Konstantinopolis’in Viking Soylusu Haraldr Sigurðarson

Viking sagalarında “sert idareciliği” ile anılan Norveç krallarından Haraldr (αραλτες) on beş yıl boyunca ülkesinin dışında seferlere ve yağmalara katılmıştır. Bu süre zarfında Haraldr’in bulunduğu en önemli nokta Konstantinopolis olmuştur. İmparatorluğun başkentinde geçirdiği yıllarda Haraldr büyük bir ihtimalle Hıristiyanlık ile tanışmış, sarayın göreneklerini ve imparatorluk siyasetini yakından gözlemlemiştir. Bu yüzden bastırdığı sikkelerde hem Pagan hem de Hıristiyan öğelerine birlikte yer verdiği için Hıristiyanlaşma sürecinin mimarlarından birisi olarak görülmesi gerekmektedir. Hem Dan hem Norveç tahtına çıkmaya çalışmasının ve Britanya adası üzerindeki hak iddialarının İmparatorluk politikalarıyla doğrudan ilişkili olmadığı açıktır. Haraldr yolu Konstantinopolis’ten geçen on binlerce kutsal yolculuktan birisine katılmıştır. İnançları, görüşleri ve idealleri burada değişmiş olsa da sonraki kariyerinin bağlantısı giderek azalmıştır. Haraldr Sigurðarson’un yolculuğunun karanlık başlangıcı ve İmparatorluk ile kurduğu destansı ortaklığı iki toplum üzerinde eşsiz etkiler bırakmıştır. Yolculuğu siyasi, dini ve askeri sonuçlar yaratmıştır. Annesinin ikinci kocası olan babası o dünyaya geldiğinde Uppland’in en güçlü ve zengin şefleri arasında gösteriliyordu. Asil bir aileden gelmesi, Norveç’in koruyucu ve kurucu babası Aziz II. Olaf’a dayanan soyu ile Haraldr Sigurðarson gençliğinden itibaren iyi bir eğitim almış ve müreffeh bir yaşam sürmüştür. Ancak Danların efsanevi kralı Knut neredeyse tüm Kuzey Denizine bakan kara parçalarını birleştirip muhteşem bir idare kurduğunda Haraldr’a ve kardeşlerine atalarından kalan toprakları da içine katmıştı. Stiklarstaðir Savaşı’nda ölümcül yaralar alıp Knut’a yenilen Haraldr sürgün edilmiş ve Konstantinopolis’e kadar uzanacak uzun bir yolculuğa başlamıştır. 

İsveç’in dağlık bölgelerini aşmadan önce Norveç’in uzak bir köşesinde nekahet dönemini atlatan Haraldr Sigurðarson’un ilk durağı Kiev olmuştur. Vikinglerin Garðaríki olarak andığı toprakları tarihçiler bugünlerde Kiev Kinezliği olarak isimlendirmektedir. Burada uzaktan akraba olduğu Yaroslav (Ярослав/ Jarizleifr) tarafından çok sıcak bir şekilde karşılanmış ve askeri birlikleriyle yağmalara gitmesi imkân tanınmıştır. Vikingler için askerlik sefer ve yağma ile eş tutulur, onurlu bir yaşam için savaş meydanında ölmek isteyen bu uslanmak savaşçılar dövüşme imkanını asla kaçırmazlardı. Kiev’de geçirdiği birkaç yılın ardından Haraldr zenginlikleriyle büyülendikleri Konstantinopolis’e inmeye karar vermiştir. Haraldr’in Hıristiyanlığın varlığından ilk kez Kiev’de haberdar olduğunu söyleyebiliriz. İmparatorluktan yola çıkan misyonerlerin Karadeniz doğusunda ve kuzeyinde dolaştığını ve buradaki kavimleri kendi inançlarıyla tanıştırmaya çalıştığını biliyoruz. Haraldr Sigurðarson’un yağmalar ve seferler sırasında duyduğu bu büyük kent inancın, refahın ve paranın geldiği yerdir. Denilebilir ki Vikinglerin Konstantinopolis ile ilişkisi Kiev tarafından değil ama Kievlilerin üzerinden kurulmuştur. Yani Vikingleri imparatorluğa taşıyanlar Kievliler olmadılar ama Kiev'de bulunan Konstantinopolis’i tanımak isteyen ilk Vikinglerin buradan yola çıktığını söyleyebiliriz. 


Bizans Kroniği Ioannis Skilicis'te Vareng Çizimi 

Haraldr Sigurðarson’un Konstantinopolis’e beş yüz kadar adamıyla birlikte geldiği bilinmektedir. Kimilerince kimliğini sakladığı ima edilmiş olsa da İmparatorluk ve Rus kaynaklarında ondan bir Viking Prensi olarak bahsedilmiş olması bu iddiayı elememize imkân tanımaktadır. Kalabalık bir grupla gelen, askeri bir düzen gösteren ve tanınmış bir itibar ile kente giren bu insanların kim olduğu ve ne istediği Konstantinopolis sakinlerinin ve ileri gelenlerinin malumudur. Russ olarak isimlendirdikleri bu insanlar para ve ün peşinde koşuyor, ölümden korkmuyorlardı. Haraldr Sigurðarson ve adamları çoğunlukla profesyonel birliklerden oluşan ordu içinde istihdam edilmişlerdir. Haraldr Sigurðarson ve adamları o yıllarda İmparatorluğun uğraşmak zorunda olduğu neredeyse tüm düşmanlara karşı ileri sürülen ordunun içinde görev almışlardı. İmparatorluk askerleri Arap akıncılarla, Bulgar isyancılarla ve Peçenek yağmalarıyla uğraşırken aralarında canhıraş savaşan bu yabancı insanları tanımaya ve onlarla konuşmaya başlamışlardı. İki topluluk arasındaki etkileşimin sadece ekonomik ve askeri olduğunu söyleyemeyiz, şüphesiz ki dini ve siyasi bir etkileşim de yaşanmıştır. Bunun en açık delili Haraldr Sigurðarson’un daha sonraki kariyeridir. Haraldr Sigurðarson bir Vareng muhafızı olarak Konstantinopolis’te geçirdiği on yıllık bir zamanın ardından Kiev’e geri dönmüş, Yaroslav’ın kız kardeşiyle evlenmiş, Norveç kralı olmuş, Dan ve İngiliz tahtlarında hak iddia etmiştir. İmparatorlar Makedon Hanedanından III. Romanus Argyrus ile Zoe arasındaki rekabetten Paflagonyalı IV. Mihail ve V. Mihail Kalafates gibi değişikliklerden çokça etkilenmemiştir. Yine de V. Mihail Kalafates’ten sonra eski itibarı azalmaya başlamıştır. 


Haraldr Sigurðarson'a ait Oslo'daki Rölyef

Haraldr Sigurðarson’un kariyerinde aldığı yola bakınca Konstantinopolis’te geçirdiği yılların önemi daha da öne çıkmaktadır. Akdeniz sahillerinden, Anadolu kasabalarına ve Fırat’ın kıyılarına kadar İmparatorluğu sıkıştıran Arap akıncıların şiddetini kırmıştır. On birinci yüzyıl Viking ozanlarına göre Haraldr Sigurðarson’un seksen kadar kaleyi tek başına ele geçirmiştir. 1035 yılından sonra artık İmparatorluk için bir Arap tehdidinden bahsedilemeyecektir. İmparator Paflagonyalı IV. Mihail zamanında ise bu kez Peçeneklere karşı ileri sürülmüş ve kullanılmıştır. Üç yıl geçmeden bir daha eski düşmanları olan Arapların Akdeniz’deki en büyük kalelerinden birisi olan Sicilya Emirliği’ne sevk edilmiştir. İmparatorluk bu seferinde Normanlarla birlikte hareket etmiş, Haraldr Sigurðarson ve adamlarını bu birliğin içine yerleştirmiştir. Snorri Sturluson’a göre bu sefer sırasında Haraldr Sigurðarson ve adamları tek başlarına dört kenti imparatorluğa kazandırmıştır. Ancak adaya yapılan bu seferin sonlarına doğru İtalyan yarımadasında bir Lombard-Norman isyanı başlayınca İmparatorluk namına hareket eden Haraldr Sigurðarson ve adamları bu isyanı bastırmak için hareket etmiştir. Ancak isyanı bastırmakta başarılı olamayınca adamlarıyla birlikte Konstantinopolis’e geri çağrılmışlardır. Zira bu kez Bulgarlar isyana kalkmıştır ve Vikinglerin zinde kuvvetine burada ihtiyaç vardır.

Viking kaynaklarında Gyrgir olarak bilinen ve muhtemelen kuzey diyarlarından gelen Georgios Maniakes isimli İmparatorluk generalinin Sicilya’yı Araplardan geri alması büyük bir sevinç yaratmıştır. Ancak bu sevinç Georgios Maniakes ile İmparator Paflagonyalı IV. Mihail arasındaki uyuşmazlıkla gölgelenmiştir. Bu duruma rağmen Haraldr Sigurðarson hala İmparatorluk ile olan bağlarını sürdürmüş ve saraydan da destek görmüştür. İmparatorluk kaynaklarına göre Haraldr Sigurðarson Sicilya seferinden sonra Manglabites (μαγλαβίται) unvanıyla Bulgarlara karşı gösterdiği başarılar nedeniyle de Spatharokandidatos (σπαθαροκανδιδᾶτος) rütbesiyle onurlandırılmıştır. Viking kaynakları Haraldr Sigurðarson’un Konstantinopolis’in hizmetinde on sekiz savaşına katıldığını söylemektedir. Haraldr Sigurðarson’un İmparatorluğa V. Mihail Kalafates’in gelmesiyle itibarının zedelendiğini söylemiştik. Kaynaklar birbiriyle çelişiyor olsa da Varengler başkentteki çalkantılardan etkilenmiştir. Cinayet, ihanet ya da hırs gibi birçok neden ortaya atılmış olsa da Haraldr Sigurðarson’un Konstantinopolis’teki son günlerinin sıkıntılı geçtiğini ileri sürebiliriz. V. Mihail kendisini koruyup kollayan ve koltuğuna oturtan IV. Mihail’e verdiği sözleri unutmuş gibidir. IV. Mihail’den geriye kalan tüm bağları yıkıp atmak niyetindedir. Kendisinden önce IV. Mihail’in Haraldr Sigurðarson ile kurduğu bağlar da buna dahildir. Böyle olunca Haraldr Sigurðarson’un başkentte hoş karşılanmayacağı anlaşılmıştır. Ancak V. Mihail’in hırsları düşmanlarının intikam planlarını körüklemiştir. Zoe ve kardeşi Theodora akıllıca kurdukları ittifaklar ile İmparator V. Mihail’i tahttan indirirler. Karmaşa içindeki kentten kaçan Haraldr Sigurðarson yeniden kuzeye doğru yönelmiştir. İmparatorluk toprakları üzerinde geçirdiği yıllar boyunca edindikleriyle ülkesine dönmüş ve bambaşka birisi olmuştur. 


 Doç. Dr. Selahattin ÖZKAN


Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız




Görsel Kaynak:


Shetland Adası'ndaki Lerwick belediye binasındaki cam mozaik işlemesi


Yararlanılan Kaynaklar:

Zeynep İnan Aliyazıcıoğlu, XI. Yüzyılda Anadolu’da Norman Şeflerinin Faaliyetleri, History Studies, 10: 1, 2018, s. 1-19.

Sigfús Blöndal, The Varangians of Byzantium, Cambridge: Cambridge University Press, 1978.

Christopher Gravett ve David Nicolle. The Normans: Warrior Knights and Their Castles. Oxford: Osprey, 2007.

Bagge Sverre, "Harald Hardråde i Bysants. To fortellinger, to kulturer". Ed. Øivind Andersen ve Tomas Hägg, Hellas og Norge, University of Bergen. 1990, s. 169–192.

Alexander P. Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford: Oxford University Press, 1991.

Anna Komnena, Aleksiad, Çev: Bilge Umar, Ankara: İnkılap Kitabevi Yayınları, 1996.

Barbara Hill, Bizans İmparatorluk Kadınları, İktidar, Himaye ve İdeoloji, Çev: Elif Tökteke Tut, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ankara 2003.

Dilek Maktal Canko, Bı̇zanslı Bı̇r Kadın Yazarın Gözünden Toplumsal Cı̇nsı̇yet: Anna Komnèna'nın Aleksı̇ad'ına Bakış, IJSHS, 2018, 2: 1, s. 123-135

Liz James, A Companion to Byzantium, Oxford: Wiley-Blackwell, 2010.

Nevra Necipoğlu, Byzantium between the Ottomans and the Latins, Cambridge: Cambridge University Press, 2009.

Sverrir Jakobsson, The Varangians: In God’s Holy Fire, Londra: Palgrave Macmillan, 2020.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder