12 Ekim 1492: Büyük Bir Yanlışlık Olarak Amerika'nın Keşfedilmesi(!) ve Sömürü Düzeninin Başlangıcı


Doğu pazarlarına ulaşma amacıyla 1492 yılında yaptığı bilinçsiz keşif sayesinde dünya tarihini baştan sona değiştiren Christopher Colombus 12 Ekim 1492 günü bugün Bahamalar olarak adlandırılan adalara çıktığında tek amacı dceünyayı sömüren güçlere Türklerin Konstantiniyeyi fethetmesi nedeniyle kontrolden çıkan baharat yoluna bir alternatif yaratmaktı. Ancak ne kendisi ölene kadar farkına varamamıştı neden olduğu yanlışlığın sömürge döneminin başlangıcı olacağından ne de hiç kimse. Bu büyük bilinçsiz keşfin hemen ardından kendisinin yolunu takip eden gözünü hırs bürümüş batılı maceraperestler kan ve gözyaşıyla dolu bir tarihe imza atmak üzere yeni dünyaya yöneleceklerdi.

Colombus daha dünyanın ulus ve kimlik tartışmalarıyla tanışmasından önce tekstil işleriyle meşgul küçük bir burjuvanın iki oğlundan ilki olarak Genova'da doğmuştu. Günümüzün bir çok tarihçisi Colombus'un Cenevizli değil de bir Katalan, İspanyol ya da Portekizli olduğunu ispatlamaya çalışsa da yaşadığı çağda Colombus için bunların hiç birisinin bir anlamı yoktu. Katoliklik ve Latince kimliğin tanımlanmasında yeterliydi. Zaten kendisinin Cenevizli olduğu bilgisini doğuracak ilk denizcilik deneyimlerini Cenevizli gemilerde kazanmadan önce çocukluk ve gençlik yıllarını babasını kendisine sağladığı ekonomik özgürlüğün ve refahın doyumsuz kullanımıyla harcamış, tam anlamıyla bir muallim olmasa da her küçük burjuva gibi coğrafya, matematik ve İncil temelli eğitimini tamamlamıştı. 

Bilinen dünyanın değişmeye başladığı bir zamanda yaşıyordu Colombus, kadim Hristiyan toprakları kafir Osmanlılarca istila ediliyor, büyün Asya Cengiz denen bir barbarın altında kırılıyor ve hastalıkları, değişik değişik dilleri ve pek alışık olunmayan adetleriyle doğulu Hristiyan göçmenler Avrupa demografisini değiştiriyordu. Avrupa'daki refahın ve rahatın temel kaynağı olan ticaret yolları üzerindeki hakimiyet kafir Müslümanlara geçtikçe ticaret geriliyordu. Yeni yollar bulunmalı, Hindistan'a giden yol yani baharata ve altına ulaşmanın kontrolü kafirlerden kurtarılmalıydı.

Colombus bugünlerin geleceğini bilir gibi dünyanın yarısına sahip olan Portekiz kralının hamiliği için kulis yapmaya başlamıştı bile. Portekiz kralının ardından Fransız ve İngiliz maiyetlerinin de kendi yolculuğunu karşılamayacağını öğrenince bir anda kendisini İspanyol kralının karşısında bulur. Aragon Hanedanlığından II. Ferdinand ile Kastil Kraliçesi I. Isabella'nın hamiliğini kazanır kazanmaz 1 Mayıs 1486'da seyahat iznini alır. 

Her ne kadar izni almış olsa da şimdi de beş yıla yakın boyunca kraliyet maiyetindeki bilim insanlarıyla pazarlıklara koyulacaktı. En büyük sorun ise Colombus'un aritocu bir yaklaşım ile asyaya giden yolu çok kısa olarak öngörmesiydi. Kraliyet bilim insanları ise "daha doğrusu katolik incil araştırmacıları demek daha doğru olacaktır, zira bu insanların görevi bilimin incile aykırı olmamasını sağlamaktı" dünyanın düz olması nedeniyle bu kadar sürede asyaya ulaşılamayacağı ve eninde sonunda aşağıya düşüleceği hesap ediliyordu. Her nasılsa yapacağı yolculuğun yaratıcının buyruğu ve incil ile ayrışmadığını kanıtlaması sonucunda katolik kraliyetin ispanyol maiyetinden yolculuk giderlerini karşılamayı başarmıştır. 

Aynı yıl İber yarımadasındaki son Müslüman direnişi de kırılmış ve Katoliklerin dünya vizyonları genişlemişti. İtalyan yatırımcılarının da yolculuğa mali yatırım yapmaları da yolculuğun daha rahat yapılmasını sağlayacaktı. 3 Ağustos 1492'de Palos de la Frontera limanından Galyalı takma adıyla Santa Marya gemisi ve iki küçük yoldaşı Pinta ve Nina ile yola çıkmıştı. Bu yolculuk sonunda Colombus yıllarca finansmanı için uğraştığı şeyin dünya tarihine nasıl bir etkisini olduğunu belki de hiç anlayamayacaktı.

Tam on hafta boyunca Atlas okyanusunda süren yolculuğun sonunda kara görünmüş, Colombus ve adamları Hindistan'a ulaştıkları yanılgısıyla daha sonradan Bahamalar olarak adlandırılacak olan adaya adım atmışlardı. İlk karşılaştıkları yerlilere yanlışlıkla keşfettikleri yerin "Amerika" olduğundan habersizce Hindistan'da oldukları varsayımıyla Hintliler olarak adlandırmışlardı. Bugün bu yanlışlık batı dillerinde sürdürülmeye devam ediyor ve Amerikan yerlileri "indians" olarak anılmaya devam ediyor.

Colombus ilk seferinde içinde Küba'nın da bulunduğu bir çok adaya ilk ayan basan Avrupalı olarak tarihe geçmişti. Daha sonra binlerce ölümün yaşanacağı, tarihin bambaşka bir noktaya taşınacağı sömürgelerin başlayacağı Yeni Dünya'nın keşfi Colombus'un ilk seferi ile yanlışlıkla da olsa başlamış oluyordu. İlk seferinde göstermiş olduğu başarıyla daha büyük bir ekip ve "Yedi Denizin Amirali" ve "Hindistan Prensi" gibi resmi unvanlarıyla geri döneceği Yeni Dünya artık hiç bir zaman eskisi gibi olmayacaktı.

Ancak Colombus'un kendisini daha ikinci seferinde gerçekleştirdiği büyük keşfe rağmen yenik ve aşağılanmış olarak kendisini hissetmekteydi. Bedensel ve zihinsel olarak yeni dünyaya ve uzun yolculuklara çok da uygun olmadığı anlaşılmaktaydı. Karayiplerdeki İspanyol dominyonlarıyla ters düşerek hapsedildi.İspanyol kralın ricasıyla salıverilmeden önce altı haftasını kardeşi ve adamlarıyla birlikte Karayiplerde bir zindanda geçirmişti bile. Öldüğünde dahi hala keşfettiği adaların Hindistan'a yakın asya açıklarında bir takım yerler olduğuna inanıyordu. Eklem iltihabının tetiklediği bir kalp rahatsızlığından elli altı yaşında dünyanın değişmesine bilinçsizse katkı sağladığı hayatı bir anda bittiğinde takvimler 20 Mayıs 1506'yı gösteriyordu.

Naaşı İspnaya'dan alınıp bir koloni devleti olduğu zamanlarda Küba'ya alınmış, devrim sonrası ise tekrar İspanya'ya taşınmıştır. Daha sonra ise naaş tekrar Güney Amerika'daki küçük bir ada kenti olan San Domingo'daki bir deniz fenerine nakledilmiştir. Her ne kadar kendisinden sonra Amerika'ya isim babası olacak kişinin yolunu açmış olmasına rağmen Amerigo Vespucci'den çok önce Amerika'ya batılılar "Kolombiya" olarak nitelemeye başlamışlardı. Ölümünün üzerinden geçen onca zamana rağmen Colombus'un efsunlu gücü hala esmeye devam etmektedir. 

Doğal olarak Colombus'un kendi hikayesinden çok akılları kurcalayan esas soru keşif süreci ve onun meydana geliş yörüngesi olmuştur. Batılıların keşfin ardından giriştikleri sömürgeleştirme sürecinde bütün dünyadan gizledikleri Amerikalı yerli halklarının gelişmiş medeniyetlerinin gizemli hikayeleri ve sonuçları hala tartışmalıdır. Coğrafi keşiflerin sanayi devrimine etkileri bir yana dünya tarihine olan etkileri üzerine tartışmalar güncelliğini korumaktadır. Colombus'un bilinçsiz başarısı bir anda batılıların yenilik ve özgürlük arayışlarına zemin ve kaynak oluşturacak bir şeyin ayırdına varmalarını sağlamıştır.

Yeni Dünya, veya Kolombiya, veya Amerika; hem yeni deneysel yaşam stillerine siyasi yapılanmalara ve kültürel devrimlere zemin oluşturabilecek uçsuz bucaksız "sahipsiz" topraklara sahipti hem de bu yeni deneysel ve devrimsel yapılanmaların mali olarak ayakta kalmasını sağlayacak doğal kaynaklara haizdi. İlk yerleşimlerden bu yanan Amerika'nın batılılar için ifade ettiği yeni dünya aslında budur. Hem Avrupa'daki kadim yönetimlerden ve ticari ilişkilerden uzak hem de o büyük güçlerin hegemonyasından bağımsız. İşte bu coğrafi ve iktisadi bağımsızlık Amerika'yı devrimciler, deneyciler ve maceraperestler için ideal bir kıta yapmıştır.

Tabi bu noktada tarihi süreçte adı geçen devrimcilerin, deneycilerin ve maceraperestlerin düştüğü yanılgılardan, yaptıkları ölümcül hatalardan ve insanlığın yüzünü kızartıcı suçlardan bahsetmemek bilimselliğe ters düşecektir. Avrupalıların Amerika'nın yerli halkları için ölüm, açlık ve korkudan başka bir anlamı olamamıştır. Colombus'un bilinçsiz başarısının ardından yeni dünyaya akın eden batılılar eski kıtadan getirdikleri hastalıkları, silahları ve ölümleri acımasızca Amerikalar üzerinde tatbik etmeleri insanlık dışıdır. Batılılar bir yandan Amerikalı yerli halkları kıyımdan geçirirken bir yandan Afrika'dan sürükleyip geldikleri insanları insafsızca köleleştirmeye ve sömürmeye devam ettiler. 

Amerika'daki büyük yerleşimlerin temelini atmak, altyapı faaliyetlerini gerçekleştirmek ve var olduklarına inandıkları büyük zenginlikleri ortaya çıkarmak için Afrikalı köleleri kullanmışlardır. Gemiler dolu Afrikalıyı balık istifi gemilerle insanlık dışı yöntemlerle çalıştırmak için Amerika'ya taşımış, onları aşağılamış, sömürmüş ve katletmiştir. Yeni dünyanın ifade ettiği bir çok yenilikçi ve gelişmeye dayanan anlamlara rağmen tarihinde yatan kan ve gözyaşı itibarının zedelenmesine neden olmuştur. Colombus'un yeni kıtayı keşfederken amacının uzaktan yakından olmadığı bu gelişmelerde payı olduğunu düşünmemekle birlikte Colombus'un açtığı yoldan ilerleyen batılıların ona minnet duymaları dikkat çekicidir.

Batılı sömürgecilerin Amerika'da gösterdiği vahşi yayılmacılığın sonuçları ölümcül olmuş, bir çok kavim ortadan kalkmış dilleri, kültürleri ve dinleri kaybolmuştur. Buna rağmen Amerikalı yerli halkların kadim kültürleri muazzam bir birikimin varlığına işaret etmektedir. Batılıların yeni olarak adlandırdıkları bu dünya üzerinde de insanlar yetişmiş, gelişmiş ve belirli bir soysal ekonomik kültürel birikim göstermişlerdir. Bu noktada akıllara gelen bir diğer soruda neden Avrupalılar Amerikayı keşfetmiştir de Amerikalılar Avrupa'yı keşfetmemiştir? Bu sorunun tek bir cevabı yok kuşkusuz, Colombus'un ilk keşfi gerçekleştiğinde Avrupalıların ne gemileri ne de denizcilik becerileri okyanusların aşılmasına yetebilecek kudretteydi. Colombus'un keşfi bir noktada bu yüzden  de biraz bilinçsizdi. 

Colombus'un şansı yaver gitmiş, yetersiz donanım ve birikime rağmen yeni dünyayı keşfetmişti. Öyle ki keşfinin bilincinde dahi değildi. Bilinçsiz ve bilgisiz olarak Hindistan hedefiyle çıktığı yolda Amerika'ya denk gelmesi önlenemez bir sömürge devrinin başlamasına neden olmuştur. İki kıta arasındaki ilk adımın Colombus tarafından atılması ise Avrupalıların şansı Amerikalıların şansızlığı olarak tarihe not düşülebilir. Çünkü bu adım atıldığında tersi istikamette bir adımın gerçekleşmesi ise asla mümkün olamazdı. Olmayacaktı da zaten .Zira Colombus'un lanetli yolculuğundan geriye yüz kızartıcı bir miras ve insanı kendisinden tiksindirecek bir tarihten başka zihinlerdeki bir iki sözden başka ne kaldı ki:

 - Güneşin ışınları takip ederek yola çıktığımızda, Eski Dünya'yı arkamızda bırakmış oluyorduk.

Dr. Selahattin ÖZKAN



2 yorum: