Bir Kralın Sonu: Bir Ülkenin sonu



Günümüzde adını dahi zor hatırladığımız Yugoslavya’nın ilk kralı I. Aleksandar kendi adını verdiği ülkesinde farklı etnik grupları bir araya getirmesiyle ünlenmişti. Gerçekten de I. Aleksandar Karacorceviç önce Sırbistan’ın sonra da Slovenya ve Hırvatistan’ın tek ve ortak kralı olarak taç giydiğinde henüz ortada Yugoslavya adında bir ülke dahi yoktu. Uzunca zamandır kanla anılan Balkanlarda barışı sağlamak için sadece içeride değil dışarıda da uzlaşıyı araması gerektiğini biliyordu. Sınır sorunlarını, çıkar çatışmalarını ve ulusal egoları yenecek adımlar attı. Kısa ama etkili egemenliği sırasında düşman kazanması da kaçınılmazdı. Ölümü azılı düşmanları tarafından haince pusuya düşürülmesiyle oldu. Bu suikast tarihte filme alınan ilk suikast olarak anılacaktı. 


Balkanları yönetmek kimseye yar olmayacak bir hedefti. Asırlar boyunca Osmanlıların vatan bildiği topraklar üç beş günde talan edilince yerine Habsburgların mı Romanoların mı geleceği konuşulur olmuştu. Osmanlılara yar olmayan Balkanlar acaba kimlerce yönetilecekti? Ancak kimsenin aklına kanla sulanmış bu bereketli toprakların kendi yurttaşlarınca yönetilebileceği gelmiyordu. Rusların manevraları sayesinde Sırplar tarafından başa geçirilen I. Aleksandar Hırvatların ve Slovenlerin de gönlünü almış, yirmilerde ortaya atılan bir terimi benimseyip yeni ülkesini 1929’da Yugoslavya (Güney Slavlarının Yurdu) olarak adlandırmıştı. 


Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonuyla 1934’te kurulan Balkan Paktı’na imza atan Yugoslavya Kralı Romenlerle ve Yunanlarla yüzyıllardır süren sorunları da ardında bırakıyor, Balkanlarda barış rüzgarı estiriyordu. Anlaşmada yer almamasına rağmen Bulgar mevkidaşıyla görüşmek, aradaki buzları eritmek ve belki de hatta Balkan Paktı’na girmesini sağlayabilmek için Şubat 1934’te bir araya gelmişti. Yorucu ama bir o kadar verimli geçen bu seyahat aslında büyük bir turun parçasıydı, Kral I. Aleksandar daha birkaç ay önce İstanbul’daydı. Buradan Yunanistan’a geçmiş ve anlaşmayı hayata geçirmişti. Hemen arkasında da Bulgaristan’a gitmiş ve neredeyse bütün Balkanları trenle katetmişti. 


Yugoslavya Kralı I. Aleksandar Türkiye Ziyaretinde
Atatürk ile birlikte. 


Soğukların artık trenle yapılacak bir başka seyahate izin vermemesi ya da Marsilya’daki Sırp Mezarlığını ziyaret etmek istemesi nedeniyle Fransa’ya trenle değil gemiyle gitmeyi istemişti. Gerçekten de Belgrad’ta verdiği kısa bir molanın ardından aynı yılın Ekim ayında Dubrovnik limanına doğru hareket etmişti. Amacı buradan Marsilya’ya geçmekti. Ancak limandan daha yeni ayrılmışlardı ki Kraliçe Maria hastalanmıştı. Yola devam edemeyeceği anlaşılınca Belgrad’a dönebilmesi için Ragusa limanına uğrayıp bırakıldı. Kraliçe yine de bir şeyler hissetmiş olacaktı ki Belgrad’a dönmemiş trenle Dijon’a gidip I. Aleksandar’ı Marsilya’dan Paris’e götürecek olan trene binmeyi planlamıştı. Ancak asla bir araya gelemediler, bu kralın son yolculuğuydu.


Kral planlandığı gibi 9 Ekim 1934 günü Marsilya limanına ayak bastı. Fransızların hazırladığı krala layık bir karşılama ile selamlandı. Limandan açıkta yirmiye yakın gemiyle karşılanan Kral limanı dolduran Fransızlar tarafından neşe içinde karşılanmıştı. Ancak Kral limana ayak bastıktan sadece on dakika sonra sevinç gösterileri yerini üzüntü ve şaşkınlığa bırakmıştı. O gün orada olanlar gözlerine ve kulaklarına inanamadı. Limana inen kral halkı selamlamak üzere üstü açık bir araca alınmış, yanındaki Fransız Dış İşleri Bakanı Louis Barthou ile ilerlemeye başlamıştı. Tam o anda iki el ateş edildi. Kalabalığı kontrol altında tutan polislerden birisi yere düştü, sonra da üstü açık arabanın yanında biten kişi altı el mermiyi kralın üzerine boca etmişti. Kral ve ona eşlik eden Fransız Dış İşleri Bakanı kanlar içindeydi. 


Suikasta ait ilk fotoğraflar.


Suikastin sorumlusunu önce Kralın arabasını süren şoför durdurmaya çalıştı, başaramadı. Sonra arabaya eşlik eden atlılardan kılıç darbeleri ve kalabalığı engelleyen polisler koştu ama sonuç değişmedi. Suikast hedefine çoktan ulaşmıştı. Suikastçı silahını hemen bırakmamış onlarca kişinin yaralanmasına yol açmıştı. Kral yaka paça yakınlardaki belediye binasına götürüldü, son nefesini burada verecekti. Suikastçı galayana gelen halk tarafından orada linç edildi. Üzerinde Petrus Kalemen üzerine düzenlenmiş bir Çekoslovak pasaportu bulunmuştu. Asıl adının Vlado Chernozemski olduğu anlaşılmıştı. Vücudundaki dövmelerden Makedonyalı bir ihtilalci olduğu anlaşılıyordu. Bu gruplar Bulgar yanlısıydı ve Yugoslavya’dan kopmayı amaçlıyorlardı. Kraliçe kocası Kral I. Aleksandar’ın öldüğünü birkaç saat sonra Fransızlara ait soğuk bir tren vagonunda öğrendi, yönünü değiştirip hızla Marsilya’ya doğru yola koyuldu. 



Suikasta ait haber görüntüleri.


Suikast bütün dünyada üzüntüye yol açmıştı. Başta Fransa olmak üzere tüm dünyadan devlet başkanları taziyelerini paylaşmışlardı. Kralın ölümünden bir gün sonra Fransız sanatçı Francois Carly naaşın ölüm maskesini çıkarmıştır. Bu hazin maske, kralı ve suikastin acı hatıra Fransız kentlerinde hala korunmaktadır. Kırk altı yaşında hain bir pusu ile öldürülen Kral I. Aleksandar’ın tahtına henüz on bir yaşındaki oğlu II. Peter geçti. Ancak oğlu sadece on yıl kadar iktidarda kalabilmiş, hanedanı ve babasının kurduğu ülkesi elinde alınmıştı. II. Peter babasının ölüm haberini aldığında Paris’teydi, kral ilan edilmiş ve hızla babasının cenazesinin başına Marsilya’ya getirilmişti. On gün sonra suikasta uğrayan bu barışsever hükümdar Belgrad’da tüm dünyadan sayısız hükümdarın gözleri önünde defnedilecekti. Türkiye’den görevlendirilen bir general ve özel bir askeri heyet kral için düzenlenen kortejde yer almışlardı. 


Suikastı Hırvatların bağımsızlığını hedefleyen Ustava Örgütü üstlenmişti. Amaçları Bulgar  yanlısı Makedonyalı bir ihtilalciyi kullanarak Balkanları karıştırmaktı. Ante Paveliç önderliğindeki bu ayrılıkçı grup Yugoslavya’dan sürülmüştü. Kral I. Aleksandar’a olan nefretleri bu yüzdendi. Suikastten sonra Fransa’da yapılan tahkikatlarda beşi Yugoslavya kökenli bir tanesi Çekoslovak toplam altı kişi yakalanmıştı. Yugoslav yetkililer suikastin arkasında o günlerde Kral I. Aleksandar’a diş bileyen Mussolini ve İtalyan Faşistleri olduğunun ileri sürsede bu asla ispatlanamadı. Genç yaşta ardında bıraktığı Kraliçesi İngiltere’ye taşındı. Kral I. Aleksandar’ın isteği üzerine II. Peter’ın hamisi Prens Paul oldu. Prens yaklaşan İkinci Dünya Savaşı’nda Yugoslavya’nın Almanlarla işbirliği içinde olmasını istiyordu, ancak genç kral II. Peter onu azlederek ülkesinin yönünü dönüştürmek istediyse de başaramadı. Nazilerden kaçan genç kral İngiltere’de annesinin yanına kaçtı ve bir daha tahta oturamadı. Yugoslava Kralı I. Aleksandar’ın ardında bıraktığı dünya artık onun ideallerinden çok uzaktaydı. 


Doç. Dr. Selahattin Özkan






Yararlanılan Kaynaklar:

  1. R. W. Seton-Watson, King Alexander's Assassination: Its Background and Effects, International Affairs, 14: 1, 1935, s. 20-47.
  2. Balkanicus dergisinde yayınlanan “Alexander I of Yugoslavia: King, Soldier, and Statesman” başlıklı imzasız yazı, 1934, 97: 4, s. 219-222.
  3. Richard Cavendish, The events of October 9th, 1934, History Today, 60:10, 2010.
  4. Dr Jovana Milovanović, How France Remember The Yugoslav King Alexander I Karadjordjević, 2014. https://muzej-jugoslavije.org/en/kako-se-francuska-secala-jugoslovenskog-kralja-aleksandra-i-karadjordjevica/
  5. https://collection.onf.ca/film/mysteres_darchives_1934_assassinat_du_roi
  6. https://rarehistoricalphotos.com/assassination-king-alexander-1934/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder