Baron Münchhaussen'in İnanılmaz Maceraları Üzerine


Batılı emperyalistlerin dünyanın dört bir yanından anavatanlarına taşıdıkları ganimetlerle şişen ekonomik refah, o güne değin hayal bile edilemeyen doğal zorlukların yeni teknolojilerle aşılabilmesi ve coğrafi keşiflerin ve küresel iktidar mücadelelerin doğurduğu toplumsal etkileşimler Avrupalı halkların dünya algılarını oldukça genişletmiştir. Artan refah ve gelişen teknolojilerle yükselen yaşam standartları insanların küçük yaşamlarından zevk alma taleplerinin artmasına neden olmuştur. Dünyanın dört bir yanından Avrupalıların nefislerini köreltmek için türlü araçlar ithal edilmiştir.

Henüz insanlık başındaki soylu sınıfların kana bağlı zorbalıklarından kurtulamamış, büyük devrimler insanlık tarihindeki onurlu yerlerini kazanamamış iken insanlığın sadece günü birlik heyecanların, gelip geçici heveslerin peşinde yitirildiği, körü körüne batıl inançların en ufak farklılığa dahi tahammül edemediği zamanlarda küçük aristokratların sıra dışı maceraları “tarih” sanılıp sahiplenilirdi. İşte soy bağı ile toplumların başında egemenliklerini devam ettiren imparatorların, kralların, tiranların ve çarların bireysel ve ulusal tanımlamalardan çok öte bir anlam ifade ettiği böyle bir dünyada doğan, yaşayan ve ölen Hieronymus Karl Friedrich Münchhausen’in maceraları ortak tarihimizin küçük bir parçası olarak anılmalıdır.


İngiliz, Fransız, Rus veya Osmanlı hanedanlarının aksine Alman ve İtalyan prensliklerinin, baronlarının ve kontlarının görece baskıdan uzak, toleranslı ve hoşgörülü ortamında ailesinden kalan devasa mülklerin, bitmek tükenmek bitmeyen ganimetlerin ve ezilesi köylülerin arasında lüksün, zenginliğin ve refahın ortasında 11 mayıs 1720 yılında doğan bu asilzade, ününü o zaman için tam bir bilinmeyen olan doğu topraklarındaki gizemli Türk hükümdarlarıyla kurduğu ilişkiler ile ünlenmişti. Sekiz kardeşine bakmaya çalışan dul annesinin ilgisinden ve sevgisinden yeteri kadar beslenemeyen Baron’un olağanüstü hayal dünyasının ve inanılmaz nüktedan anlatımının ardında acılı bir çocukluk dönemi yatmaktadır. Baron soylu babası gibi bir başka soylu dükün hizmetinde çalışmış, ağır hiyerarşik sınıfın yavan dişlileri arasında törpülenmiştir.

Herhangi bir zorunluluğu olmamasına rağmen, evindeki davetler, kokteyller ve bol köpüklü bavyara biraları ile dolu lüks yaşamını bırakıp Rus ordusuna katılması kendisinin aykırı bir çocuk olduğunu gösterir. Çarlık Rusyasında komutanlık yapan dükünün yanında Türk imparatoruna giriştiği amansız kavgada birçok kültürden insanla tanışma, o kültürlerden edindiği kulaktan dolma efsaneleri de anavatanına taşıma gibi şansa sahip olmuştur. Özellikle Türklerin, Tatarların ve türlü türlü kavimlerin birbiriyle kaynaştığı, tanıştığı ve savaştığı böyle ortamlarda bulunan “batılı bir gözlemci” olarak Baron anılar biriktirmiştir. Bu yıllarda Rus Çariçesinin vaftiz babasının yaşlı kızıyla evlenmek için uzun süre bekledikten sonra çaresizce iki başarısız evlilik gerçekleştirmiştir.


Yanında barındığı dükün Rus zindanlarında çürümesine rağmen çavuşluğa ve onbaşılığa yükselmiş bir Alman soylusu olan Baron Münchhausen emekliliğinden sonra anavatanına geri dönmüş ve anılarını paylaşmaya başlamıştır. Huysuz ve mızmız bir ihtiyar olarak anlattığı hikayelerin batıda çok az bilinen doğunun sözde gerçekleriyle uyuşması, anlatımındaki ciddi ve iddialı tavra rağmen anlattıklarının akıl sınırlarını zorlaması dinleyenlerini hem güldürmeye hem de hayrete düşürmeye yetmiştir. 22 Temmuz 1754’te Rus ordusundan ayrılıp emekliliğe geçtiğinde zihnin çeşitli öyküler ve dinleyenleri şaşkına çevirecek maceralar ile dolup taşıyordu.

1797 yılında başından iki evlilik ve çokça savaş geçmiş çocuksuz bir ihtiyar olarak gözlerini hayata yumduğunda henüz günümüzdeki kadar tanınmış değildi. Anlattığı tatlı öyküler, gizemli hikayeler ve oryantalist tasvirlerin Alman almanaklarında 1781 ile 1783 tarihleri arasında Baron’un kendisi tarafından imzasız olarak yayınlanmış ve büyük bir ilgi çekmiştir.

Baron’un maceraları 1785 tarihinde ilk kez İngilizce’de Rudolf Erich Raspe tarafından derlenmiş ve kitaplaştırılarak yayınlanmıştır. Bir Alman hakkında yazılan bu eserin tekrar Almanca’ya çevrilmesi 1786 yılında Gottfried August Burger tarafından gerçekleştirilmiştir. Bugün eserin yüzden fazla dilde ve binlerce edisyonda çevrildiği ve dünya dillerine kazandırıldığı tahmin edilmektedir. Stendhal gibi büyük yazarların dahi bu öykülere kayıtsız kalamadığı, büyük bir şevkle türevlerini kaleme aldığı düşünülmektedir. Yıllar içinde Baron’a atfedilen onlarca öykü kaleme alınmıştır.


İngilizce’de en eski baskısının “Baron Munchhausen’s Narrative of his Marvellous Travels and Campaigns in Russia” olarak yayınlandığı hikayelerinin ne kadarının gerçekten Baron’un başından geçtiği ne kadarının ise uydurma/yakıştırma olduğu tam olarak bilinememektedir. Ancak bilinen bir gerçek Baron’un gerçekten de bu tür maceralar yaşayabilecek nüktedanlıkta olduğudur. Baron’un maceraları yetişkin ve çocuklara yönelik olarak çeşitlendirilmiştir. Kitaplara sığmamış filmleştirilmiştir. Hem de 1911 gibi sinemanın emeklediği çok erken bir dönemde bile.


Kitaplarda, filmlerde ve çizgilerde yaşayan Baron'un maceralarında gözlemlenebilecek onlarca anekdot, toplumların, halkların ve coğrafyaların tarihine ve ortak kültürüne dair onlarca söylence ve kültürlerin birbirlerini lehine ve aleyhine onlarca hatıra bulunabilir ki bunları günümüzün hiç bir ciddi tarih kitabında veya bilimsel çalışmasında rastlamak mümkün değildir. Burada tabi ki günümüz bilim insanlarının çalışmalarını yetersiz bulmuyorum ancak o günlerde birebir tanıklıklar sonucu elde edilmiş, halkların ortak hafızasında derlenmiş ve düzenlenmiş bu öykülerin içerdiği tarihsel bilginin değerini yüceltmektir niyetim.

Biz Türklerin göç ettiğimiz Asya'nın büyük düzlüklerinde yaşadığımız o kadim zamanlardan Anadolu'nun bin çiçekli bahçelerinde harmanladığımız, zenginleştirdiğimiz Nasrettin Hoca'nın Fıkraları gibi yazının soğuk dilinden ziyade anlatıcıların sıcak anlatımını ve komedinin yürekleri eriten naifliğini yansıtan böyle halk söylencelerinin değeri paha biçilemezdir. Böyle eserlerin toplumsal belleğimizdeki yerini hiçbir zaman kaybetmemesi için gereken özeni göstermeli ve gelecek kuşaklara aktarılması için dikkat etmeliyiz diye düşünüyorum.

Kitaplara, filmlere ve halk ozanlarının söylencelerine geçecek kadar etkin birçok macerayı yaşamış ve bugünlere aktarmış olan Baron Munchhausen’in dediği gibi Hieronymus bir zamanlar gerçekten önemli birisiydi…

Baron Munchhausen: - "...I am the one who used to be once..."


Doç. Dr. Selahattin ÖZKAN








---------------------------------------

Mutlaka Okuyunuz/İzleyiniz:

http://www.gutenberg.org/files/3154/3154-h/3154-h.htm

http://www.imdb.com/title/tt0096764/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder