Bir İslam Mücahidi: Gazneli Mahmud


Hindistan alt-kıtasının Müslümanlaşmasında büyük role sahip Yemin el-Devlet Abdülkasım Mahmut ibn Sebük Tigin yada yaygın ismiyle Gazneli Mahmud 971 yılında Gazne’de dünyaya gelmiştir. Sasanilerin ardından Buhara ve Maveraünnehir’i egemenliği altında alan, Samanilerin devrinde Abbasi sarayında eğitim almış ve saraya hizmet eden bir memluk olan Ebu Munsur Sabuktegin’in oğlu olan Mahmud, babasının Samanilerden bağımsız olarak egemenliğini ilan ettiği devletin varisi olarak yetiştirilmiştir. Ancak Ebu Munsur Sabuktegin ölümünden hemen önce taht için Mahmud yerine küçük oğlu İsmail’i tayin etmiştir. Sabuktegin’in ölümünden hemen sonra Mahmud ile İsmail arasında taht kavgası başlamıştır. Mahmud, İsmail’in iktidarını tanımamış, amcası Buğracık ve diğer küçük kardeşi Abdül Muzaffer Nasır bin Sabuktegin’in de desteğini alarak Gazne’ye yürümüştür. Kardeşini saraydan uzaklaştırarak kendi hükümranlığını ilan etmiştir.

Hükümranlığını ilan ettikten sonra sarayını, devlet nizamını ve Gazne şehrini elden geçirdikten sonra askeri eylemlerine hazırlanmıştır. Henüz babası sağ iken Samani devletinin yardımı için giriştikleri Horasan seferi ile zaten bölge halkları arasında hatırı sayılır bir üne sahip olan Mahmud; iktidarda olacağı yıllar süresince adından söz ettirmiştir. Babasının safere çıktığı yıllarda kendisine vekalet vermesiyle zaten yöneticilik becerilerine sahip olduğunu kanıtlamıştır. Babası zamanında Abbasi Halifesiyle yaşanan sorunları ortadan kaldırmış ve İslam’a hizmet edeceğini ilan etmiştir. Halife’nin kendisine Yeminu’d-Devle ve Eminu’l-Mille unvanı vermesi, Mahmud’un bölgedeki İslam yayılmalarının bayraktarlığını yapacağına işaret etmiştir.

Gazneli Devletinin Tarihi, Mahmud’un ve varislerinin siyasi, askeri ve toplumsal icraatları ile ilgili olarak Tabakat-i Nasıri, Reşidi’nin Camitü’t-Tevarih-i, İbn Esir’in Kamilü’t-Tevarih-i ve Handmir’in Habibü’s-Siyer’i gibi genel tarih kitaplarında bilgi edinebildiği gibi özel olarak da Tarih-i Beyhaki ve Tarih-i Yemini’de Gazneliler anlatılmıştır. Bugün elimizdeki bilgilerin büyük bir çoğunluğu bu kaynaklardan derlenmiştir. Bu kaynaklardan öğrenebildiğimize göre; Mahmud’un ana düşüncesi, öncelikle bölgenin hakimiyetini kendi elinde topladıktan sonra Hindistan alt-kıtasına ilerlemekti. Bunun için önce Horasan’a yöneldi. 998 yılında Babasında arta kalan topraklar üzerinde kendi devletini kuran Mahmud, yaklaşan Faik ve Bektüzün tehlikelerinden korkan Samani hükümdarı Ebu’l Haris’den Belh, Herat ve Tirmiz şehirlerini alması teklifini alır. Ancak Mahmud bütün Horasan’ı istemektedir. 

Mahmud’un Horasan talebini konuşmak için Ebu’l Haris’e gönderdiği elçisi Ebu’l-Hasan Humuli’nin Ebu’l Haris’in veziri olmasına öfkelenip ordusuyla Sistan’a yürümüştür. Sistan şehri önünde Ebu’l Haris’in kuvvetleriyle karşılaşmayı beklerken Faik ve Bektüzün’ün Ebu’l Haris’i ele geçirdiğini ve kör edip, tahta Abdulmelik’i geçirdiklerini öğrenir. Mamhud bunun üzerine ikili ile savaşa girişmiş ve Faik’i öldürmüştür, Bektüzün ise Buhara’ya kaçmıştır. Sistan, Horasan ve Samani Devleti toprakları böylece Gazneli Mahmud’un yönetimine geçmiştir. Mahmud’un Horasan dışında bölgedeki diğer hedefine sıra gelmiştir. Sistan’ın son Seferi emiri Halef’in hakimiyeti altındaki toprakları da almasından sonra Gazneli Mahmud’un Hindistan arasında başka engel kalmamıştır.

Gazneli Mahmud’un Horasan, Sistan ve Maveraünnehir’i tek elde toplamasında sonra iktidarını ana hedefi olan İslam’ı Hindistan alt-kıtasına taşıma görevine başladığı söylenebilir. Horasan bölgesi insanları için Hindistan zenginliğinin ve refahın kaynağı olarak görülmekteydi. Bu bölgede yönetime gelen her hanedanlık Hindistan ile ilgili ticari, siyasi yada askeri planlar yapmıştır, düşlenen ve istenen zenginliği bölgeye aktarmayı istemiştir. Mahmud da daha önce babasıyla Hindistan ile gitmiş, alt kıtanın zenginliklerini gözlemlemiştir. Tahta çıkışı sırasında İslam’ı Hindistan’a taşıma sözü vermesinin böylesi bir ekonomik temelinin olduğuna dikkat edilebilir. Sadece dini değil aynı zamanda ekonomik nedenlerle Hindistan’a gitmenin Mahmud’un iktidarında önemli olduğu söylenebilir. Ayrıca yine Gazne kentinin giderek büyüyen nüfusunu kontrol altında tutmak ve askeri bir hareketlilik ile halkın enerjisini yönlendirmek çabasının da Mahmud’un Hindistan seferlerinde etkili olduğu düşünülmelidir.


Gazneli Mahmud, Hindistan’a tam on yedi sefer düzenlemiştir. 998 yılında başlayıp 1030 yılında ölümüne kadar süren iktidarının büyük bir çoğunluğunun Hindistan seferleriyle geçmiştir. Mahmud’un doğduğu ve ülkesini de kurduğu Horasan bölgesi kurak bir iklime ve ticari olarak kıt bir ekonomiye sahip iken, Hindistan alt kıtasının bir parçası olan ve Horasan’a sınırı bulunan Pencab bölgesi ise bereketli tarım toprakları, refah toplumsal yaşamı ve canlı ekonomisi ise Mahmud’un ilk fethetmek istediği yer olmuştur. Coğrafi olarak da Horasan’dan daha düz ve yerleşime elverişli olan bölgenin Mamhud’un ilk ele geçirmek istediği yer olmasına şaşırmamak gerekmektedir.

Hindistan denilebilecek bölgeye ilk seferini 1000 yılının eylül ayında Hintli komutanların idaresinde bulunan Kabil’in doğusunda yer alan Lamğan’daki birkaç kaleye yapmıştır. Bir yıl sonra bu kez Hint prenslerinden Caypâl’a karşı bir harekat düzenlemiştir. Peşaver yakınlarında gerçekleşen seferden sonra sayısız ganimet, Caypâl’in aile üyeleri ve ünlü komutanlarını ele geçirmiştir. Caypâl’in kendisini ise yüklü bir fidye karşılığında salıvermiştir. Bölge halkları ve İslam dünyası için Hindistan’daki Müslüman olmayan kitleye karşı kazanılmış büyük bir zafer olarak görülen bu savaş sonunda Mahmud; Gazi unvanıyla onurlandırılmıştır. Böylece Gaznelilerin Hindistan üzerine yaptıkları ekonomik, askeri ve siyasi zaferler dini nişanlar ile meşrulaştırılmıştır.

Mahmud’un üçüncü seferi ise 1004 yılında Multan’ın doğusundaki Bhâtiya’ya doğru yapılmıştır. Üç gün süren çatışmanın ardından Mahmud savaş meydanını zaferle terk etmiştir. Mahmud ile çatışan Hint komutanı Beci Ray ise yenilgi sonucunda esir olarak teslim olmak yerine kendini öldürmeyi tercih etmiştir. Mahmud’un bu seferinden sonraki dördüncü Hindistan seferi ise iki yıl sonra gerçekleşecektir. Mahmud artık Hindistan politikasının aktif oyuncularından birisi olarak ortaya çıkmıştır. Mahmud’ın daha önceki Müslüman akıncılarından farkı ise kalıcılığında yatmaktadır. Bölgeye saldırıp, kazandıkları ganimetlerle ülkelerine geri dönen daha önceki Müslümanlara göre Gazneli Mamhud’un daha uzun soluklu politikalarının olduğunu anlaşılmaktadır.

İki yıl sonra tekrar Hindistan’a gelecek olan Mahmud’un seferi öncesinde Hindistan’daki Racalar da bu kez oyunun daha farklı olduğunu anlamışlardır. Daha önceki Müslüman ataklarının sadece ganimet odaklı ve kısa süreli olduğu bilindiği için Racalar arası politik çekişmede bahsi önemsiz bir dış tehlike olarak algılanmıştır. Bir sene belirli bir racanın kalesine ve topraklarına yönelen Müslüman saldırılarının bir sonraki seneye kime ve nereden geleceği yada bazen gelip gelmeyeceği bilinemediği için iç politik sisteme etkisi de önemsiz olmaktaydı.

Ancak Gazneli Mamhud’un saldırıları ise düzenli ve istikrarlıdır. Sadece belirli bir Racaya değil bütün Kuzey Hindistan’ın neredeyse tamamı tehdit altındadır. Hindistan’ın bu bölgesindeki hiçbir Racanın kendisini rahat hissedebileceği bir politik ortam bulunmamaktadır. Bilinmektedir ki Mahmud bir kez daha gelecek ve her geldiğinde daha güçlü ve arzulu bir şekilde savaşacaktır. Ayrıca yine Mahmud’un Hindistan seferlerinin önceki Müslüman komutanlarından farkı bölgeye olan yaklaşımında yatmaktadır. Gazneli Mahmud Hindistan’a yerleşmek ve İslam’ı Hindistan’a yaymak istemektedir. Bu da kendisinin diğer Müslüman saldırılarından daha farklı stratejiler kazanmasına neden olmaktadır. Her bir Raca ile yaptığı savaş sonrasında Racanın egemenliğindeki toprakları da ele geçirmektedir. Ele geçirdiği topraklara Camiler yaptırmaktadır. Müslümanların bu bölgeye yerleştirilmesi sağlamakta ve kazandığı ganimeti doldurup götürmemekte, yeni kurduğu ülkesine harcamaktadır. Zenginlikleri sadece Gazne’deki yatırımlarına harcamamış, Hindistan Müslüman şehirleri inşa etmiştir. Mahmud’un kalıcı benzeri politikaları nedeniyle Racalar bir araya gelmeye karar vermişlerdir.

Caypâl’ın oğlu Anadapâl’a karşı yürüyüşe geçen Gazneli Mahmut, böylelikle Racaların politik olarak bir araya gelmesine sebep olmuştur. Guvaliyar, Ucceyn, Acmer, Kannevc, Kalincar ve Delhi’deki diğer Racalar yaklaşan Gazneli ordusuna karşı birlik oluşturmuşlardır. Gazneli Mahmud komutasındaki Müslüman birlikleriyle Racaların bir arada oluşturdukları kuvvetler savaşmış ve Mamhud’un birlikleri galip gelmiştir. Bu savaş Mahmud’un Hindistan seferleri için psikolojik eşiğin aşıldığı savaş olarak nitelenebilir. Bu savaşın hemen ardından ticaret yolları üzerinde bulunan Narayanpur’un da ele geçirilmesiyle seferlerin ekonomik boyutu da ortaya çıkmıştır. Hindistan ile Horasan arasındaki ticaret yolları böylelikle tamamen Müslümanların eline geçmiş bulunuyordu.

Bundan sonra yapılacak olan seferlerin artık Hindistan’ın Müslümanlaşmasında daha büyük etkileri olduğu söylenebilir. Bugünkü adı Salt Range, tarihi kayıtlara göre ise Bulnat olan bölgenin alınması ve bu noktaların Racası Trilochanpala’nın ve askeri birliklerinin yenilmesiyle birlikte Mahmud’un karizmatik kişiliği efsaneleşmiştir. Özellikle bu savaş sonrası Hintlilere din eğitimi vermek için atadığı hocaların etkisiyle halk arasında Gaznel Mahmud’un kişiliğinin efsanevi etkileri ve Müslümanlık yayılmaya başlamıştır. Mamhud’un bundan sonraki atağı da Hintliler üzerindeki psikolojik etkisini artırmak için yapıldığı söylenebilir. Thanisar kentinin bölgedeki manevi etkisini kırmak için şehre yürümüştür. Kentteki birçok tapınak ve put yıkılmıştır, büyük bir hazine ve fillerden oluşan ordu ele geçirilmiştir. Mahmud’un askeri başarıları ile bölgedeki Müslümanlığın manevi üstünlüğü kanıtlanmak istenmiştir.

Gazneli Mamhut, daha sonra Kannevec’e karşı on ikinci Hindistan seferi planlamaya başlamıştır. Ancak bu bölgeye uzanmadan önce aradaki kalan Keşmir bölgesini ele geçirmesi gerekmektedir. Daha önce kız kardeşini Harzem Emiri Abdul Abbas Mamun ile evlendirir. Emirin kısa süre sonra ölmesiyle bölgeyi hanedanlığına katmış olacaktır. Harzem’in de ele geçirilmesinden sonra Kannevec’e Keşmir üzerinde ilerlerken gösterdiği askeri başarı nedeniyle Kannevec sınırına kadar büyük bir direnişle karşılaşmadan bölge Gaznelilere teslim olmuştur. Kannevec Racası şehri kaçarak terk etmiş ve Gazneli Mahmud Kannevec’e savaşmadan girmiştir. Gazne’deki Ulu Cami’nin inşası için gereken büyük ganimetin elde edildiği Kannevec’in zenginlikleri Müslümanlar tarafından böylece ele geçirilmiştir. Kalincar ile Bari Racaları arasında baş gösteren huzursuzluktan yararlanmak isteyen Gazneli Mahmut, ordusuyla birlikte bir kez daha harekete geçer, 1023 yılında Hint Racalarının oluşturduğu Nanda komutasındaki birlikler ile karşılaşır.


Yaşanan çatışmaların ardından Nanda’nın bıraktığı ganimetler ve hediye ettiği hazineleri kabul eden Mahmud, bölgeden alacağı vergiler karşılığında Gazne’ye geri döner. Daha sonra yaşanacak olan bir diğer sefer ise sonuçları itibariyle dikkat çekicidir. Mahmud’un Hindistan seferlerinin manevi boyutu her zaman gündemdedir. Sumnat şehrine gerçekleştirilen seferin sonucunda bu bir kez daha ama bu kez farklı bir boyutuyla karşımıza gelecektir. Mahmut, Sumnat şehrini ele geçirdikten sonra, kentteki büyük bir putu kırmak istemektedir. Bölge halkının ve dini önderlerin talepleri Mahmud’un fikrini değiştirmez. Put kırılır ve dört parçaya ayrılır. Dört parçadan ikisi Gazne’deki Ulu Caminin ve Sultan Sarayının kapıları önüne; diğer ikisi de Mekke ve Medine’ye gönderilir. Bu “başarı” üzerine Abbesi Halifesi el-Kadir Billah 1026 yılında gönderdiği mektupla Mahmud’a “Kehfü’d-Devle ve’l-İslam” unvanını verir.

Son seferin 1027 yılında İndus nehri üzerinde hazırladığı büyük gemiler ile yapan Mahmud, Gazne’ye döndüğünde büyük bir hazinenin de sahibiydi. Ancak ölümünden önceki son yılları Harzem’de ve Maveraünnehir’de yeni kurulan Selçuklular ile ilgilenmekle geçti. Oğuz Türklerinin bölgeye gelişiyle bir anda siyasal yapı karışmıştır. Hindistan seferlerinin beslediği hükümranlığı sarsılmaya başlar. Ancak Mamhud’un açtığı yoldan Hindistan’da kurulan Türk sultanlıkları; Oğuzların bölgeye gelmesiyle başkentlerini de bölgeden Hindistan içlerine taşımak zorunda kaldılar. Böylece bir yandan Oğuzlar Harzem üzerinden İran’a ve oradan da Anadolu’ya doğru ilerlemişken, Türklerin de Hindistan alt-kıtasının içlerine yayılmaları kolaylaşmıştır.

Mahmud’un iktidarı ve Hindistan üzerine seferlerinin tarihi ve toplumsal sonuçları çok etkili olmuştur. Hindistan asırlarca sürecek olan Türk hanedanlıklarının kurulmasında Gazneli Mahmud’un seferleri büyük önem taşımaktadır. Hindistan’ın Müslümanlaşmasında Gazneli Mahmud’un yaptığı seferlerin, kazandığı savaşların ve öncüsü olduğu toplumsal değişimlerin rolü büyüktür. Hint Alt-Kıtasında yerleşik ve kentli halk yığınlarıyla tanışan Türk akıncıların yönetimsel geleneklerinin oluşumunda Sanskrit kaynaklarını önemi ortadadır. Mahmud, Hindistan’dan elde ettiği zenginlik ile Gazne’yi bir kültürel başkente dönüştürmüştür. Hindistan’daki sayısız yazma eserler Gazne’ye taşınmıştır. Firdevsi gibi büyük şairler ve Al-Biruni gibi büyük bilim adamları Gazne’ye kazandırılmış; edebiyat, sanat ve siyaset gelişen ticaretin etkisiyle ilerlemiştir.

Öte yandan Gazneli Mahmud’un Hindistan’da İslam’ın dini ve siyasi otoritesini sağlamak için Hindu tapınaklarına karşı giriştiği acımasızlığın tarifi mümkün değildir. Yüzlerce tapınak yerle bir edilmiştir, yerli halktaki manevi değeri bir yana tarihi ve kültürel değerleri paha biçilemez olan heykeller parçalanmış ve ekonomik değerleri nedeniyle askerlerce talan edilmiştir. Hindistan’dan ve yerli putperestlerden eli geçirilen zenginliklerle Hindistan’da Müslüman kentleri inşa edilmiştir. Böylece, Hindistan; Gazneli Mamhud’ın askeri seferleriyle Müslümanlaştırılmış ve bölgede kültürel bir dönüşüm kaçınılmaz olarak gerçekleştirilmiştir.

Yine de Mahmud’un Hindistan içindeki ilerleyişini sadece askeri zaferlerle anlatmak yetersiz olacaktır. Hindistan’daki Racalar arasındaki siyasi gerilimlerden, halklar arasındaki sürtüşmelerden ve bitmek tükenmek bilmeyen taht gerilimlerinden bunalan kitleler için Mahmud’un siyasi birliği altında bulunmak büyük bir şanstı. Mahmud’un Türk organizasyonunu alt-kıtaya sokması ve yönetimsel becerileri ile halkları kaynaştırması İslam’ın daha yayılmasına şüphesi katkı sağlamıştır. Eğitime verdiği önem, fikir danışmaya ayırdığı zaman ve İslam’ı yaymaktaki yeteneği ile Hint halkları tarafından nispeten büyük tepkisel etkilerle karşılaşmamıştır.

Her ne kadar Hindistan alt-kıtasındaki ilerleyişinde Abbasi halifelerinin Şii mezhebine karşı Sünni bir lideri desteklemelerinin önemine değinilmiş olsa da kişisel vasıflarının payı da küçümsenmemelidir. Mahmud adaletli bir liderdi, bölgede yaşayan ve kendi inançları yayma gayreti güden İslam mezhepleri arasında dengeyi sağlamaya çalışırdı. En yakınındaki adamlarını dahi yeri geldiğinde işlediği suçlara karşı cezalandırmayı bilmiş, halk üzerindeki etkisini adaleti ile sağlamayı seçmişti. Bütün bu özellikleri yanında İslam’ın Hint halkları arasında yayılması için gösterdiği önem ve giriştiği bayındırlık hizmetleri ile bölgede uzun süren bir iktidar ve benzerine az rastlanır bir refahın sahibi olmuştur.

Doç. Dr. Selahattin ÖZKAN



Yararlanılan Kaynaklar:
  1. Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, Türk Tarih Kurumu, 1987
  2. Dietmar Rothermund, Hermann Kulke, Hindistan Tarihi, İmge Kitabevi, 2001
  3. Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, Türk Tarih Kurumu, 1997
  4. Neslihan Durak, Hindistan’a Kuzeyden Yapılan Seferler, ASAM, 2000
  5. Mujiburahman Timur, Gazneli Devletinden Babürlüler Devletine Kadar Bölgede Kurulan Hanedanlıklar (1206-1526), Selçuk Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi
  6. Saime İnal Savi, Gazneliler Tarihine Dair İki Kaynak: Tarih-i Beyhaki ve Tarih-i Yemini, Kastamonu Eğitim Dergisi, Mayıs 2011
  7. İslam Ansiklopedisinin İlgili Maddeleri, Türkiye Diyanet Vakfı
  8. http://www.britannica.com/EBchecked/topic/358248/Mahmud
  9. http://storyofpakistan.com/mahmud-ghaznavi
  10.  http://www.sscnet.ucla.edu/southasia/History/Mughals/mahmud_mughals.html



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder