Cadı Avı Yargılamalarında Kadın Tanıklar Üzerine


Ortaçağ’ın sonu genellikle Avrupa’da Rönesans hareketlerinin başlamasıyla ilan edilir. Ancak Ortaçağ'a ait bir çok karanlık uygulama Avrupa haklarının aydınlanması yada düşüncede,  sanatta ve bilimde çoksesliliğin artmasıyla birlikte son bulmamıştır. Avrupa tarihi üzerinden gidecek olursak; kadınlar, bütün Ortaçağ boyunca, erkeklerin mülkü olmayı, şeytanın ruhunu taşımayı ve yeryüzündeki günahların sorumluluğunu almayı sürdürmüşlerdi. Rönesans’la birlikte ama en çok Reform’dan sonra Avrupa halklarındaki Ortaçağ’a ait karanlık düşünce, tutum ve davranışlar tarih olabilmiştir. Bunun en açık ve acı örneklerinden bir tanesi de kadınların maruz kaldıkları olagelmiştir. Kadınların, erkeklerin boyunduruğundan kurtulabilmesi için ise iki yüzyıl daha gerekecek ve sanayileşmenin gerek duyduğu işgücünün sağlanması kadın bilincinin uyanmasıyla noktalanacaktır.

Rönesans’la bitirilen Ortaçağ’ın karanlık hükümranlığı kadın üzerindeki tahakkümünü sürdürür. Cadı avı yargılamaları Ortaçağ’ın hemen sonundan Yakınçağ’ın hemen başına kadar sürer. Yüz binlerce kadın yargılanır, on binlercesi vahşi yöntemlerle öldürülür. Cadılığın ne olduğu konusunda kimsenin doğru düzgün bir fikri yoktur ama yasaklanması ve yapanların cezalandırılması gerektiği konusunda bütün batılı toplumlar anlaşmıştır. Sözde cadılar, modern algılarımızla çok komik bulacağımız usullerle yargılanır ve bugün vicdanları yaralayacak vahşi yöntemlerle cezalandırılır. Yargılayanlar erkeklerdir yada erkekler tarafından yönetilen rejimler. Yargılananlar, cadılık ile itham edilenler ve vahşi yöntemlerle öldürülenler ise hep kadınlardır.  Verilen cezalar korkunçtur; boğma, yakma, vücut bütünlüğünü bozma yada cinsel müdahale gibi. Ortaçağ günceleri bu vahşi yargılama usullerinin kan donduran tasvirleriyle doludur. Tasvirlerdeki ayrıntılar ve kadın bedeni üzerindeki vahşi uygulamalar, ceza verenin gizli hazlarını da açık eder niteliktedir. Yani cezayı uygulayanlar verdikleri cezadan zevk almaktadır ki bu da yapılan yargılamanın niyeti hakkındaki kuşkuları artırmaktadır.

Modern araştırmacılar ise Ortaçağ’daki bu vahşi uygulamanın esasen bir kadın avı olup olmadığı üzerinde durmaktadırlar. Zira avlanan bütün cadılar neredeyse kadınlardan oluşmaktadır. Gerçekten de zamanın neredeyse durduğu bu anların tutucu, baskıcı ve karanlık erkek egemenleri; kadınları cadı olmakla itham etmiş ve onları avlamış olabilirler miydi? Sonuçta cadılık dini bir gerekçeydi; Hıristiyan öğretisini benimsemeyenlerin pagan adetleri yada anlaşılamayan şeytani bir takım kötü hareketler. Kendisi de bir erkek olan tarihçi Keith Thomas bu iddiayı gülünç bulmaktadır, nerdeyse bütün inançlı erkekler gibi. Zira ona göre olayın sadece kurbanları değil aynı zamanda tanıkları yada uygulayıcıları da kadınlardır. Ona göre cadı avı cinsler arası bir savaştan çok, özgür ruhların törpülenmesi amacı taşımaktadır.[1] Erkeklerin tarihindeki kara lekelerinden bir tanesi olduğuna şüphemiz olmayan cadı avına yönelik bu “basite indirgenmiş” bakış açısına kadın tarihçiler ile vicdan sahibi bilim insanları ise karşı çıkmaktadır.


Erkeklerin, bugün hepimizin cadı avı diye andığı, Ortaçağ’ın sonu Yakınçağ’ın hemen başındaki bu ilkel yargılamalardaki kadın tanıklıkları üzerinde yaptıkları spekülasyon gerçekten de ciddiye alınmalıdır. Öyle ya modern bakış açımızda kadına karşı yürütülen bu sistematik katliamın arkasında erkekler vardı ama ya kadınlar da kendi hemcinslerinin katline katkı mı sağlamışlardı? J. A. Sharpe’ın “Witchcraft and Women in Seventeenth-Century England: Some Northern Evidence" isimli makalesi Yorkshire’daki bazı yargılama kayıtlarını inceleyip, kadınların cadı yargılamalarındaki rolünü tartışmaktadır. Bu çalışmada kadınların rolü yanı sıra yargılama usulleri ve cadılık üzerine teolojik yaklaşımlar üzerine de kayıtlar bulunabilmektedir. Bu çalışmaya göre cadı avında üç tür kadın rolünden bahsedilebilir; mahkum edilen kadın yani sözüm ona cadı, “cadı”nın bedeni üzerinde cadılık alametleri araması yapan işbirlikçi kadın ve cadının işlediği suçlara tanıklık eden kadın.

Kadınların cadının yakalanması sırasındaki rolleri bir yana cadı avındaki ekonomik kökenler de kadının bu yargılamalardaki rolünün anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Cadı avı yargılama kayıtları incelendiğinde görülecektir ki cadılık suçlamalarına maruz kalan, tanıklık eden, suçun ortaya çıkmasına katkı sağlayan yada cadılığın varlığını ispat etmek için muayene yaptırılan kadınlar sosyo-ekonomik olarak alt sınıflardandır. Fakirlikle cadılık arasında bir ilişki kurmak şüphesiz hatalı olacaktır. Ortaçağ’ın modern temel halklardan yoksun yargılama geleneklerinde fakirlerin neredeyse hiç şansı yoktu. Yargılanıp adaletin tecelli etmesini bekleyen alt sınıftan bir fakirin haklı bulunması neredeyse imkansızdı. Bu nedenle yargılama kayıtlarındaki “suçlu”ların sosyo-ekonomik kökenlerine bakıp fakirlerin suça meyilli olduklarını çıkarmak akıllıca olmayacaktır. Zira sınıf farkı göstermeksizin insan doğası suç işlemeye meyillidir; ister üst isterse alt sınıftan olsun, insanlar suç işlerler. Her ne kadar vicdani olmasa da sosyal ve ekonomik sınıflarda yukarıya doğru tırmandıkça suç karşısında alacağı cezanın koparacağı sınıfsal bağlılıklar onu suç işleme konusunda tereddütlere ittiği düşünülebilir. Belki de sahip olduklarıdır insanları suç işlemekten vazgeçiren. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanın suça yatkınlığı tartışmasız olarak kabul edilebilecek bir yargıdır. Buradan şuna varılabilir ki işgücüne katılamayan, ekonomik olarak yetersiz, aile yada toplum korumasından yoksun ve dışlanmış bireylerin, ki bunların büyük bir çoğunluğu kadınlardan oluşuyordu, suça yönelmeleri şaşırtıcı olmayacaktır. Cadı avı yargılamalarındaki kadınların sosyo-ekonomik kökenleri ancak böyle anlamlı okunabilir diye düşünüyorum.


Cadılıkla itham edilen kadınlar bir yana cadı avı yargılamalarındaki kadının en şaşırtıcı rolü kuşkusuz suçlu aleyhine tanıklık etmesidir. C. L’Estrange Ewen 1929 tarihli, İngiltere’deki cadı yargılamalarını esas alan “Witch Hunting and Witch Trials” kitabında ise bu davalardaki tanıkların neredeyse yarısının kadınlardan oluştuğunu söylemektedir. Böylece erkekler, kadınları yok etmek için düzenledikleri yargılama piyeslerinde yine başrolü kadınlara vermişlerdir denilebilir.  Avrupa’nın geri kalanında da kadınları acınası usullerle katledildiği bu vahşi piyeslerde kadınlar tanıklık rolü üstlenmişlerdir. Bireyi hemcinsinin aleyhine vahşice bir ölüme götürmek pahasına beyanda bulunmaya iten süreçler nelerdir? Bu elbette ki tartışılması gereken bir psikolojik ve sosyolojik vakadır. Ancak kadınların yargılamalardaki bu rolü tarihi olarak bizi şaşırtmaktadır. Zira aynı dönemdeki diğer yargılamalarda kadınların tanılık oranları en fazla yüzde onu geçmemektedir. Kanımca bu noktada erkek yargıçlar kadın tanıklar eliyle hükümlerini meşrulaştırmıştır. Erkek aklının aşağı çıkarımlarına göre; sonuca varılırken bir kadının tanıklığı yargılamanın tarafsızlığını sağlamaktadır.

Erkekler toplum içinde kadının üstleneceği rol üzerinde binlerce yıllık saldırılarını sürdürmektedir. Önce çıkan yada toplumdaki kalıplaşmış sınırları aşan kadınların başı ezilmek istenmektedir. Cadı avı yargılamaları tamda batılı toplumların değişim sancılarını yaşandığı Ortaçağ’ın bitip de Yakınçağ’ın başladığı zamanlarda ortaya çıkmıştır. Toplumsal rollerini yeniden belirlemek isteyen bireyler arasında kadın olanlar, baskın ve egemen olan tutucu toplum kesimleri tarafından, yani aslında erkekler tarafından susturulmuş, suçlanmış, yargılanmış ve vahşice infaz edilmiştir. Bu sürecin en acı tarafı ise cadı avı yargılamalarında tanıklık eden kadınların hemcinslerine karşı kullanılmasıdır. Toplumsal baskılar, sosyal sınırlar, ekonomik sınıflar yada dini kapsamlar; nedeni ne olursa olsun, Ortaçağ’ın sonunda Yakınçağ’ın başında akan kadın kanına kadın eli bulaşmıştır. Erkeklerle el ele, hunharca ve vahşice, hemcinslerini katleden kadınlar artık yok yada olmamasını diliyorum. Böyle kadınlar karanlık geçmişte, uzak tarihte kaldı.


Bugün cadı avı yok diyebilir miyiz bilmiyorum. Ama şurası bir gerçek ki artık kadınlar cadılıkla suçlanmıyorlar. Toplumda giyimleri, düşünceleri, davranışları yada geleneklerden farklı alışkanlıkları nedeniyle kadınlar cadılıkla suçlanmıyor. Artık kadınlar şeytanın ruhunu taşımakla yada kötü yaratılışlı olmakla itham edilmiyor! Cadı avı yargılamalarında birbirlerini cadılıkla karalayan kadınlara da rastlanmıyor. Cadı avı yargılamaları tarihin tozlu raflarındaki yerini aldı, cadılığın suç olarak yasal metinlerde yer aldığını artık görmüyoruz. Cadılık, cadı avı ve cadı avı yargılamaları geri de kaldı peki kadınlar rahata erdi diyebilir miyiz? Hiç sanmıyorum. Artık aşağılık yargılamalar ve vahşi cezalandırmalar yok ama kadına, kadın aklı ve ruhundaki farklılıklara, kadınsal estetiğe ve yaratıcılığa uygulanan baskılar “çağdaş” yöntemlerle sürüyor. Çağa uygun yöntemler geliştiren erkeklerin Ortaçağ’daki hemcinslerinin yöntemlerini artık savunmadıklarını görüyorum ama düşünce, inanış ve görüşlerini hala sürdürdüklerini acı olarak görüyorum.


Dr. Selahattin ÖZKAN




Yararlanılan Kaynaklar:

  1. Haydar Akın, Ortaçağ Avrupası'nda Cadılar ve Cadı Avı - Phoenix Yayınevi 
  2. S. Federici, Caliban ve Cadı (Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim) - Otonom Yayıncılık 
  3. J. A. Haught, Kutsal Dehşet Dinsel Cinayetler Tarihi - Aykırı Yayınları E
  4. Edward Miguel, Poverty And Witch Killing, The Review Of Economic Studies, 2005
  5. Clive Holmes, Women: Witnesses and Witches, Past And Present, No:140 1993





[1] Keith Thomas, Religion and the Decline of Magic (Londra, 1971)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder