Dünya
tarihinde spor oyunlarının birleştirici özelliği üzerinde düşünmeyen düşünür,
yazmayan yazar yok gibidir. Neredeyse bütün görüşlerden çeşitli insanlar,
sporun bireyleri disipline edici ve toplumları eşgüdümleyen etkisini olumlar.
Siyasi tarih açısından ne yazık ki sporun insan ve toplum sağlığına etkileri
bazı gözü dönmüş diktatörler tarafından manipüle edilebilmiştir. Franco İtalyası
yada Nazi Almanyası örneklerinde olduğu gibi. Eski Yunan kültürünün modern
medya düzenine armağanı olan Olimpiyatlar ise başladığı günden bu yanan toplum
tarihçilerini ilgilendirmeyi sürdürmüştür. Hitler Almanyasında yaşanan “Olimpik
Rezalet” ve tarihin/talihin tokat gibi
cevabı dışında Olimpiyatların olağan bir seyir sürdüğü sürülebilir.
Ancak
yine de Sovyetlerin yıkılmasına yakın tarihlerde yaşanan gelişmelerin
Olimpiyatların tarihine ayrı bir parantez açtığını da söylemek gerekmektedir.
Hoş siyasetin spora yada diğer kültürel kurumların her hangi birine müdahale
edip de çirkinleştirmediği bir olay vaki değildir. Siyaset kirli yüzünü ne
zaman kültüre, edebiyata, sinemaya yada spora yaklaştırsa orada çirkin kokular
duyulmaya başlamıştır. Siyasetin beşeri alanlarla olan çıkara dayalı ilişkisi
hem bu alanların hem de insanlığın aleyhine sonuçlar yaratmıştır. Liderler,
siyaseti ve onun aracılığı ile sosyal ve kültürel alanları kendi çıkarları için
kullanmaktan hiç çekinmemiştir. Bu nedenle bu ilginç parantezin hatırlanması
önem arz etmektedir.
Soğuk
Savaşın sonlarına yaklaşıldığı günlerdir. Sovyetlerin desteklediği komünist
milisleriyle Batılıların desteklediği mücahitlerin çarpışması Afgan
düzlüklerinde sürmektedir. ABD’nin Ortadoğu’da yeşil kuşak ilhamı
güçlenmektedir. Hoş, yıllar sonra bu İslamcıların silahlandırılması politikası
ABD’nin ve dünyanın başına çok işler açacaktır ama Sovyetlerle yaşanan soğuk
savaş öyle gerilimlidir ki ABD ve batılı müttefiklerinin ilerisini düşünmeye
kudretleri yetmemektedir. Ne yazık ki ABD’nin Afgan mücahitlerini
desteklemesinin sonucunda Afgan komünistleri geri çekilmeye başlar. Sovyet
güçleri durumun vahametiyle Afganistan’a askeri bir operasyon düzenlemeye karar
verirler. 1979 yılında Kızıl Ordu Afganistan’ı işgal eder. Elbette ki bu
işgalin batı tarafından hoş karşılanmayacağı açıktır. Ancak ABD’n,n bu olayı
sporun evrensel yapıcılığına da bulaştıracağını kimse tahmin etmiyordu.
1980
yılında Moskova’da yapılacak olan Olimpiyatların düzenlenme tarihi yıllar
öncesinden belirlenmiştir. Sovyet hükümeti bu uluslararası organizasyonun
layıkıyla tamamlanması için ellerinden geleni yapmışlardır. Gelenekselleştiği
üzere oyunlar için ihtiyaç duyulan birçok spor mekanı ya yeniden yapılmış yada
var olanlar güçlendirilmişti. Afgan işgalinin yeniden gerdiği Soğuk Savaş’ın
öteki tarafı olan ABD başkanı Jimmy Carter ülkesinin Olimpiyatlara
katılmayacağını açıklamasına dek her şey yolunda gibiydi. Gerçi bugünkü birçok
yorumcu tarafından Sovyetlerin dağılması sürecinde sıkça dile getirilen
ekonomik darboğazın ve bütçe tartışmalarının içinde; yapılan bu olimpiyat
yatırımlarının da etkisi olduğu hep söylenecektir.
ABD’nin
bu restinin sadece kendisiyle sınırlı kalmayacağı da tahmin edilebilir. ABD’nin
1980 Moskova Olimpiyatlarına katılmayacağını ilan etmesinden hemen sonra başta
Batı Avrupa ülkeleri olmak üzere bütün müttefik ülkeleri sırayla oyunlara
katılmayacaklarını ilan etmeye başlar. Olimpiyatlar tehlikeye düşmektedir.
Sovyetler ise ABD ve Batı’nın bu tepkisini umursamaz gibidir. Sonuçta 24
ülkenin neredeyse yarısı oyunlara katılmaz. İtalya, Fransa ve İngiltere gibi
ülkeler ise kendi bayraklarını kullanmadan, olimpiyatlarının beş halkalı bayrağı
altında oyunlara katılırlar. Batılı tarihçilerin ikinci dünya savaşı olarak
adlandırdıkları emperyalist paylaşım savaşlarının ikinci perdesi sırasında
Üçüncü Reich’ın iğrenç bir gövde gösterisine dönüştürdüğü 1936 Berlin
Olimpiyatlarından bu yana dünya ilk kez sporun politika nedeniyle
gölgelenmesine şahit oluyordu.
Neyse
ki 1980 Moskova olimpiyatları olaysız olarak atlatılır. Ancak ABD güdümlü batılı
kapitalist ülkelerinin de onu izlemesiyle Olimpiyatların multikültürel niteliği
gölgelenir. Törenlerde sıklıkla Sovyet marşlarının çalması, rekabetin azlığı ve
en başta en az Sovyetler kadar spora desteği ile bilinen ABD’nin oyunlardaki
yokluğu sönük bir Olimpiyat haftasının geçmesine sebep olmuştur. Öyle ki
oyunlarda dağıtılan Altın Madalyalarını yarısı Sovyetler ile Doğu Almanya
arasında paylaşılmıştır. Madalya sıralamasında ilk dört ülke; Sovyetler, Doğu
Almanya, Bulgaristan ve Küba’dır. Hiç şüphesiz komünist sporcuların da bu rekabetsiz
ortamdan muzdarip olduğu açıktır.
1980
Oyunların hemen ardından dünya kamuoyu yaşanacak bir sonraki olimpiyatlardaki
durumu merak etmektedir. Zira 1984 Olimpiyatları da bu kez ABD’nin Los Angeles
kentindedir. Beklendiği gibi olur ve bu kez de Sovyetler ve doğu bloku ülkeleri
olimpiyatları boykot ederler. Bir önceki oyunlarda neredeyse madalyalarının
yarısını toplayan Sovyetler ve Doğu Almanya bu kez 1984 Los Angeles
Olimpiyatlarında yer almamıştır. ABD’de yaşanan sönüklük daha vahimdir.
Oyunların televizyon yayınları heyecandan uzaktır. Medya rekabetin olmamasından
şikâyetçidir. İçe dönük yerel bir spor organizasyonundan daha fazla ilgili
toplanamamıştır.
Bu
iki oyunda yaşanan boykotların ilginç notlarına gelirsek; 1984 yılında Los
Angeles’ta düzenlenen oyunların en ilginç yanı doğu bloğu ülkelerinden olup da
boykota katılmayan tek ülke olan Romanya’nın madalya sıralamasında ABD’nin
hemen ardından gelip bir çok batılı (yada daha açık bir değişle kapitalist) ülkeyi
geçmiş olmasıdır. Komünist bir rejimle yönetilmesine rağmen her zaman
Sovyetlerden çok batılılarla olan ilişkisine daha çok önem veren Çin ise 1980
Moskova Olimpiyatlarına katılmayıp 1984 Los Angeles Olimpiyatlarına
katılmıştır. Ülkemiz Türkiye bekleneceği gibi Moskova’yı boykot etmiş ve
katılmamıştır. 1984’deki Los Angeles Olimpiyatlarına 47 kişilik bir ekiple
katılan ülkemiz ne yazık ki hiçbir madalya da kazanamamıştır.
Üst
üste iki olimpiyatta yaşanan bu boykotlar, dünya kamuoyunda bundan sonra sporun
uluslararası konumunun geleceğine kuşkuyla yaklaşılmasına neden olmuştur. Bir
sonraki olimpiyatlar konusunda herkes büyük bir kuşku duymaktadır. Düşen
sponsorluk gelirlerinin telafi etmek, televizyon yayınlarına ilgiyi artırmak ve
olimpiyatlara sahip olduğu eski ruhu kazandırmak gerekmektedir. Bu noktada ABD’li
medya yatırımcısı Ted Turner ortaya çıkacaktır. Turner, Olimpiyatlar yerine her
iki küresel kutbun da katılacağı yeni bir spor organizasyonu fikrini bulur. Soğuk Savaş’ın uluslararası politik arenayı
şekillendirdiği bu günlerde Olimpiyatları kurtarmak Ted Turner’e kalmıştır. Tek
başına bir adam, ABD’nin ve SSCB’nin düştüğü bu amansız rekabeti spor
arenasından uzak tutmak istemektedir. Yeni organizasyonun adın Turner’in ruh
haliyle çelişmektedir; İyiniyet.
“İyiniyet
Oyunları” tamamıyla Soğuk Savaş’ın karşı karşıya getirdiği iki küresel kutbun Olimpik
ruhunu da lekelememeleri amacıyla ortaya çıkmıştır. Hoş zaten oyunlar da
karşılıklı olarak her iki ülkede de gerçekleştirdikten sonra, e pek tabi
Sovyetlerin de yıkılmasıyla, misyonunu tamamlamış ve giderek uluslararası
değerini yitirmiştir. Turner’in fikrinin altında yatan nedenlerin başında
elbette ki olimpiyatların yayıncılık alanındaki ekonomik değeri yatıyor
olabilir ama yine de koca dünya sadece bir adamın organizasyonunda yapılacak
spor müsabakalarında iki süper gücün olimpik rekabetine tanık olacaktı. Ted
Turner’ın küçük fikri olimpiyatların tarihinde büyük bir parantez olarak yerini
alacaktır. 5 – 20 Temmuz 1986 tarihleri arasında ilk “İyiniyet Oyunları” Moskova'da
batılı ülkelerin de katılımıyla yapılır.
Moskova’da
yapılan bu ilk “İyiniyet Oyunları”nda Sovyetler toplamda 241 madalya ile
birinciliği kucaklamıştır. Sıralamada hemen ardından gelen ABD ise toplamda 142
madalya ile ikinci olabilmiştir. ABD ile Sovyetlerin olimpik rekabetinin
ilkinde ibre Sovyetleri göstermektedir. Oyunlar süresince ABD ve Sovyetler on
yıllık bir aradan sonra bir kez daha büyük bir spor organizasyonda karşı
karşıya gelmiştir. Her iki süper güç de kendi ülkelerinde spor yatırımlarına
büyük önem vermekteydi. İki rejimin kendisini meşrulaştırma çabalarının bir
başka cephesi olarak sportif üstünlük hep masadaydı. Kapitalizm ile Sosyalizmin
insanlık için yararının tartışıldığı böylesi zamanlarda rekabet ekonomiden askeriyeye,
kültürel gelişmişlikten uzay teknolojisine, kentsel görsellikten sportif
üstünlüğe kadar çeşitlilik gösteriyordu.
“İyiniyet
Oyunları”nın mimarı olan Ted Turner ise bu rekabetin sahada görülebilir
kılmanın en büyük kazananıydı. Olimpik oyunlar iki süper gücün de karşı karşıya
gelmesi nedeniyle tekrar ilgi odağı olmuştu. Uluslararası gündem hangi kutbun
sporda daha başarılı olacağını anlamak için oyunlara kitlenmişti. Medyada
oyunlar dışında mevzu kendisine yer bulamıyordu. ABD’de ise Turner’ın sahibi
olduğu ve yenileyip ulusal dolanıma soktuğu yeni tv kanalı TBS “İyiniyet
Oyunları”nı yayınlıyor ve reytingleri altüst ediyordu. Turner açıkgözlülüğünün
meyvelerini toplamayı iyi bilmişti. Hem uluslararası spor kamuoyunun
beklentisini yerine getirmişti, hem kaybolan olimpik ruhu canlandırmıştı hem de
televizyon yayınlarıyla büyük bir ekonomik kazanç elde etmişti.
“İyiniyet
Oyunları” ile soğuk savaşın neden olduğu sportif rekabetin tıkanıklığı ortadan
kalkar. Sovyetler ve ABD spor sahasında karşı karşıya gelmiş ve sonuçta hiçbir şey
değişmemiştir. Boykotlar böylelikle de bitmiştir. “İyiniyet Oyunları” elbette
bir misyon ile ortaya çıkmıştır. Yegâne amaç uluslararası spor
organizasyonlarındaki Soğuk Savaş’ı bitirmektir. Bu bağlamda oyunların başarıya
ulaştığı dahi söylenebilir. Elbette ki oyunlar bir seferlik bir organizasyon
değildi. Aynı olimpiyatlar gibi dört yılda bir yapılmaya devam etmiştir.
Sovyetler tarih sahnesinden çekilince ne olacağı bir kez daha tartışılmışsa da
Rusya Fedarasyonu Sovyetlerin bu mirasını sürdürmek istemiştir. 2001 yılında
ilk kez ABD ve Sovyet ülkesi dışında Avustralya’da düzenlenmiştir. Bu ilk,
oyunların sonu da olmuş ve 2001 yılında organizasyon sonlandırılmıştır.
Soğuk
Savaş’ın rekabetinin spor sahasına yansıması olimpik ateşin sönmesine neden
olmuştur. Yaşanan karşılıklı boykotlar olimpiyatlara olan ilginin azalmasına ve
neredeyse olimpiyatların durmasına neden olmuştur. Neyse ki ABD’li bir medya imparatorunun
ekonomik nedenlerle ortaya koyduğu kısa çözüm ise yeniden sporun sadece sahada
olması gerektiğini kitlelere hatırlatmıştır. İki süper gücün sportif
rekabetinin eksikliği olimpiyatların ve dahi başka uluslararası spor
oyunlarının tadını kaçırmıştı. Soğuk savaşın yarattığı bu sorunlu durumun
kalkması için bir kapitalistin ekonomik ihtiraslarının itici güç olması ise
büyük bir ironidir. Sovyetler belki “İyiniyet
Oyunları” dahil yapılan bütün olimpiyatlarda kazanan taraf olmuştur ama kültür,
edebiyat, spor yada bilimdeki üstünlüğü ona siyasi başarıyı getirememiştir. Sovyetler yıkılmıştır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder