Bizans Sanatının Özgün Yapısı: İkonalar

Kutsal kişilerin temsil edilmesi için çeşitli form ve biçimlerde hazırlanan imgelere (εἰκών) verilen isimdir. Bu isim antikçağdan bu yana biliniyor olsa da sanatsal mükemmeliyetine İmparatorluğun yaşam süresinde ulaşmıştır. İsa, Meryem, melekler ve azizler ile başka önemli kişilerin önemli sahnelerinin yansıtıldığı bir sanat formudur. Bu sanat formunun dinsel yaşamın en önemli öğelerinden birisi olması onu diğer sanatların çok daha önüne geçirmektedir. İmparatorluğun yaşam süresi boyunca dinsel ve felsefi birçok tartışma ikonaların çevresinde kümelenmiştir. Örneğin birçok kilise babasına göre ikonalar kavranabilir dünyanın somut birer tasviridir. Gerçekliğin yansıması olması, benzetilmeye çalışan şeyin kutsallık ve yüceliği ikonaların her zaman el üstünde tutulmasına yol açmıştır. Tasvirlerini taşıdıkları kutsal kişilerin güçlerini yansıttıklarına, mucizeler gerçekleştirdiklerine ve uhrevi kişilikler ile aracılık yaptıklarına inanılmaktadır. Böyle olunca da ikonaların manastırlarda, saraylarda, martyonlarda, iş yerlerinde, evlerde, okullarda, kışlalarda ve hatta çoğu insanın üstlerinde bile bulunmaktadır. Küçüklü büyüklü onlarca ikona imparatorluğun en görünür objeleridir. Bu objeler sıradan bir anlamla Hıristiyanlık tarihinin çeşitli öğretilerini, karakterlerini ve mitlerini halka aktarmak için kullanılan araçlardır. Ancak bu anlamın batıdaki kilise resimleri, duvar freskleri ya da tasvirli vitrayları ile karıştırılmamalıdır. Batıda çoğunlukla kilise sanatları pedagojik amaçlarla sınırlı kalmış ve dinsel bir anlam yüklenmemiş iken doğuda tasvir ile uhrevi bir bağ kurulmuş ve ikonanın kendisi kutsal bir nesne haline dönüşmüştür.


Fethiye Camii / Pammakaristos Kilisesi

Yaldızlı arka planları, delici bakışları, koruyucu ya da kutsayıcı duruşlar, bir başka dünyaya ait gibi duran havası, zamandan bağımsız olmaları ve birtakım güçleri taşıma iddialarıyla ikonalar imparatorluk tebaasının günlük yaşamındaki kutsal bir dokunuştur. Sıradan bir çift göz ile ikona arasında kurulan bağ, ikona ile tasviri yapılan karakter arasındaki bağdan kaynaklanmaktadır. İkona sanatçısı sadece elinde fırça, divit ya da keski olan bir ressam değildir o bu dünya ile aşkın dünyalar arasında bir bağ inşa eden bir aracıdır. Geleneklerden beslenen bu sanatçılar desenleri, sahneleri, azizleri ve kutsal metinleri bu işlevi bilerek sanatına aksettirmektedir. Antikçağın görsel zevklerinden beslenen İmparatorluk sanatçıları Romalı Elpius gibi yazarların aktardığı teknik becerileri yüzyıllar boyunca geliştirmiş ve bahsettiğimiz bu dini işlevi üstlenmiştir. Üstlendiği dini işlevden bağımsız olarak İmparatorluk sanatçıları teknik beceri ve sanatsal yeti bakımdan antikçağdaki kökenlerinden tümüyle kopmamıştır. Figürler ve kompozisyonlar çokça klasik biçemlerden türetilmiştir. Henüz Hıristiyanlığın günümüzde sahip olduğu kurumsal yapısına kavuşmadığı bu dönemdeki sanatçılar Pagan dönemin bilindik mitlerini Hıristiyanlık içinde yeniden yorumlanmıştır. İkonalar elbette baştan sonra tek bir sanatsal akımın ürünü de olmamışlardır, örneğin Justinianos zamanında klasik tekniklerin yanı sıra soyut unsurlar daha fazla vurgulanmıştır. 


İoannis Skilicis Kroniğinde İkona Tartışması

İmparatorluk kaynaklarına göre İkona sanatının kendi tarihi de kuruculara kadar dayanmaktadır. Bu dönemde İncil yazarlarından Luka’nın ilk Meryem tasvirini yaptığına inanılmaktadır. Eğer bu bilgi doğru ise söz konusu tasvirin karakterin hayatta iken yapıldığını söyleyebiliriz. Böylece canlı bir modele dayanan resim tasvirinin kökleri dinsel bir gerekliliğe dayandırılarak sanatın dini işlevi temellendirilmiştir. Öte yandan en eski İkona örnekleri Mısır kaynaklıdır. Sina yarımadası üzerindeki Azize Katerina Manastırı’ndaki ikonalar bu sanat formunun en eski örnekleri olarak kabul edilmektedir. Ayasofya’nın doğusuna düşen Mangana Sarayı’ndaki Hodegetria ikonası ya da Sina Manastırından çıkarılıp günümüzde Kiev Müzesinde saklanan Meryem ikonasının başat rolleri işte bu tarihi anlatıyla önemlidir. İmparatorluk yurttaşlarının bu tarihi arka plandan habersiz olarak belki de Meryem ikonalarına aşkı ortaçağ anlatılarıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Meryem’in vicdanı kadar temiz bakan gözleri onlara neşe dolu sevecen bir tavrı anımsatmaktadır. Aynı tasvirin öte yandan günahkarlara ve lanetlenmiş olanlara öfkeyle ve düşmanca baktığına inanılmaktadır. İkonaların bakan kişiye göre değişen iki farklı tepkiyi saklanması Meryem’e de özgü değildir. İsa ikonaları da örneğin ikili bir tasvirin iki tepkisini aynı anda üstlenmektedir. Onlara göre İsa’nın yüzünün sağ tarafı açıkça duyarlı ve sevecendir, ancak geleneksel olarak yargılama, lanetleme özellikleri taşıdığına inanılan sol tarafı katı ve tehditkardır. Birçok ikonada İsa’nın sol kaşının belirgin olarak yukarı kalkmış olarak tasvir edilmesinin bir nedeni de budur. İkonalarda İsa’nın sol elmacık kemiği dışa fırlamış, sol yanağı içe göçmüş ve gölgelenmiştir. Bu dini tasvirlerde İsa’nın sakalının ve ağzının sol kısmı, karşısındakini küçümsüyormuşçasına aşağıya çekilmiştir. Bu İsa’ya yüklenen yücelik niteliğinin bir sembolizmidir. İsa’nın huzur verme ya da cezalandırma yolundaki yanıtı, yakarıcının gözlerinde ve vicdanında onun bu yanıtı algılayacağı biçimiyle ikonanın üstünde yaratılmış durumda gösterilmektedir. 


Dokuzuncu Yüzyıldan Bir Yazmada İkona Tasviri
Хлудовская псалтырь; Moscow, Hist. Mus. MS. D.129

Eski Ahit’teki açık yasaklamaya rağmen İkonalar giderek dini bir işlevin yerine getiricisi haline gelmiştir. Kilise’nin en eski kurucu babaları her zaman ikonalara ve insan tasvirine mesafeli yaklaşmıştır. Tasviri savunan tarafların iddiası ise ikonanın değil ikonanın aracılık ettiği inancın önemine dayanmaktadır. Bu zaten daha sonra İkonaklazm olarak bilinecek tartışmalı dönemin nedeni olacaktır. Dımaşklı Yuhanna (Ioannes Damaskenos) gibi İkona’yı savunanlara göre ise İsa’nın kendisi zaten Tanrı’nın bir yansımasıdır. Onlar insanın da yaratıcının doğal yansıması olduğuna inandıklarından dinsel olanın da yansıtılmasına karşı çıkmamışlardır. Saygı duyulması gereken tasvirin aracılık ettiği karakterin kendisidir. Bu saygınlığın oluşmasında tasvirin üstlendiği aracılık rolünün ise öneminin göz ardı edilmemesi ikonaların savunulmasına yolu açmıştır. Eski Ahit’teki yasak Yahudilere yöneliktir, aklı başındaki Hıristiyanlar yenin resmedilip neyin resmedilemeyeceğini anlayabilecek yetkinliktedir. İkonaları savunan Dımaşklı Yuhanna açıkça imgenin Tanrı’yı anlamak için kullanılabilecek bir yol olduğunu düşünmektedir. İkonfillere göre ikona açıkça işe yaradığı görülen bir aracıdır. Tasvir birkaç nesil önce putlarla ilişki kuran yeni iman edenlerin toplumsal ve bireysel alışkınlarına uygundur ve Kilise’nin amaçlarıyla da örtüşmektedir. Sıradan insanların için böyle olmasa da Kilise için ikonaların öğretici rolü her zaman daha ön plandadır. Öğretici ve dini işlevleriyle de zaten İkona imparatorluğun en önemli sanatsal miraslarından birisi olmuştur. Günümüzde de sanatseverlerin ilgisine hala mahzar olmaktadır. 


Doç. Dr. Selahattin ÖZKAN


Güncel Tarih’e destek olmak için lütfen tıklayınız




Görsel Kaynak:


15. Yüzyıldan kalma Bizans panelleri, The Metropolitan Museum of Art, New York.



Yararlanılan Kaynaklar:

Alexander P. Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford: Oxford University Press, 1991.

Liz James, A Companion to Byzantium, Oxford: Wiley-Blackwell, 2010.

Jung Hye Lee, Bizans siyasi ve sosyal tarihinde tasvir kırıcılık (ikonoklazma) hareketinin başlangıç dönemi”, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi, 2004.

Tayfun Akkaya, Ortodoks İkonaları, İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2000.

 

Gary Vıkan, "Bizans Sanatı", Çev: D. Hakyemez- Y. Salman, Sanat Dünyamız - Bizans Özel Sayısı, 2001, s. 69-70,



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder