"Bir Propaganda Aracı Olarak Din"in Kısa Tarihi


Türkiye’de din ve siyaset ilişkisini anlamak için, dinin geçmişte Türkler için ne ifade ettiğini, nasıl yorumlandığını, gündelik hayata olan etkisini, hukuki alanda nasıl yer aldığını, kişi devlet ilişkisini nasıl şekillendirdiğini göz önünde bulundurmak gerekir. Günümüzde ise yukarı da sayılan kriterler geçerliğini korumaktadır, geçmişe ait bir değerlendirme kıstası olarak düşünülmemelidir. Bu nokta da İslam dinin siyasi mahiyetinin, kendi özünde yer aldığı göz önünde tutulmalıdır. İslami inanışta din, insan yaşamının belirleyicisi konumundadır. Kuran’da yer alan ayetlerde din; insanı doğru yola ileten bir yol gösterici, doğru ile yanlışı ayırmaya yarayan bir ölçü, insan için gerekli olan değerler ve onun yolunu aydınlatan bir nur olarak tanımlanmaktadır. 

Bahsi geçen ayetler ışığında din; insanları hak ve adalete götüren, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayan değer ve ilkeler olarak kabul edilmektedir. (Çiftçi, Erdem, 2013,118) Dinin yaşamı belirleyici durumu kişi devlet ilişkisine de sirayet ederek bu ilişkide başat aktör konumuna yerleşmiştir. Ancak bu ilişki dinin ancak dini esaslarla yönetilen bir devlette yaşanabileceği olarak yorumlanmamalıdır. İslam devletin mutlak şeklini ortaya koyan bir yapı sunmaz, İslam insanlara belli yükümlülükle yükler. Devlet bu yükümlülükleri yerine getirebilmek için gerekli ortamı sunan bir olgu olarak din devlet ilişkisinde yerini almaktadır. Bu bakış açısından hareket ettiğimizde dini, siyaset alanında devletin mutlak belirleyici olmaktan ziyade insanların beklentilerinde önemli bir yer tutan olgu olarak tanımlamak mümkündür.

Türk devletlerinde din ve siyaset ilişkisini Sünni İslam üzerinden okumak mümkündür. Sünni İslam’ın getirdiği sistemli teolojik ve hukuki yaklaşım devlet siyasetine hâkim olmuştur, bir anlamda eski Türk devletlerinde siyasallaşmış İslam’dan söz etmek mümkündür. (Ocak, 2016, 66) Bu görüşün en somut örneğini Osmanlı klasik dönemi oluşturur. Ancak Osmanlı döneminin tümünü buna dâhil etmekte imkânsızdır. Tanzimat’la beraber Osmanlı aydınları, bürokratları tarafından bu klasik düzen geri kalmışlığın nedeni olarak görülmüş ve din ve devlet ilişkisinde yeni bir yorumun yapılması ihtiyacı olduğu görüşü ortaya çıkmıştır. Bu yeni yorum arayışları beraberinde günümüzde siyasal İslam olarak ele aldığımız kavramı getirmiştir.

14 Mayıs 1950 Seçimlerinde Dini Söylemler

Toplumun din anlayışını değiştirmeye yönelik sıkı uygulamaların yapıldığı bir dönem olan tek parti dönemi din, toplum ve siyaset arasındaki ilişkide önemli bir dönem oldu. Başlangıçta modernleşmenin bir gereği olarak modern vatandaşı ya da Türk’ü yaratmak için ortaya konan laiklik ilkesi zaman içeresinde dönüşüme uğramıştır. Devlet din ilişkisinin dinin kişisel alanda özgür kalması düşüncesinden, dinin nasıl yaşanması gerektiğinin devlet tarafından belirlendiği bir düzene geçilmiştir. Bu yeni düzen onu kabul etmeye hazır olan şehirli aydın kesimce hemen benimsenir ancak küçük şehir ve köylerde İslami kültüre göre hayatını sürdüren halk kesimlerince benimsenmez ve hoşnutsuzluk yaratır. (Karpat, 2016, 350)

İkinci Dünya Savaşı sonrası esen demokrasi rüzgârından Türkiye’de etkilenmektedir. Yeni hürriyetlerin sağlanacağı çok partili bir döneme geçiş düşüncesi gerçekleşme aşamasındadır. Ancak bu dönemde devleti yönetenlerin hâkim görüşü dinin kontrolünün devamı yönündedir. Devletin bekası için bu şart olarak görülmektedir. Modernleşme karşısında dini gören eski Osmanlı aydını olan CHP yöneticileri için bu düşünce, yeni bir düşüncede değildir. 31 Mart vakası gibi dini kalkışmaların Cumhuriyetin kazanımlarına zarar vermesinin engelleneceği ve dini alanda politika yapma hürriyetinin kısıtlı olacağı dönemin iktidar sahiplerince sıklıkla vurgulanmıştır. (Toker, 1990, 32) 1946 seçimleri ve sonrasında siyasi hürriyetlerin genişlemesi beraberinde devletin sıkı laiklik politikasının sorgulanmasına neden olmuştur. (Karpat, 350) Dinin propaganda aracı olarak kullanılmasının getireceği oy miktarının büyüklüğü beraberinde dini politikaların sorgulanmasını da beraberinde getirmiştir. Bu durum karşısında CHP’de kendi kontrolcü düşüncesi çerçevesinde kontrollü bir esnetme uygulamasına giderek seçmeli din dersi, imam yetiştiren özel okullar kurulması gibi uygulamalarla dini alanda kontrollü serbestiler tanınmıştır.

1950 seçimlerinde siyasal partiler popülist söylemlerin oy getireceği düşüncesine sahiptir. Bu düşüncedeki en büyük etken artık iktidarın oy ile elde edileceğinin fakında olan siyasilerin kendi meşruiyetlerini de halktan alacakları destekten olacağını düşünmeleridir. Halkın gerçek isteklerini yerine getirmekten ziyade amaç halk oyunu alarak kendini meşrulaştırmaktır. (Özkan, 2004, 36) Bu nedenle gündemdeki konularla ilgili tutarlı karşılığı olan bir söylem yerine halkın hoşuna gidecek, karşılığı olmayan, yerine nasıl getirileceği bilinmeden vaatlerde bulunulmuştur. Bu popülizmden dini söylemlerde etkilenmiş, halkı etkileme de dini kullanmanın etkili olacağı düşünülmüştür. Halkın dini duygularının oyunun renginde etkili olacağı düşüncesi tarafların arasında yerleşmiştir. (İnan, 2010, 114)

Cumhuriyet Halk Partisi’nin karşında rakip olarak bulunan Demokrat Parti, program olarak CHP programından farklı bir program sunmamıştır. DP söyleminde parti, Atatürk inkılabının tamamlayıcısı olacak olan partidir. Ancak DP yöneticileri CHP gibi inkılapçılık merkezli olduğunu söylediği programlarının, CHP’nin inkılapları yanlış yorumladığı ve uygulamadaki hal tarzının aleyhinde olduğu görüşünü sunmuşlardır. DP’nin tüm muhalefeti kapsayıcı olmasındaki başarısının sırrı liderlerinin düşüncelerinde değil, CHP muhalifi olan her şeyin DP çatısı altında toplanabilmiş olmasındadır.

DP, CHP karşıtlığı altında mevcut durumdan memnun olmayan ya da çıkarları zedelen toplumsal yapıları kendi teşkilatı içerisinde toplamayı başarmıştır. DP bu teşkilatına, tek parti döneminde yer altına inen taşrada etkili olan dini düşüncenin hâkim olduğu kültürel ağı kendi ağına dâhil etmiştir. (Yavuz, 2003, 61) 1950 seçimlerinde muhalefette olan DP, CHP karşıtı tüm unsurları içinde barındıran dinamik tabanı sayesinde etkin bir propaganda faaliyeti içine girmiştir. Yıllardır tek parti olarak seçimlere giren CHP ve dinamik olmayan elitist teşkilat, oy istemeyi dilencilikle eş görmekte ve propaganda yapmakta zorluk çekmektedir. DP taşra teşkilatları halkın ne istediğini çok iyi bilmekte ve onların hoşuna gidecek, kitleleri DP adına mobilize edebilecek söylemler geliştirmiştir. Öte yandan CHP kadroları kıyafetlerinin modernliğinden başlayarak halktan farklı bir havada onlara yaklaşmışlar, taşranın nabzını tutamamışlardır. (Yıldırmaz, 2012, 138) Propaganda anlamında Millet Partisini, DP ve CHP’den ayrı tutmak gerekmektedir. Millet Partisi söylemini dini propaganda üzerine kurmuş ve o dönem belleklerde hala tazeliğini koruyan modernleşme karşıtı isyanları geri getireceği izlenimi yaratmıştır. Bu nedenle DP ve CHP kendi propagandalarını Millet Partisi ekseninden uzak tutmaya çalışmıştır. Özellikle Mareşal Fevzi Çakmak’ın cenazesinde yaşanan olaylar sonrasında DP ve CHP kendi partilerinin Millet Partisinden farklılıklarını gündeme getirme zorunluluğu duymuştur. (Kartal, 2010, 278)

1950 Seçimlerinde Dinin siyasal söylemlerde yer almaması hususunda iki parti antlaşma zemini ararken, ortak düşüncelerinin Atatürk İnkılabının devamı olduğu gerekçesi öne sürülerek Atatürk döneminde yapılmış olan inkılaplarla dinin kontrol altında tutulması birbirine eklemlenmiştir. (Celal Bayar Kastamonu’da Mali Politikayı Tenkit Etti, 1950) İnkılapçılığı bir anlamda da dönemin modernleşme hareketi olarak okuduğumuzda dinin modernleşmenin önünde bir engel olduğu algısının kuvvetle devam ettiği ortaya çıkmaktadır. Seçim propagandalarında tarihi olaylara ve dönemlerle ilişkin konulara yer verilmiştir. Tarihte yakalanmış olan başarının İslam’la olan ilişkisi de sürekli olarak işlenmiştir. Geçmişin şanlı günleri hatırlatılırken Türk-İslam medeniyetinin üstünlüğü vurgulanarak bugünde bu şanlı geçmişe yakışır bir davranışın sergilenmesi istenerek bunun kendi siyasal görüşleri doğrultusunda başarılabileceğinin altı çizilmeye çalışılmıştır. (Celal Bayar’ın Dün Konya’da Söylediği Nutuk, 1950) Türk-İslam medeniyetine geçmişte büyük hizmetler yapıldığı vurgusu eski tarihi merkezlerde daha çok ön plana çıkarılarak geçmişte bu medeniyete söz konusu merkezlerin yaptığı katkılar ön plana çıkarılmıştır. (Bayar’ın Şarkta Söylediği Nutuk, 1950)  Tarihi olaylara ilişkin vurgular dini mekânlar üzerinden de devam etmiştir. Ziyarete kapalı olan türbelerin bazıları tekrar ziyarete açılırken, restore edilerek halka hizmet olarak sunulduğu, devamının geleceğinin söylemi CHP tarafından gündemde tutulmuştur. (Milli Eğitim Bakanının Dünkü Basın Toplantısı, 1950) CHP tarihi şahsiyetlere saygı duyduğu vurgusunu gösterişli türbe açılışlarıyla gündemde tutarken geçmişte onları kapalı tutmanın nedeni de inkılapları yerleştirmek için bir zaruret olarak belirterek geçmişinin sorumluluğunu üzerinden atmaya çalışmıştır. (Yavuz Sultan Selimin Türbesi Dün Açıldı, 1950)

Dini cemaatlere devlet tarafından baskı uygulandığı görüşü öne sürülerek eski dönemlerde cemaat kavramının ulvi bir anlamı olduğunu bunlara mensup olanların ve cemaatlere yön veren kişilerin de ulvi kişiler olduğu söylemi geliştirilmiştir. Demokrat Parti cemaatlere yakın olduğunu onların ruhani yönünün gerçekliğine inandığı görüşünü öne sürerek bulunulan dönemde cemaatlere ilişkin mensuplarına baskı ile yön verilmeye çalışıldığı iddialarına ihtimal verilmediği DP liderlerince vurgulanmıştır. DP geçmiş seçimlerde cemaatlerin kendisine verdiği desteğin bu dönemde de devam etmesini açıkça istemiştir. (DP İl Kongresi Bugün Sona Erecek, 1950) Dini tarikatlarla ilişki kurma sadece DP tarafından uygulanmamıştır. CHP, Ticani tarikatı ile ilişki içerisine girerek liderlerini aday göstermiş, Ticani tarikatı mensuplarının bulunduğu yerlerde bu tarikatın üzerinde durduğu Arapça ibadet ile ilgili düzenleme yapılması dâhil bir dizi dini serbestinin sağlanacağı sözü verilmiştir. (Ankara’da Ticanilerin Çıkardığı Hadiseler, 1950) Dini cemaatlerle karşı olan bu ilgi Alevilere karşı da gösterilmiştir. Alevilerin yoğun yaşadığı bölgelerde Alevi önderleri ile anlaşılarak oy toplanmıştır. (Malatya’da CHP’nin Kuvveti, 1950)

Toplumun yararı için toplum ahlakının geliştirilmesi ve yozlaşmaya karşı korunmasının yolunun dinin tüm toplumca yaşanmasından geçtiği, inançlı olmanın toplum yararına büyük fayda sağladığı düşüncesinin vurgusu yapılmış, bunu sağlamanın görevi de devlete yüklenmiştir. Bu sorumluluğu yerine getirmede çalışmaların yapılacağı söylemi geliştirilerek toplumda İslami ahlakın devamı ve yerleşmesinin savunuculuğu ve koruyuculuğu misyonu üstlenilmiştir. (Başbakanın Kastamonu’daki Konuşması, 1950) İslam’ı insanlığın bir gereği olarak öne süren Millet Partisi söyleminin merkezine “Allahı ve İnsanlığın Savunulduğunu” söylemini almıştır. (Partilerin Dünkü Yaptığı Konuşmalar, 1950)

Partiler inkılapların devamı ve korunması söylemleri ile birlikte zaman zaman yapılanları eleştirel bir söylemde geliştirmişlerdir. Arap harflerinin kullanımının geri getirilmesi gündemde tutularak bundan rahatsız olan kesimleri kazanma yoluna başvurulmuştur. (Günaltay Zonguldak’ta Bir Konuşma Yaparak Muzır Propagandandan Bahsetti, 1950) Laiklik ilkesinin korunmadığı DP tarafından gündeme getirilerek CHP’nin halkı imanlı ve imansız şeklinde ayrıma tabi tuttuğu iddia edilmiştir. Özellikle Başbakan Günaltay’ın dini söylemleri laiklik karşıtlığı olarak ele alınmış, diyanet işleri başkanın başbakanla beraber yurt gezilerine katılarak bu ilkeyi zedelediği öne sürülmüştür. ( Nereye Gidiyoruz, 1950)

Millet Partisi bu dönemde kendini gerçek muhalefet partisi olarak görmektedir. DP’yi CHP ile muvazaa[1] yapmakla suçlayarak DP’nin güncel bir deyimle açıklayacak olursak proje partisi olduğu görüşündedir. Kendisine karşı yürütülen irticai faaliyetlerde bulunulduğu iddialarını reddederek tek gerçek muhalefet partisi olarak, irtica var söylemi üzerinden susturulmaya çalışıldıklarını gündeme getirmişlerdir. MP liderlerine göre gerçekte var olan irtica dini irtica değil siyasi irticadır. (Günaltay- C. Bayar Mülakatının Akisleri, 1950)

Propaganda aracı olarak dini sembollerin eski harflerin kullanımı da yasaklar arasında yer almaktadır. Bu tür yasaklara rağmen doğrudan kuran üzerinden çıkarımlar yaparak propaganda faaliyetleri de gerçekleştirilmiştir. Partilerin mensubu olan din adamları ayet ve hadisleri parti mitinglerinde yorumlayarak karşı tarafın uygulamalarının ayet ve hadislere aykırılık içerdiği söylemi gündeme getirilmiştir. (Hadis ve Ayetlerden CHP Aleyhine Ahkâm, 1950)

Dini eğitim konusu da seçimlerde işlenen bir konu olmuştur. Dini eğitimin mevcut iktidar tarafından kontrol edilmesinin eğitimin tabiatına aykırı olduğu öne sürülerek iktidara gelindiğinde dini eğitimin konusunda uzmanların görüşleri doğrultusunda gerekli değişikliklerin yapılacağı vurgusu yapılmıştır. DP bizzat kendi liderlerinin Atatürk döneminde önemli görevlerde bulunduğunu, gerçekleştirilen inkılaplarda rol aldıklarını bu nedenle onların karşısında olmalarının imkânsız olduğunu buna laiklik ilkesinin de dâhil olduğu öne sürülmüştür. Ancak dini eğitimde yapacakları değişimin bu ilkeye zarar getirmeyeceği söylemi geliştirilmiştir. Dine karşı olan bakış açılarının eskiden olduğu gibi dini kişi vicdanı ile ilgili bir olgu olarak ele almak olduğu vurgulanmıştır. (Bayar’ın Kastamonu’ndaki Nutku, 1950) Dini eğitimle ilgili öne çıkarılan diğer düşünce de dini eğitim ile toplumun kominizim tehlikesinden korunabileceğidir. Dini anlamda iyi terbiye edilmiş bir Türk gencinin komünizmin etkisinde kalamayacağı düşünülmektedir. (Din Terbiyesi, 1950)

1950 seçimlerindeki dini söylemleri özellikle 1946’dan sonra muhalefetin görüş bildirmesine izin verilmesinin getirdiği kısmi özgürlük havasının etkisi olmuştur. Söz konusu olan dört yıllık süreçte dini eğitim ve adamı yetiştirilmesi, laikliğin yanlış yorumlandığı düşüncesi ve Atatürk dönemindeki laik politikalardan geriye dönüşlerin yaşandığı iddiaları üzerinden dine yönelik bir tartışma yaşanmıştır. DP ve CHP liderleri kendi söylemlerinde dini kullanmada dikkatli olurken, taşradaki propaganda da din tamamen popülist söylemin merkezine oturmuştur. Propagandaların bir ayağını ekonomik söylemler oluştururken diğer ayağını dini söylem oluşturmuştur. Bu söylemlerin karşılığında liderler rakiplerini dini propaganda yapmakla suçlamışlardır.

İbrahim AKDAĞ



KAYNAKÇA

Ankara’da Ticanilerin Çıkardığı Hadiseler. (12 Nisan 1950). Cumhuriyet.
Başbakan Davutoğlu Tekirdağ'da konuştu. (25.05.2015). sabah.
Başbakanın Kastamonu’daki Konuşması. (12 nisan 1950). Cumhuriyet.
Bayar’ın Şarkta Söylediği Nutuk. (7 Mayıs 1950). Zafer.
Bayar'un Kastomonundaki Nutku. (1 Mayıs 1950). Zafer.
Celal Bayar Kastamonu’da Mali Politikayı Tenkit Etti. (1 Mayıs 1950). Cumhuriyet.
Celal Bayarın Dün Konya'da Söyledi Nutuk. (27 Mart 1950). Cumhuriyet.
DP İl Kongresi Bugün Sona Erecek. (1 Nisan 1950). Cumhuriyet.
Günaltay Zonguldak’ta Bir Konuşma Yaparak Muzır Propagandandan Bahsetti. (13 nisan 1950). Cumhuriyet.
Hadis ve Ayetlerden CHP Aleyhine Ahkam. (28 Nisan 1950). Cumhuriyet.
Malatya’da CHP’nin Kuvveti (2 Mayıs 1950). Cumhuriyet.
Milli Eğitim Bakanının Dünkü Basın Toplantısı. (30 Mart 1950). Cumhuriyet.
Partilerin Dünkü Yaptığı Konuşmalar. (17 Nisan 1950). Cumhuryet.
Yavuz Sultan Selimin Türbesi Dün Açıldı. (22 Nisan 1950). Cumhuriyet.
Esen, M. S. (22 Nisan 1950). Günaltay- C. Bayar Mülakatının Akisleri. Cumhuriyet.
Fenik, A. (17 Nisan 1950). Nereye Gidiyoruz. Zafer.
İnan, S. (2010). Chp Müfettİşİ Cemal Karamuğla'nin Raporlari Işiğinda Bİr Taşra Kentİ Olan Denİzlİ'de 1950 Seçİmlerİ Ve Gösterdİklerİ. Atatürk Dergisi, 3(4), 103-124.
Kara, İ. (1993). İslamcıların Siyasi Görüşleri. İstanbul: İz Yayıncılık.
Karpat, K. (2016). Türk Demokrasi Tarihi. İstanbul: Timaş Yayınları.
Kartal, C. B. (2010). Türk Siyasal Hayatında Beyaz İhtilal: 1950 Seçimleri. Atatürk Dergisi, 3(4), 265-280.
Ocak, A. Y. (2016). Türkler, Türkiye ve İslam (14 ed.). İstanbul: İletişim.
Oktay, A. (3 Mayıs 1950). Din Terbiyesi. Zafer.
Özkan, F. (2004). 1950’lerin Popülİzm Açisindan Bİr İncelemesİ. Journal of Historical Studies, 2, 32-47.
Toker, M. (1990). Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları. Ankara: Bilgi Yayınevi.
Yıldırmaz, S. (2004). 1950 Seçimleri ve Propaganda. Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 6, 86-99.




[1] Taraflarının, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak konusunda yaptıkları gizli anlaşma.

2 yorum:

  1. I am sure that the following issue will be somehow solved! It's an integral part of our life!

    YanıtlaSil
  2. Hocam harika bir çalışma, tebrik ederim.

    YanıtlaSil