Tarihçiler Tartışıyor: Youtube’dan Tarih Öğrenilir mi?

Youtube yayıncılığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün artıyor. Bağımsız gazeteciler, ana akım televizyonlarda kendisine yer edinemeyen yorumcular ya da kurumsal süreçler içinde sürdürülemeyecek yapımlar kendisine yeni bir mecra bulmuş oldu. Youtube bir sosyal medya platformu olarak gelişti ve içerik üreticileriyle gelir paylaşımına geçti. Artık daha nitelikli içeriklerin de önü açılmış oldu. Eğlenceli işlerden ciddi tartışmalara kadar herkesin kendisine uygun bir içerik bulması mümkün oldu. Bu içerikler arasında hiç kuşkusuz belgesel ve eğitici yapımlar da var. Tarih de bir bilim dalı olarak Youtube’da içerikler arasında hızla yükseldi. Üniversite hocaları da birer ikişer Youtuber’a dönüşürken bu alanın tanınmış isimlerinden Emrah Safa Gürkan “alemlerde ESG olarak bilinir” uzun süredir içerik üretmesine rağmen Youtube’dan tarih öğrenilemeyeceğini ileri sürmekte. Biz de bu konuyu kendisi gibi tarih alanında içerik üreten kişilere sormak istedik.

Sitemizin kurucusu Doç. Dr. Selahattin Özkan Youtube’da [Lex Historiae] isimli bir kanalı yürüten Mustafa B. Bozkurt ile ESG’nin görüşleri üzerine bir sohbet gerçekleştirdi. Mustafa Bey sıradan bir youtuber değil. Kanalında çok çeşitli belgesellere imza atıyor. Yapımları sadece bir kamera bir mikrofondan ibaret değil. Yurt içi ve dışında saha çalışmaları yapıyor ve tarihi alandan aktarıyor. Bugüne kadar milyonlarca insana ulaştı, yüzlerce saat yayın yaptı. Öte yandan tarihçiliği YouTube yayınlarıyla da sınırlı değil, akademik gayretle kitaplar yayınladı ve sempozyumlarda sunumlar gerçekleştirdi. İşin gösteri kısmında olduğu kadar akademik boyutunda da yer aldı. Böyle olunca gerçekten de derinlikli bir sohbet ortaya çıktı. 


Lex Historiae: "Mustafa B. Bozkurt"


S.Ö. Her ne kadar kendisi de Omnibus kanalı üzerinden Youtube'dan tarih anlatsa da Emrah Safa Gürkan hocamız sanırım uzun zamandır “Youtube'dan tarih öğrenilmez” gibi bir tespiti var. Ben hemen sohbetimizin başında bu fikre katılmadığımı, mecra fark etmeksizin bilginin el değiştirebileceğine inandığımı belirteyim. Ancak benimkisi sadece bir başka gözlem olacaktır, oysa siz işin bir tarafı da durumundasınız. Siz de Youtube'da tarih anlatan bir isim olarak bu konuda ne düşünürsünüz, gerçekten de Youtube'dan tarih öğrenilmez mi?


MBB: Elbette “tarih öğrenmeyi” bir vukufiyet meselesi, tarihin metoduna ve derinliğine vakıf olma hali olarak algılıyorsak bu salt videolarla elde edilebilecek bir yeti değil. 


Her şeyin başında video formatının yapısı buna el vermiyor. Bir Youtube kanalında yapacağınız içeriğin süresi kısıtlı. Tek bir konuda onlarca videoya yayılan bir “online ders” mantığında içerik üretilirse belki derli toplu bir aktarım olur.  Bu da pek zor olduğundan daha “komprime” içeriklere yöneliyoruz. Koca bir on yılı 40 dakikada anlatıyoruz mesela. Dolayısıyla elbette yetersiz kalacaktır. Dahası videoda konuşan kişinin yanılması, dilinin sürçmesi her zaman mümkündür. İnsanı zihni yanıltabiliyor. Bir konuyu videoda izlemek sıklıkla o konuyu bildiğimiz yönünde bir önkabul uyandırır. Bu nedenle videoda edinilen bilgi ile yetinmemek lazım. 


Yalnız videolar şu işe yarayabilir:


  1. Bir tarihi döneme, şahsa ya da olguya dair ilgi uyandırabilir. Sonraki okuma ve araştırmaları besleyebilir. 
  1. Bir konuda birden fazla tarihçinin bakış açısını görmeyi, yorumlama şekillerini mukayese etmeyi kolaylaştırabilir. 
  1. Boş zamanları değerlendirmek için bir entelektüel ürün sunabilir. 
  1. Tarih alanındaki çalışmaları, karşıt görüşleri, güncel kitap ve tezleri tanıtabilir. 


En temelde sosyal medyadaki bilim içeriklerinin temel hedefi “bilim iletişimi” olmalı. İnsanların genelde uzak durduğu akademik saha ile geniş halk kitleleri arasında bir “mediatör” pozisyonunda kalırsa doğru bir amaca hizmet eder. Sözgelimi alanda neşredilmiş yeni bir kitaba insanları yönlendirebiliyor, o alanın temel tartışmalarına aşinalık kazandırabiliyor, tarihi olaylara karşı nesnel bir bakış açısı sunabiliyorsa yeterli başarı sağlanmıştır. Zaten bugün bizim de eleştirdiğimiz tarih kanalları bu saydığım hususları sağlayamayan kanallar. 


Emrah Safa Gürkan "ESG"

S.Ö. Ayrıştığımız nokta edindiğimiz bilgiyi nitelemekte yatıyor anladığım kadarıyla. Youtube’dan akademik bir bilgi edinilemeyeceğini söylüyorsunuz. Oysa ben bilginin akademik olup olmadığına bakmaksızın ESG’nin dediklerini tartışmaya açıyorum. Yoksa ESG’nin içerikleri de kimilerine göre fazlasıyla Akademik kimilerine göre tümüyle popüler bilim. Burada tartıyı kim tutabilir ki. Hem ⁠malumunuz iletişim uzmanlarının "medium is the massage" diye meşhur bir sözü var. Bu bağlamda düşününce bir zamanlar önce taşlara, duvarlara, daha sonra da kağıtlara, günümüzde de tabletlere yazan insan arasında bir fark olduğunu söyleyebilir miyiz? 


MBB: Şüphesiz mesajın iletildiği medyum içeriği de etkiliyor. Kağıt kullanan biri ile tabletlere çivi yazısı yazan biri aynı olmadığı gibi, video ve podcast olarak içerik üreten biri de bir kitap ya da makale müellifinden farklı yetilere, farklı üsluba ve anlatı oluşturma tekniğine sahip olmalı. Ancak bugün “video-essay” dediğimiz bir format var. Her bir konunun kaynaklarını gösteriyorsunuz, hatta dipnotlar veriyorsunuz. Bu tarzda Türkiye’de içerik üreten az, ancak dünyada numuneleri var. Bu bağlamda böylesi bir videonun bir dergide yayımlanan makaleden çok da farklı olduğunu söyleyemeyiz. Yalnız şurası var ki, bir makalede yazarın kişiliği, karizması, konuşma tarzı kimseyi ilgilendirmezken video içeriklerde bunlar öne çıkıyor. 


Konu odaklı yapılan içerikler genelde başarısız olurken, sevilen bir persona yaratıp konuları onun aktarmasını sağlamak başarılı oluyor. Esasında ideal bir versiyon olarak akademisyenlerden oluşan bir yazar ekibine sahip, popülerleşmeye uygun bir akademisyenin ya da amatörün sunduğu bir program düşünülebilir. Böyle bir bütçe olmadığı için bu yapılmıyor ama oldukça başarılı olur diye düşünüyorum. Sözgelimi “Religion for Breakfast” adında bir kanal var, dinler tarihi anlatıyor. Sunucu da akademisyen ama kendi alanı dışında onlarca içerik hazırlıyor. Bu içeriklerde sık sık başka akademisyenlerden yararlandığını, onların metin yazımına katkıda bulunduğunu söylüyor. Bizde de böyle olmaması için bir sebep yok.  Aslında video-podcast içeriğinin en önemli farkı üslup ve sunum. Daha rahat, samimi bir üslupla aktarmanız lazım meseleleri. Yoksa makale yahut kitap formatında gösterilen titizlikten sarf-ı nazar etmek için bir sebep yok. Ne var ki Türkiye’de pek böyle algılanmıyor. 


Türk Youtube’unda tarih denince hamaset, propaganda ve çarpıtmaları görüyoruz. Ne üzücü ki bu kanalların önemli bir kısmı alana yabancı iletişimciler tarafından değil bizzat akademisyenler tarafından yürütülüyor. Akademide ortaya çıkaramadığı tarafgir bir personayı Youtube kanalında ortaya çıkarıyor adeta. Bu büyük ölçüde Türkiye’ye mahsus bir durum. Açıkçası akademimiz açısından da endişe verici. 


Lex Historiae'nin Bir Başka Projesi
Mustafa B. Bozkurt'un yönettiği Lex Historie
twitter (X) hesabından takip edilesi çalışmalar
https://x.com/lexhistoriae

S.Ö. Anlattığımız bizim hikayemiz oysa ki. Hamasetin bir sonucu olmadığını düşünüyorum ama alıcısı da çok. Yöntem üzerinde durdunuz. Akademik yazını popüler olandan ayrıştıran elbette yöntemi. Bilimsel mercek bizi gerçeğe götüren yegane araç iken ne yazık ki ülkemizde biraz da gözden düştü. Azıcık sorgulasak, sosyal bilimlerin doğasından söz açılıp sıyrılması da kolay. Yine de video-essay hatırlatmanız da yerinde oldu. Bunun yöntemsel bir farklılığı olduğunu söylemek ve hatta ortaya koymak lazım. Yöntem üzerinde daha dikkatli durmak gerekir diye düşünüyorum. Popüler diye gözardı edilmemesi gereken bir değere sahip. Böyle olunca kullanılan yöntem bilimsel olduğu müddetçe düşüncenin aktarıldığı yerin bir önemi de kalmıyor kanaatindeyim. ⁠Örneğin ortaçağda bir manastırda ya da medresede kara tahta önünde tarih anlatmak ile sizlerin bir yeşil perde ile bir vizör arasında tarih anlatması nasıl bir fark yaratabilir?


MBB: Şüphesiz bu fark dinleyici kitlesiyle alakalı. Bugün “bilgi hiyerarşisi”nin yıkıldığı bir çağda yaşıyoruz. Herhangi bir bilgiyi “ezoterik” tutmak mümkün değil. Bir manastırda çalışan rahip ya da medresede bir hoca “bu bilgiler size göre değil” diyerek dinleyicinin seviyesini gözetip belirli bilgileri anlatı dışı bırakabilirdi. Bugün bu imkân yok. Her bilgi her seviyeden izleyiciye sunuluyor. Akademinin henüz tam manasıyla kavrayamadığı olay bu. Siz gerçekten kaliteli bir araştırmayı saygın bir dergide yayımladığınızda bu taş çatlasın 1000 kişilik dar bir meraklılar çevresine açılıyor. Ki onların da her zaman makalenin tümüne değil, genellikle kendi spesifik alanlarını ilgilendiren dar bir kısmına yoğunlaştıklarını görüyoruz. Ancak bir video-makale yahut podcast milyonlara ulaşma potansiyeline sahip. Bu gücü kullanıp kullanmamak size kalmış. Siz kullanmadığınız takdirde çalıştığınız alana pek hakim olmayan biri, iletişim becerilerini kullanıp aynı alanda bir video hazırlar, sizden çok daha geniş bir kitleye ulaşabilir. Zaten tam da burada “bilim iletişimi” kavramını önemsiyorum. Akademik çalışma ile iletişim teknikleri buluşursa “kaliteli popüler içerik” üretimine büyük bir katkı sağlanmış olacak ve alandaki “kalitesiz malumat yığını”na karşın sistemli bilgi ikame edilebilecek. Nitekim Amerika’da bazı üniversiteler bunu fark ederek bazı podcastlere bütçe ayırmaya başladılar. Bu konuda başarı da elde edildi doğrusu. 


Selahattin Özkan'ın Konuk Olduğu
Lex Historiae Youtube Yayını

S.Ö. Yöntem konusuna girdiğimize göre gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz ki nihayetinde son kullanıcı farkı kolaylıkla anlayabiliyor. Herkesi kandırabilirsiniz ama tüketici yanıltmak biraz zor, hele bilinçli tüketiciyi. Gören gözler iyi yapımları, emek harcanmış işleri ve bilimsel çerçeveyi gözetenleri hemen seçebiliyor. ⁠Sizin çekimler öncesinde nasıl hazırlandığınızı da öğrenebilir miyiz? Çünkü akademinin kanımca tam olarak fark edemediği çağın yeniliği de bu oldu. Zamana olan yaklaşımımız tümüyle değişti. Algı sürelerimiz oldukça kısaldı. Ve anlatı da kendisini bu hıza uydurmak durumunda kaldı. Bilginin yenilenme hızı tarihin hiçbir aşamasında olmadığı kadar kısaldı. Bu hıza yetişemeyenlerin söyleyecek sözü de kalmamış oldu. Söz gelimi kanalınıza her zaman yeni ve tekrara düşmeyen içerik hazırlamanın akademik bir tarafı olmadığını hem izleyen hem de sizin açınızdan nasıl değerlendirirsiniz? Her dönem aynı dersi anlatan bir akademisyen ile kendinizi yöntem açısından karşılaştırır mısınız? 


MBB: Açık söylemek gerekirse bu yayıncıdan yayıncıya değişiyor. Ancak benim çalışma metodum şu, önce ay başında konuları belirlerim. Sonra kaynakları tespit ediyorum. Bu kaynakların en azından birinin “sourcebook” ya da “introduction” seviyesi olmasına dikkat ediyorum. Çünkü video formatı biraz da genel izleyiciye hitap etmeyi gerektiriyor. Sonra akademik çalışmadan farklı olarak özellikle anlatıma destek verecek anekdotları ve vurucu alıntıları seçmeye gayret ediyorum. Bunlar belirlendikten sonra metin yazımına geçerim. Takriben 7 ila 10 sayfa arası bir metin yazmak gerekiyor 35-50 dk arası bir içerik için. Burada elbette akademik bir amaç yok, daha doğrusu bir akademik makaledeki gibi yeni bir tez ileri sürmek, aydınlatılmamış bir konuyu açığa çıkarmak gibi bir gaye yok. Alandaki tartışmaları düzgün bir biçimde sunabilir, ele aldığınız dönemi doğru bir şekilde aktarabilirseniz başarılı oluyorsunuz. Bu açıdan bir lisans dersine her zamanki kaynaklarıyla hazırlanan bir hoca ile pek bir fark yok aslında. Öte yandan böyle bir öğreticiden farklı olarak her hafta yeni ve hatta güncel bir meseleyi ele almak, dikkat çekici olmak, ele aldığınız konuyu her seviyeden meraklıya ulaştıracak bir üslup ve anlatım şeması çıkarmak zorundasınız. 


İçerik hazırlamak akademik bir eylem olarak görülmüyor. Bu her iki tarafın da kabahati bana kalırsa. Pek çok yayıncı akademiden beslenmeksizin, genelde Wikipedia’dan alınan bilgilerle kabataslak içerikler hazırlıyor memleketimizde. Bu nedenle büyük tarih kanalları genelde “lise” seviyesi tarih anlatılarını güzel bir animasyonla sunan kanallar. Ancak bu ikisinin arası bulunabilir. Ben her videoda belirli bir akademik kabul edilebilirlik seviyesini yakalamaya, her zamanki bilgilerin biraz üzerinde yoğun içerikler hazırlamaya çalışıyorum. Öte yandan akademiden gelen hocalarımız ya bu alana hiç temas etmiyor çekiniyor ya da yaptıkları içerik animasyonla tarih anlatan ikinci sınıf kanallarla yarışamadığından dikkat çekmiyor. Bizim kanalın hedefi aslında bu ikisini bir araya getirmek. Görsel ve işitsel olarak; yüksek çözünürlüklü B-Roll görüntüler, iki kamera açısı, iyi bir ses kurgusu, haritalar, şemalar ve 4K görüntü sunuyoruz. Buna bir de yoğun bir araştırma ve akademik kaynaklardan yararlanmayı ekliyoruz. Bu ciddi bir fark yarattı. Aynı içeriği bir webcam üzerinden yaptığım dönemler de oldu. O zamanlar 1000 kişiden yukarıya pek çıkamamıştım. Bugün kanalın en çok izlenen videosu 600.000’i geçti. 


S.Ö. Değerli zamanınızdan bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Özellikle alanımızda popüler olan ile akademik olan arasında kalan yeni okurlara ve tarihçi adaylarına ufuk açıcı detaylar vermiş oldunuz. Bu tartışmanın ülkemizdeki akademik ve popüler yayıncılık açısından da katkısı olacağını düşünüyorum. 




Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder