Uluslaşma Aşamasında Tarihi Aidiyetler ve İskoçların Kader Taşı


Bir insan topluluğu nasıl toplumsallaşır? Toplum, insan topluluklarının hangi özellikleri üzerinde kurulur? Belirli bir coğrafyadaki insan toplulukları ne zaman kendilerini toplumun birer parçası olarak görmeye başlarlar yada o toplum hangi nedenlerle artık toplumdan ulusa doğru adım atma eğilimine sahip olur? Ulusallaşmanın yoğunla yaşandığı on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda Avrupa’dakiler başta olmak üzere bütün toplumlar kendilerinin ulus olarak anılmasını sağlayacak nedenleri aramaya başlarlar.

Diller, dinler, gelenekler, mitler, alışkanlıklar ve tarihi aidiyetler araştırılır, sıralanır ve ortaklaşılmaya çalışılır. Siyasiler ve toplumsal önderler geçmişten gelen insani özellikleri toplumlara yaymaya ve aktarmaya çalışırlar. Bunlar yapılırken elbette kimi farklılıklar göz ardı edilir. Çeşitlilik ve çok renklilik istenmeyen bir şeydir, bütün toplum tek bir bütünün parçaları üzerinden anlaşılır ve öyle anlatılır. Batı hem kendi dünyasını böylesi sığ bir tahayyül ile inşa etmeye çalışmış hem de başka toplumları bu kalıplara göre anlamış ve yargılamıştır. Ne yazık ki bu yapılırken girilen günahların veballerini de sıklıkla anmıştır.

İşte batı merkezli bu uluslaşma yarışında azınlıkların kendi benliklerini yakalaması hep ikinci planda kalmış, büyük kitleler, aslında geçmişi ile coğrafyada derin izler bırakmış insan topluluklarını sıradanlaştırmıştır.  Batının hızla uluslaşması sırasında Katalanlar, Basklar, Valonlar, Alsaslar, Galiçyalılar, Kastilyalılar, İskoçlar, Galliler, Romanlar ve Çingeneler gibi kadim topluluklar büyük kitleler arasında tarihlerinden ve kimliklerinden uzaklaştırılmaya çalışılmış ve uluslaşmaları engellenmiştir. Ancak siyasilerin ve toplumsal önderlerin toplumu tekleştirme çabaları sırasında, içinde bulundukları büyük kitlelerden farklılıkları azınlık kelimesi ile ötekileştirilip soyutlanan bu etnik gruplar, içinde yaşadıkları kitlelerden uzaklaşmıştır. Yani uluslaşma, toplumsal uzlaşmadan çok ayrışmayı tetiklemiş, benzerliklerden çok ayrılıkların varlığını kanıtlamıştır.


Geniş kitlelerden farklılıklarını özellikle belirtmek ihtiyacı, uluslaşmanın temelinde yatan kendi içindeki tarihi birlikteliği, benlik ve kimlik tanımlamalarını kolaylaştırırken, azınlıkların çoğunluklardan olanca hızıyla ayrılmasını sağlamıştır. Topluluklar kendi geçmişlerine ve tarihlerine bu saiklerle bakmışlar, eski defterleri karıştırıp dillerinde, dinlerinde, geleneklerinde, kültür öğelerinde ve kadim tarihlerinde kendi kimliklerine dair kanıtlar aramışlardır. Kimi toplumlar, şanlı tarihlerinden büyük destanlar yaratmış, kimisi bir belgeyi insanlık ailesine mal etmiş, kimisi unutulmaz şiirleri efsaneleştirmiş kimisi ise bir taşı baş tacı etmiştir.

İskoç halkı uzunca yıllar, İngiliz idaresine karşı kanlı ve destansı mücadeleler yürüttü, Elbette bu mücadelelerin hiç birisi bağımsızlık, özgürlük yada ulusal egemenlik gibi modern kavramlar adına yapılmadı. İki egemen kral arasındaki toprak, servet ve erk kavgasından öte bir anlam tanımasa da modern İskoç halkı geçmişe baktıklarında büyük destanlar yazan bir ulu hakan ve onurlu bir mücadele için kan dökmüş atalarını görmektedir. Nasıl ve neden başladığı bilinmeyen bir gelenekle karşılaştı ilk İngiliz gözlemciler İskoç dağlarındaki İskoç krallarının taç giyme törenlerini izlediklerinde. Anlam veremedikleri bir biçimde İskoç kralları, Kelt atalarının İrlanda’dan getirdikleri bir taş üzerinde oturuyor ve egemenliklerini bu taşa bağlıyorlardı. Aslında tarihi olarak taş bulunduğu Scone köyüyle anılmış olsa da İskoç halkı bu taşa “Kader Taşı” ismini vermiştir.

İncil’deki Yakup Aleyhisselam’ın taşı gibi uhrevi bir kimlik addedilse de taşın menşei muhteliftir. Ancak sonuçta İskoç kralı için bu taş bir egemenlik simgesidir. Kral bu taşın üzerinde oturur. Kralın üzerinde oturmak ile kral olmak arasında bir ilkesel bağlılık kurulmuş ve daha zaten İngiliz gözlemcileri yoluyla bu gelenek İngiliz işgalciler tarafından kırılmak istenmiştir. Birinci Edward’ın İskoçya’daki taşı alıp gelip 1296 yılında İngiliz Kraliyet Tacına ev sahipliği yapan Westminister Klisesi’ne emanetiyle taşın talihi de değişmiştir. Asırlarca İskoç hükümdarına güç ve kudret verdiği düşünüle, İskoç kralının egemenlik nişanesi olan taş bir anda Britanya kralının ve dolayısıyla İngilizlerin İskoçya üzerindeki egemenliğinin bir sembolü olmaya başlamıştır. Bu tarihten sonra artık İngiliz kralları İskoçya’nın da hükümdarı olduklarını göstermek için aynı İskoç kralları gibi Kader Taşı üzerinde oturmaya başlamıştır.


Hoş her ne kadar Westminister yönetimi, taşın 1. Edward’ın bir savaş ganimeti değil kesişlerin İskoç halkı için güvenli bir emaneti olduğunu iddia etse de çeşitli komplo teorileriyle taşın birçok kez el değiştirdiği, bugünkü konumu aksine İngilizlerin hala taşın orijinalini sakladığı da söylenmektedir. Neyse, komplo teorilerinden uzaklaşıp ana öyküye dönersek; İngilizlerin İskoçya üzerindeki hâkimiyetini göstermeye başlayan taş, asırla boyunca Westminister’da “güven” içinde kaldıktan sonra İskoç halkı giderek dilinden ve geleneklerinden uzaklaştırılıp, İngiltere’nin ayrılmaz bir parçası haline dönüştürülmesi de mümkün kılınır. İskoçlar ta ki ulusal kimlik telaşına düşene kadar bu taşı unutuyor yada unutturuluyor.

Aslında tam da unutmak denemez. Sözlü tarihte nesilden nesle kaderin tecelli ettiği bu taş İskoç halkının hafızasında yaşamaya devam eder. İngiliz idaresi altındaki bu dağlık ülke, evlatlarını bir gün o taşın yeniden ait olduğu yere döneceği ümidiyle yetiştirir. Ancak İngiliz egemen ideolojisi, İrlanda gibi ayrı bir mezhebe sahip olmayan, dilini de yitirmeye yüz tutan bu ülkede İskoç kimliğini baskılar. Britanyalılık İskoç kimliğinin üzerine çıkar. İskoç ulusçularının ortaya çıkışına değin İskoç toplumu derin bir sessizliğe gömülür. Gal ve Kelt dilleri unutulmuştur, İngiliz dili ve gelenekleri adanın yükseklerini de ele geçirmiş, İskoç adı neredeyse tarihten silinmeye yüz tutmuştur.

Yirminci yüzyılın başlarıyla birlikte Avrupa’da esen uluslaşma ateşi, adanın bu yüksek kesimlerindeki kadim toplum için de yanmaya başlamıştır. Batılı tarihçilerin Birinci Dünya Savaşı olarak adlandırdıkları Avrupalıların ilk paylaşım savaşında İskoç anneleri anavatan evlatlarının dünyanın dört bir yanında döktükleri kanın hesabını sorarlar, İrlanda kadar olmasa da İngilizlere karşı bir ulusal bilinç burada da kendisini göstermeye başlar. Savaş sonrasında ilk ulusçu partiler kurulmaya başlar. İskoçlar ilk kez İngiliz egemenliği karşısında özerkliği dillendirmeye başlamışlardır. Ellili yıllara kadar Ulusçu partiler ile birlik taraftarı partiler arasında kaçınılmaz mücadeleler devam eder. Ulusçular halkın İngiliz yönetimiyle hoş geçiminden rahatsızdır ama ellerinden de gelen bir şey bulunmamaktadır. Avrupalı emperyalist güçler yeniden bir paylaşım savaşına giriştiğinde bu kez İskoç halkı yükselen bir ulusçuluk bayrağı açar ve devam edecek iki on yıl boyunca özerlik, ayrı bir parlamento ve belki de bağımsızlık talebi kamuoyunu hareketlendirir.

İşte İskoç tarihinin belki de en öneli yirmi yılı içinde belki en tarihi anlardan birisi yine o uhrevi taşın kadere attığı izle ortaya çıkacaktır. İskoç halkındaki ataletten sıkılın dört milliyetçi genç 1950 yılında harekete geçmeye karar verirler. İskoç halkının İngiltere karşısında yeniden kendi ulusal kimliği için mücadele etmesini isteyen Ian Hamilton, Gavin Vermon, Kay Matheson ve Alan Stuart halkı ateşleyecek bir plan arayışına başlarlar. Hamilton’un önderliğindeki grup hem İskoç ulusal kimliğinde yer etmiş bir mihenk noktasını ateşlemeyi hem de dünyanın gözünün İskoç halkının ulusal mücadelesine bakmasını sağlayacak sansasyonel bir eylem isterler. Kader Taşı tam da aradıkları şeydir. Bu Westminister’da kaderine terk edilmiş kraliyet nişanı hem kaybolmaya yüz tutmuş İskoç ulusal kimliğinin temelinde yatan bir tarihi objedir hem de İngiliz Kraliyetinin ortasında bulunan böylesi bir objenin ele geçirilmesi İngiliz yönetimi için alay konusu olacakları büyüklükte bir rezalettir.

1950 yılının Noel akşamı gizlice Westminister’a giren Hamilton ve üç arkadaşı Kader Taş’ını 1. Edward’ın taht koltuğunun altından söküp almaya çalışır. İki yüz kiloya yakın ağırlığı ile genç eylemcileri oldukça zorlayan taş, taşınma sırasında parçalanır ve iki parçaya ayrılır. Bir seri garip aksilik sonucunda genç eylemciler taşı İskoçya’ya geri götürmeyi başarırılar. Taşın Kilise’den çıktığını sabah fark edilmesinin ardından haber bütün dünya kamuoyunca duyulur. İngilizler hiç beklemedikleri bir şekilde aşağılanmıştır. İskoç halkı ise şaşkın ama gururludur. Edinburg ve diğer İskoç kentlerinde taşın çalınması sevinç gösterileriyle karşılanır. Hamilton, arkadaşları ve İskoç milliyetçilerinin beklediği İskoç ulusal uyanışı en sonunda yaşanmıştır.

Taşın Kaderini Değiştiren Adam: Hamilton

Bu olaydan sonra İskoçlar artık daha yüksek perdeden ulusal kimliklerini dillendirmeye başlamıştır. Yüzyılın başında partileşmeye başlamış olan İskoç milliyetçileri parlamento, bayrak, özerklik ve belki de bağımsızlık taleplerinin halk da destek gördüğünü görmüştür. İskoçlar tarihlerine, dillerine, geleneklerine ve kültürlerine bakmışlar ve ulusal kimliklerinin tanınmasını, kendi ulusal benliklerini tamamlamalarına izin verilmesini istemeye başlamışlardır. Olayın hemen ardından İngiliz polisinin arama emri çıkarmasına rağmen Hamilton ve arkadaşları taşı güvende tutmayı bilmişlerdir. Aramalar sonucunda kendilerine yaklaşıldığını hisseden Hamilton zaten olaylar sırasında ikiye ayrılmış olan taşın daha da etkilenmemesini göz önünde tutarak Kader Taşı’nı ait olduğu yere İskoç Kilisesine iade etmiştir.

Ancak taşın İskoç Kilisesine bağlı antik Arbroath Manastırı harabelerine bırakılacağı haberini alan İngiliz Polisi taşa el koyar ve Westminister’a iade eder. Ancak birçok komplo teorisine göre iade edilen taşın orijinali değil replikasıdır ve asıl taş hala İskoçya’dadır. Sonuç ne olursa olsun Hamilton ve arkadaşlarının amacına ulaştığı açıktır. Kader taşının İskoç halkı üzerindeki manevi değeri beklenen ulusal bilincin uyanmasına katkı sağlamıştır. Öyle ki İskoçlar yaklaşık elli yıllık süreç içinde geçmişte yaşanan kan ve gözyaşı dolu mücadelelerin aksine barışçıl yollarla bağımsızlığa kadar adım adım yaklaşmıştır. 1978’te İskoç Parlamentosu ilk kez inşa edildiğinden bu yana Bağımsızlık yanlısı İskoç Ulusçuları seçilmeyi başarmıştır. Ulusçular Parlamentodaki ağırlığı tarih içinde giderek artmıştır. Seksenler ve doksanlar boyunca İngiltere’deki sağ iktidarlar tarafından oyalanan İskoç ulusçularnın talepleri iki binlerle birlikte sonuç almaya da başlamıştır.

Hamilton’ın anavatan geri kazandırdığı Kader Taşı’nın kerametimidir bilinmez İskoçya, Tony Blair’in 1997’de İngiliz hükümetini devralmasından sonra kendi idari ve mali özerkliğini de elde etmiştir. Her ne kadar 1979 gibi erken bir zamanda bağımsızlık için bir referandum ulusçuların bütün çabalarına rağmen aleyhte sonuçlanmış ise de ulusçular yılmadan uğraşmışlar ve geçmişlerinden de beslenerek kadim İskoç halkının ulusal kimliğinin oluşması için çalışmışlardır. 2007’de ilk kez İskoç parlamentosundaki çoğunluk milliyetçilerin lehine oluşmuştur. Dört yıllık bir azınlık hükümetinden sonra 2011 yılında bu kez İskoç Milliyetçi Partisi (SNP) ülke tarihinde çoğunlukla iktidar olmuş ve 2014 Bağımsızlık Referandumu kararını almıştır.

Kader Taşı’nın bu acıklı hikayesinde ise mutlu son 1996 yılında yaşanmıştır. İngiliz hükümeti taşın kullanılmadığı zamanlarda İskoçya’da saklanmasına izin veren bir yasayı çıkarmıştır. Yasaya göre Kader Taş’ı bir sonraki İngiliz taç giyme törenine kadar İskoçya’da saklanacaktır. Ancak elbette bu arada muhtemel bir İskoç Bağımsızlık Bildirisiyle taşın kaderi yeniden belirlenip, İskoç halkı olaya el atmazsa. 30 Kasım 1966’da yapılan bir devir teslim töreniyle Kader Taşı bu kez çalınıp, kaçırılmadan İngilizlerce gönüllü olarak İskoçya’ya “geçici de olsa” ve “saklanmak üzere şartıyla da olsa” iade edilmiştir. Taş bugün Edinburg Kalesinde diğer İskoç kraliyet mücevherle birlikte saklanılmaktadır.

Dr. Selahattin ÖZKAN





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder