Fanatikliğin Yegâne Çözümü: Liberalizm


Bertrand Russell tarafından yazılan bu makale The New York Times gazetesinde 16 Aralık 1951'de yayınlanmıştır. "Liberal düşüncenin özü insanoğlunun her şeyi, sağlam savlara dayandığı müddetçe sorgulayabilmesine dayanır." resim altı ile yayınlanan yukarıdaki görsel ise Bertrand Zadie imzası taşımaktadır. The New York Times gazetesinin "Hakikat arayışının sükûneti birçok yerde tehlikeli olarak görülse de, insanlık ümidini sürdürmektedir" alt başlığı ile sunduğu "Fanatikliğin Yegâne Çözümü: Liberalizm" başlıklı makale Selahattin Özkan tarafından ilk kez Türkçe'ye çevrildi. 

Fanatikliğin Yegâne Çözümü: Liberalizm

----------------

Başka memleketleri gördükçe İngilizlerin garip insanlar olduklarına dair görüşüm perçinlenmektedir. Erdemleri ahlaksızlıklarına dayanmaktadır, ahlaksızlıkları da erdemlerine. Başka büyük halklara nazaran fazlasıyla hoşgörülüdür zira düşüncelerin önemsiz olduğunu düşünmektedirler. Başka memleketlerde düşünce önemli görülür ve bu yüzden de tehlikeli addedilir; İngiltere’de ise düşünceler görmezden gelinebilirdir böylece de soruşturulmaya değer görülmezler.

Bu her zaman böyle değildi. On yedinci yüzyılda ideolojilerin taşkınlığı iç savaşı ve infazları ve işkenceleri doğurur, ancak 1688’de ülke ciddiyetten daralır ve her hangi bir konuda her hangi bir şeye şevkle inananlar centilmen olamazlar. Tüm fanatik fanatiklerin Amerika’ya gitmesiyle bu karar daha da kolay uygulanabilmiştir. Bundan böyle de inanç sahibi İngilizlere lisanslı hokkabazlar ya da saray dalkavukları gibi muamele edilmiştir. İç savaş bitmiş ve kimsenin de kafası kesilmemiştir. Bu yerindedir ama bazen küçük bir işkence daha uygun düşmektedir.

Günümüzde ise Liberalizm’in Demokrasi’nin yükseldiği ülkelerde dahi genel bir geri çekilmesi mevcuttur. Liberalizm’in doğası gereği amentüsü bulunmaz. Gerçekten de, aslında amentülere karşıdır. On yedinci yüzyılın sonlarında beyhude din savaşlarına karşıt olarak başlamıştır ki zaten güç dengesini değiştirmeyen bu savaşlar sayısız insanı öldürmüştür. Eğer Amerika ve Rusya birbirleriyle yüz otuz yıl savaşsalar da birisini en ufak bir avantaj sağlamadan bu sürenin sonunda muhtemelen kalan bir azınlık savaşın amacını tartışıyor olacaktır. On yedinci yüzyılın ikinci yarısında olan buydu.

Liberalizm’in büyük havarisi hem Yuvarlak Kafalar[1]dan hem de Şövalyelerden nefret eden ve sorunları olsa ya da anlaşamasa da komşusuyla barış içinde yaşamayı öğrenmenin önemine inanan John Locke[2]’dur. Locke yaşamı yücelten duruşunu tüm insani düşüncelerinin yanlışlanabilmesine dayandırmaktadır. O’na göre hiçbir şey kati değildir. Her şeyin sorgulanabilir olduğunu düşünmektedir. Locke sadece muhtemel düşüncenin var olduğunu ve şüphe etmeyenin aptal olduğunu ileri sürmektedir. Böyle bir tutumla, mücadelede büyük bir kayıp olduğuna kani olabiliyoruz ki bu da kınanmalıdır. Ancak İngilizler bu tutumu takınırken imparatorluklarını kurmuş ve Fransızlar ile İspanyolları yenmiş, sadece onlar gibi ve hatta onlardan daha belirgin olarak aynı tavrı takınan Amerikalar tarafından yenilmişlerdir.

Şimdi o mutlu zamanlarda geçmişte kaldı. Günümüzde ise her hangi bir konuda şüphesi olan insanlar hakir görülmektedir; bu insanlar birçok memlekette hapishanelere gönderilmekte, Amerika’da ise herhangi bir kamusal görev almaya değer bulunmamaktadır. Bunu sağlamak için elbette boylamınıza bakabilirsiniz. Elbe’nin doğusu[3]nda kesin olarak denilebilir ki kapitalizm sallanmaktadır, batısında ise neredeyse kapitalizmin insan aklının kurtuluşu olduğu kesindir. İyi yurttaş kanıtlara dayanmaya çalışan insan değildir ama boylamsal ilhama direnmeyenlerdir.

Kendisini özgür girişimin ülkesi olarak tahayyül eden Amerika düşünceler dünyasında ise özgür girişime izin vermemektedir. Neredeyse Rusya’da olduğu kadar Amerika’da komşunun ne düşündüğünü düşünmek zorundasınızdır, ya da daha doğrusu komşunuzun düşünmek için ne ödediğini. Özgür girişim maddi dünya ile sınırlandırılmıştır. Amerikalıların materyalizme karşı olduklarını söylediklerinde kastettikleri işte budur.

Aklını özgür kullanımının entelektüel tevazuu zorlaştırdığını düşünler için, hükümetin neyi baskıladığına bakılmaksızın, muhalefeti otoriteye sürükler.  Ancak liberal düşünce ise sizin otoriteye karşı gelmenizi salık vermez. Sadece otoriteye karşı gelmekte özgür olmanız gerektiğini söyler. Entelektüel dünyada liberal düşüncenin özü önyargısız tartışmanın kullanışlı ve insanların geçerli savlarla destekleyebilmeleri halinde her şeyi sorgulayabilmekte özgür olduğu inancıdır. Liberal oldukları söylenemeyecekler tarafından desteklenen muhalif görüş hali hazırda hakikatin bilindiğini ve de bunu sorgulamanın muhakkak yıkıcı olduğunu ileri sürer.


Zihinsel faaliyetin maksadı bu insanlara göre hakikati aramak değildir, aksine hali hazırda bilinen gerçeklere dair inancı güçlendirmektir. Tanımlamaya çalışırsak, bu görüşe göre amaç öğretim değil eğitimdir.

Bu görüşün karşısında Liberal itiraz tarih boyunca tarih, şimdi hem yanlış hem de zararlı olduğu itiraf edilen görüşleri taşımış olmasıdır ve ancak bu minvalde dünya az çok değişebilmiştir. Bu sonuca varmak için liberal bakış açısına sahip olmak lazım da değildir, zira bu tartışma her zaman iyi fikrin yaygınlığı ile sonuçlanacaktır. Bunun için, bence, geçmişte bolca kanıt bulabiliriz. Günümüzde ise düşüncenin yargılanması Batı Avrupa dışında dünyanın her yerinde gerçekleştirilmektedir, ve sonuç olarak dünya birbirini anlamayan ve birbiriyle ancak düşmanca ilişkiyi mümkün gören iki yarıya ayrılmıştır.

Ortada, elbette, hakikate karşılık görülen eğitim için öne sürülecek bir dava vardır. Eğitim, diyebiliriz ki düşüncelerin polis tarafından daha dayanıklı bir toplum kurmak için yanıltıcı savlar ile payandaya alınmasıdır. Anarşiye karşı askeri tedbirlere başvurur ve zenginliğin gelirlerine güvenlik sağlar. Başarılı olduğunda devrimi engellemiş ve tebaasına kendisini gösteren o kralları ve başkanları tezahürat eden kalabalıklar ile de memnun etmiş olurlar. Öte yandan saf akıl politik spekülasyonu zorlamaya izin verir, sonuçta anarşik tutkunun hezeyanında öyle bir gevşemesine imkân tanır ki eski hükümetin gerçekleşmesi imkânsızlaşmıştır. Otoriteryanlara ve muhafazakârlara ilham veren bu korkudur. On sekizinci yüzyıl Fransa’sının filozoflarının giyotin[4]e giden yolu açtığını kimse inkâr edemez. On dokuzuncu yüzyıl Rusya’sındaki filozofların Çarlara karşı geleneksel hürmetin altını kazıdığını hiç kimse inkâr edemez. Batı etkisi altındaki Çin filozoflarının Konfüçyüs[5]’ün otoritesini zayıflattığını kimse inkâr edemez.

Düşünmenin hiçbir zaman daha başka kötü etkileri olduğunu savunmaya girişmeyeceğim ancak böyle etkileri olduğunda ancak alınabilecek derslerin yarısını öğrenilir. Doktrinlerin varlık otoritesinin yıkıcılığını ileri süren öğretmen, eğer liberal ise, eskisinden daha otoriter olan yenisinin kurulmasını savunmayacaktır.  Otorite pratiğinin kesin sınırlarını savunacak ve bu sınırların sadece otoritenin kendisinin birazcık da olsa katılmadığı bir öğretiyi desteklediğinde gözlenmesini değil aynı zamanda tümüyle hemfikir olduğunda da gözlenmesini ister. Kendi adıma ben demokrasiden yanayım, ama demokrasi taraftarlığını zorunlu koşan bir rejimi sevmiyorum.

Tartışma özgürlüğü lehine, birçok sav ileri sürülebilir. Bunlardan ilki doğru inancı savunmaya niyetlenir, kural olarak doğru inanç yanlış inanca kıyasla toplumsal olarak yararlıdır. Bir sonraki sav tartışma özgürlüğünün güç sahipleri tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kısıtlanmıştır. Sonuç kaçınılmaz olarak adaletsizliğin ve zorbalığın terakki edilmesidir. Son sav olarak da adaletsizliğin ve zorbalığın yüklendiği baskın bir sınıfın eninde sonunda vahşi bir devrime yönlendirmesidir, ve bu vahşi devrim anarşiye ya da devrilenden daha kötü olan yeni bir tiranlığa eğimlidir.

Bariz bir yargılama olmaksızın naif bir Ortodoks[6]luluğun asırlar ve uluslar boyunca neredeyse hiç sorgulanmayan otoritenin içinde gelişmiştir. Bunun en bariz örneği geleneksel Çin’dedir. Tüm bilgelik Konfüçyüs kitaplarında taşınmaktaydı. Öğretimin önemli bir bölümü de bu kitapların anlaşılmasından oluşmaktaydı. Bu eğitimi alanlar da hükümeti kontrol ederdi ve sonuç da iki bin yıl boyunca oldukça durağan, nispeten aydınlanmış ve medeni bir sistem olmuştur.

Ancak yine de Konfüçyüs kitaplarında savaş sanatları, topçuluk ya da büyük patlayıcılar hakkında hiçbir şey yoktur ve bu nedenle de Çin Batı ile çatışma içinde olur olmaz bütünüyle Konfüçyüsçü sentez kifayetsiz kalmıştır. Benzer bir kader, kendi içinde ne kadar mükemmel olsa da her statik kültürün başına gelebilir. Bundan elli yıl kadar önce (şu an durum bambaşka olsa da) Oxford’da “harikalar” yaratan bazılarınca öğretilen kimi Çin sentezleri vardı. Bir zamanlar Platon, ve Aristo ve Kant ve Hegel’in öğretildiği yerde. Diğer felsefelerin “ham” olarak nitelediğin zamanlardı.

Sonuç dikkate değer biçimde estetik değerdedir ancak günümüz dünyasına uygulanabilir değildir. Amerika’daki bazılarınca kültürel atmosferin, yüzlerce muhteşem kitabı seçip öğretim ile harmanlayarak Amerikan üniversiteleri aracılığı ile yayılmasını ümit edenler vardır.  Bu da bir durağan idealdir. Bilim göz önüne alındığında hangi ölçekte olursa olsun geçmişin en iyi kitapları çağımızın en kalitesiz ders kitaplarından dahi daha gereksiz bilgi içerir. Ve belki de sadece en iyi yüz kitabı okuyanlar, bilmesi gereken birçok şeye cahil olarak kalırlar. Üstelik, heba edilmiş ilgiler tekraren en iyi yüz kitabı biriktirecektir. Böylece yeni değerlerde tüm entelektüel otoritelerini yeni ölçütlerin tanınmasını engellemek için kullanırlar. Ve günümüzde de, on dokuzuncu yüzyılda İngiltere’de yaşandığı gibi, neredeyse tüm entelektüel değerler üniversitelerin dışında bulunabilecektir.

Entelektüel ya da politik dünyada özgürlüğe karşı çıkanlar, gem vurulmamış insan tutkusunun kötücül sonuçların vehimlerinin baskısı altındadır. Böyle tehlikeler olduğunu inkâr etmeyeceğim. Böylesi ürkek insanlara güvenliğin erişilmesi imkânsız ve bir amaç olarak takibinin alçakça olduğunu hatırlamalarını salık vereceğim. Risklerin üstüne gidilmelidir ve risklerin üstüne gitmeyenlerin başına er ya da geç daha büyük felaketler gelecektir.

İnsan tutkularını sınırlandırmayı dilemenin rahatlatıcı bir yanı vardır ancak sınırlandırmayı yapanların tutkularını sınırlandırmazsınız. Tasavvurda elbette kendinizi bunu yapabilirken görebilirsiniz ve takdire şayan erdeme haiz olduğunuzu varsayabilirsiniz. Bunu, sayın okuyucu, tartışamayacağım. Ancak siz de ölümsüz değilsiniz. Başkaları da sansür bürosunda sizin halefiniz olacak ve onlar sizin olduğunuzdan daha az insancıl ya da aydınlanmış olabilir. Ve yeni düşünce sellerinin önlerin daha büyük ve yüksek bentler çekebilir, ancak ne kadar mahir olsalar da eninde sonunda yeteneksiz oldukları ortaya çıkacaktır, zira ne kadar yüksek olsa da o bentler daha büyük düşünce selleri onu yerle bir edecektir. Böylesi yöntemler değildir yıkıcı şiddeti durduran. Otoritelerin korkuları gerçektir, ancak özgürlükten başka onlarla mücadele edecek daha etkin başka metot yoktur.

Belki de liberal dışavurumun özü on yeni emirle özetlenebilir, elbette eskisinin yerini alması adına değil, yalnızca desteklemek adına. Bir öğretmen olarak, bu on yeni emri kamuoyunun dikkatine sunuyorum:

1. Hiçbir şeyi mutlak kesinlikle bildiğinizi düşünmeyin.

2. Delilleri saklamakla bir şey elde edemeyeceğinizi bilin; deliller sonunda muhakkak ortaya çıkar.

3. Asla düşünmekten soğutmaya teşebbüs etmeyin, çünkü muhakkak başarırsınız.

4. İtirazla karşılaştığınızda, eşinizden veya çocuğunuzdan bile geliyor olsa, otoritenizle değil akıl yürütmeyle karşılık verin. Otoriteye dayanan bir zafer gerçek dışı ve zahiridir.

5. Başkalarının otoritelerine saygı duymayın, çünkü her zaman karşı fikirdeki otoriteler de bulunur.

6. Sinsi olduğunu düşündüğünüz kanaatleri zorbalıkla bastırmayın, yoksa o kanaatler gün gelir sizi bastırır.

7. Tuhaf ve aşırı kanaatlere sahip olmaktan korkmayın. Şimdi kabul gören her kanaat eskiden aşırı idi.

8. Akıllıca uyuşmazlığı sessiz uyumluluğa tercih edin, çünkü eğer akla kıymet veriyorsanız, birincisi ikincisinden daha derin bir uyuşma demektir.

9. Rahatsız edici olsa bile hakikati söylemeyi prensip edinin, çünkü örtbas etmeye çalışmak çok daha rahatsız edicidir.

10. Aptal cennetinde yaşayanların mutluluğuna imrenmeyin, çünkü sadece aptallar bunun mutluluk olduğunu düşünür.


Doç. Dr. Selahattin ÖZKAN

Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız







[1] Yuvarlak Kafalar, İngiliz İç Savaşı (1644-1651) sırasında Parlamento yanlılarına verilen takma isim
[2] 29 Ağustos 1632 – 28 Ekim 1704 tarihleri arasında yaşamış ünlü İngiliz filozof.
[3] Ortaçağ’dan bu yana Paganlar ile Hıristiyanlar arasındaki doğal sınır.
[4] Fransız devriminin simgesel idam gereci.
[5] İ.Ö. 6. Yüzyılda yaşamış ünlü Çinli yazar, filozof ve eğitmen.
[6] Kabul edilmiş normlara ve inançlara bağlılık gösterme eğilimindeki akım. 

1 yorum: