cinsel yaşamı ile birlikte bir sorun olmaya başlayan istenmeyen gebelikler ve sutyenin yarattığı sağlıksız ortam. Sutyen bir 30-40 sene önce korse karşısında bir özgürlük nesnesi olarak ortaya çıkmasına rağmen, hızla kapanan aile değerleriyle birlikte bir anda baskının ve özgür kadının eve tutsaklığının simgesi haline gelmişti. Sutyen bir yana istenmeyen gebelik karşıtı mücadele daha elzemdi kürtaj hakkı ve doğum kontrol doğrudan kadının ölümüyle sonuçlanan deneyimlere neden oluyordu. Öte yadan sutyen karşıtlığı ise simgeselliği ile odak noktasına alınıyor, kadının özgürlük arayışında sutyen, çıkarıp atma zamanı gelen bir zincir olarak algılanıyordu. Doğum kontrol ve sutyen karşıtı eylemler, kadının bedensel özgürlüğün ana kaynağından çıkan iki ayrı yol olarak ayrılıyordu.

Doğum kontrol ve kürtaj hakkı özellikle Batı Avrupa gibi nispeten açık toplumlarda ve eyaletlerle yönetilen yerel bir demokrasi olan ABD'deki bazı eyaletlerde tanınmış, kadınlar bu hakkın kazanımı ile ölümcül sonuçlardan kurtulmuştur. Öte yandan sutyen karşıtlığı ise medyada ve toplumda gereken etkiyi yaratmış, kadının eylemsel ve cinsel özgürlüğü insanlığın vicdanında hak ettiği bir değer kazanmıştır. Sutyen karşıtı feministler beden özgürlüklerini kutlamak için halka açık meydanlarda sutyenleri yakmış izleyenleri sarsmıştır. Eylem karşıtı eylemlerin sonuçları genel olarak düşünsel boyutta kalmıştır.

68'in devrimsel geleneği içinde kadın elli yıl önce zorlukla kazandığı devrimsel bir gelişmeyi dahi çöpe atabilecek kadar devrimci olduğunu göstermiştir. Feminist kazanımların yarattığı etki bir yanan eylemselliğin yarattığı toplumsal şaşkınlık kalıpların daha hızlı yıkılmasının gelensekselleşmesini sağlamıştır. Deministler açısından da diğer devrimci kadrolar için de 1968'in en büyük sonucu budur. Toplum sarsılmış ve değişiminin düşünsel boyutu meşruiyet kazanmıştır. İki kutuplu dünyanın yıkılması da siyah hareketinin başarısı da emperyalizm karşısında verilen son mücadelelerin başarısında da 1968'de yaratılan şokun kazanımları pay sahibidir.

Kadın korseden sutyene, sutyenden özgür kıyafet seçimine bedeni üzerinde kendisinden başka kimseye söz hakkı tanımayacağını böylece ilan etmiş ve bedensel özgürlüğünü kazanmıştır. Yaşadığımız modernizm sonrası dönemde kadınların bir çok kazanımlarının değerini bilmeden feminizmden uzaklaşması kadın hareketinin yavaşlamasına neden olmuştur. Elbette bu noktada batılı kadınların kazanımlarını doğulu kadınlarca savunulamaması, doğulu feministlerin batı taklitçiliğinden kurtulup kendi feminist ruhlarını yaratamamaları da pay sahibidir. Batılı feministlerin dünya kadınlarına yaşattıkları özgürlüğün doğuda da tezahür etmesinin vakti gelmiş de geçmiştir. 1968'de batılı kadın korseden sutyene geçen ilk feministlerin mirasını reddetmek pahasına sutyen karşıtı bir mücadeleye girişerek devrimcilik rüşdünü ispat ettikten sonra sıra doğuda bir feminist ateş yakmanın vaktidir. 

Doğulu kadınlar için vakit; sutyenleri yakıp, memeleri özgür bırakma vaktidir!
Yararlanılan Kaynaklar:
  1. https://en.wikipedia.org/wiki/History_of_brassieres
  2. http://www.feministezine.com/feminist/modern/History-ofthe-Bra.html
  3. http://www.alternet.org/story/59877/a_social_history_of_the_bra

1 yorum: