Kilogram'ın Ağırlığından Daha Devrimsel Tarihi


İnsanlık bir araya yaşamaya başladıktan sonra etkileşim ve iletişimin bir başka tezahürü olarak kendi emekleriyle elde ettikleri ürünlerini başka insanların emekleriyle elde ettikleri ürünlerle değiştirmesi gerektiğini öğrenmişti. Zira ne kendi emeği karnını yada iştahını doyuracak kadar ürün elde etmesine yetiyordu ne de bu kısıt omnivor ihtiyaçlarını çeşitlendirme ihtiyacını karşılayabiliyordu. Değiş tokuş kaçınılmazdı. Sayıca çoğalmaya başladıkça, daha büyük bir beyni beslemek için günlük kalori ihtiyacı arttıkça, değiş tokuşun yetersiz kaldığı anlar yaşanmaktaydı. Dünya üzerindeki çeşitli halklar birbirinden bağımsız olarak değişimlerinin değerini öznel olmaktan kurtaracak bir araca bağlayarak ticareti doğurmaya başlayacaklardı. Paranın bulunmasıyla aşağı yukarı aynı zamanlarda bir başka tarihi buluş insanlık tarihini devrimsel nitelikte etkilemişti.

Şehir merkezlerinde ve köy meydanlarında insanlar arasında yapılan değişimin nesnelerin öznel değerleri yerine nesnel değerlerinin tespiti kadar değişimi gerçekleştirilecek ürünlerin niceliğinin tespitinde de nesnelliğe ihtiyaç vardı. Ancak bu o kadar kolay bir hesaplama olmayacaktı. Ne kadar buğday karşısında ne kadar pamuk alınabileceği önemliydi ama buğdayın ölçtüğümüzle ölçü birimiyle pamuğu ölçtüğümüz birimi nasıl eşitleyecektik. Ticaretin ikiyüzlü yapısı gereği iki tarafın çıkarları da birbiriyle uyuşmamaktaydı. Doğanın ve insanlığın bütün tarihi düzensizliklerin ehlileştirilme çabalarından ibaretti. Siyasal, askeri ve dini önderler ticaretin bu bencil doğasının da düzenlenmesi gereğine inanmaktaydı. Ne var ki topluma düzen getirmeye çalışan bu güçler; toplumun ihtiyaçlarından kaynaklanıyordu.

Bütün dini güçler ticaretteki işleyişin düzenin temininden emin olmak istiyorlardı. Aldatmayan, kandırmayan yada Tanrı’nın koyduğu düzeni bozmayan tüccarlar din adamlarınca yüceltiliyordu. Ağırlık ölçü birimleri bu düzenin temelini oluşturuyordu. Sistematik dinlerin kaynağı olan Ortadoğu’da eski dünyanın ilk ticaret kuralları da koyuluyordu. Tarımsal ürünlerin ölçülmesindeki standartların ne olması gerektiği üzerine tartışmalar daha o ilk günlerde başlamıştı. Kimi halklar başlarındaki kralın bir eliyle taşıyabileceği kadar buğdayı temel ağırlık birimi olarak alırken kimisi belirlenmiş bir ölçünün alabildiği kadar suyun ağırlığını temel ağırlık birimi olarak kullanmaktaydı. Ama en yaygın ölçü birimi olarak belirli sayıdaki buğday tanesinin kullanıldığı söylenebilir.

Antik çağlarda kullanılan ağırlık ölçü birimlerinin nasıl sorunlar yansıttığı ise bilinemiyor. Zira gerçekten hiçbir toplumda bir buğday tanesinin ne kadar ağırlığa sahip olduğu tartışılmamıştı. Ama bir buğday tanesinin bir başka buğday tanesinden büyük yada küçük olmaması içi bir neden yoktu. Buğday tanelerinin standart bir büyüklüğe sahip olduğu varsayılıyordu. Bunun böyle olmadığı hiç araştırılmamıştı. Ağırlık temel ölçü birimleri öyle farklılıklar arz ediyordu ki belirli bir standart oluşturmak fikri kimseye hâsıl olmuyordu. Çeşitlilik neredeyse kanıksanmıştı. Bir köyden bir başka köye aynı ürüne karşılık değiş tokuş yapabileceğin diğer ürünlerin niceliği çok büyük farklılıklar gösteriyordu. Karanlık zamanların ve Ortaçağ’ın karanlığının bu adaletsizliği ortadan kaldıramadığı da bir başka gerçektir.


Antik çağlardan Rönesans’a kadar bütün eski dünya halkları ağırlık ölçümünde bir standardı yakalayamamıştı ama kimse bu sorunun çözümüne de katkı sağlayamamıştı. Sorunun varlığından haberdar olan siyasal, dini ve askeri önderler ise sorunu çözmek yerine sorun çıkaranları cezalandırmak yolunu seçiyordu. Hammurabi’den İncil’e kadar yazılmış bütün kutsal metinlerde pazardaki ağırlık ölçülerinin ahlakından bahsediliyordu. Türklerdeki Ahilik geleneğini de pazar ahlakının sağlaması üzerinde yükseliyordu. Ayıplı mal üretmek kadar aldığı ücretin karşılığında eksik mal vermek de Ahiler açısından ayıplanmak demekti. Böylece adaletin pazardan çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Adalet kavramının ölçmek eylemi ve terazi aletiyle olan simgeleşmesi de bu yüzdendir. Doğru tartmak, adaletli olmakla aynı anlama geliyordu.

Ancak ölçmede kullanılan aracı birimlerin netliği kafa karıştırıyordu. Toplumdan topluma, kraldan krala, pazardan pazara hatta insandan insana ağırlık ölçü birimlerinin farklılık göstermesi kabul edilemezdi. Sorunun varlığı artık yadsınamaz nitelikteydi. İnsanlık tarihinden en eski siyasal belgelerden birisi olan Magna Carta’da dahi ölçülerin standartlaştırılması problemi kendisini açık ediyordu. Artık ne halkın ne de tüccarların belirli bir düzene oturmamış ağırlık hesaplarıyla uğraşacak vakti kalmamıştı. Ağırlık birimlerindeki ölçüsüzlük sadece ticareti değil kültürel hayatı da etkiliyordu. Bilim, sanat ve yaşamın her alanında ağırlığın ölçülememesinin yarattığı belirsizlik insanlığın önünde bir engel teşkil ediyordu.

Dinlerin, askeri vasilerin ve siyasal önderlerin yapamadığını devrimci Fransız halkı gerçekleştirecekti. Fransız devrimine kadar en fazla sorunun varlığının tespitini gerçekleştirebilen insanlık ailesi ilk kez sorunun çözümünün peşine düşen özgür akıllı bireyleri ile tanışacaktı. Devrimin zihinlerdeki ve vicdanlardaki zincirleri kırmasıyla insanlık başka bir merhaleye yükseliyordu. Fransız Devrimiyle halklar sorunlarından sadece büyüklerine şikayet etmekle yetinmiyor, çözüm önerileri getiriyor ve iradeyi kendi eline alıyordu. Sorun varsa, ki varlığı binlerce yıldır ortadaydı, halk tarafından halk için çözülecekti. Mısır firavunlarından Roma tiranlarına Ortadoğu krallarından Avrupa imparatorlarına kadar hiçbir siyasi yada dini erkin çözemediği bu muazzam sorunu Fransız devrimcileri çözecekti.


Devrimcilerin zorla ele geçirdiği Fransız Ulusal Meclisi’nin ilk işlerinden birisidir, ölçü birimlerinin standartlaştırılması için çalışma başlatılması. Charles-Maurice de Talleyrand-Périgord’un çağrısıyla Fransız Bilimler Akademisi’nin çatısı altında kurulan bir komite ile ölçü birimlerinin standartlaştırılması çalışmaları başlar. İlk büyük karar Metre’nin tanımlanmasıdır. Amaç kati ve yalındır ama nasıl olacağı tartışma konusudur. Akademinin bilim insanları değişmeyecek ve sabit bir nesneyle karşılaştırılması gereğini çabuk kavramışlardı ama bu ne olacaktı. Dünyanın sabit ve değişmeyecek bir nesne olduğu düşüncesi hakimdi, o yıllarda. Bu nedenle Metre’nin de kuzey kutbundan ekvatora olan mesafenin on milyonda biri olması kararlaştırıldı. Bir yandan da devrim sürer giderken elinde ölçü aletleriyle iki enlem arası ölçülmüş ve metreye ulaşılmıştı. Bugünkü bilgilerimizle dünyanın yanılmazlığı düşüncesinin hatalı olduğunu biliyoruz ama Metre üzerinde düşünce birliği kurulması kilogramın tarihinde da etki yaratacaktı. Metre, ölçülerde standartlaşmanın önünü açacaktı.

Jérôme Lalande, Pierre-Simon Laplace, Jean-Charles de Borda, Gaspard Monge ve Marquis de Condorcet’in altında imzası bulunan araştırma raporu ilk kez metreyi bir standarda bağlıyordu. Raporda aynı zamanda kilogramla da ilgili bir öneri bulunuyordu. Buna göre ağrılık ölçü biriminin belirli bir hacimdeki suyun ağırlığına eşit olması öngörülüyordu. 1791 tarihli bu ilk raporun suyun hacmiyle ağırlık ölçü biriminin denkleştirilmesi fikri kamuoyunda ağırlık kazanıyordu. İçinde büyük kimyacı ve matematikçi Antoine Lavoisier ile mineral-bilimci René Just Haüy’in de bulunduğu bir komite belirlenir. Ancak bu iki büyük bilim insanı devrimciler tarafından giyotine gönderilince yerlerine Louis Lefévre-Gineau ve Giovanni Fabbroni atanır. 1795 yılında kamuoyuna ilk kez “gram” tanıtılır. Buna göre bir santimetre küp saf suyun ağırlığı gram olarak ilan ediliyordu. Latincedeki en küçük ağırlık anlamına gelen kelime yeni ölçü sisteminin temel birimi olacaktı.

Aslında kütleyi tanımlamak için belirli bir hacimdeki suyun ağırlığının temel alınması fikri John Wilkins isimli bir İngiliz düşünürün on yedinci yüzyıldaki bir eserinde ilk kez ortaya atılmıştı. Arşimet’in efsaneleşen deneylerinin bilimsel niteliği ise yola koyulmak için muğlaktır. Düşüncenin eyleme geçmesi için bir devrimin ilerici güçlerine ihtiyaç duyulacaktı. Bu devrimsel fikir için Lavoisier ve Haüy gibi iki büyük bilim insanın ölmesi yazık olmuştur ama adları sonsuza dek yaşayacaktır. Ticaretin, günlük hayatın ve siyasetin standarda kavuşturulmuş bir ağırlık ölçü birimine ihtiyacı olduğu açıktır ancak bu ihtiyaç için kan dökülmesi Fransız Devrimi gibi öngörüsü mümkün olmayan halk hareketlerinin acı sonuçlarından birisi olmuştur. Devrim kendi çocuklarını kanın içmekle anılacaktır. Halk hareketlerinin böyle açmazları hep vardır.

Gram belirlendikten sonra ticari hayatta kullanılmak üzere daha büyük kütleleri ölçmek için bir üst birime gerek vardı. “Kilogram” gramın bin misli olarak hesaplanacaktı. Yunanca “bin” anlamına gelen takıya “en küçük ağırlık” anlamındaki gram eklenerek yeni bir ad üretilecekti. Kilogram da suya bağlı tanımlanacak ve bir desimetreküp suyun ağırlığına eşitlenecekti. Ancak bütün bu hesaplarda bir gariplik vardı. Fransız Bilimler Akademisi hesaplamalarda kullanılacak suyu “saf” olarak tanımlamıştı ama saflık tanımı yanlıştı. Daha sonra yanlış olduğu anlaşılacak olan karara göre 0 “sıfır” derecedeki destilize suyun saf olduğu söylenmişti. Ancak daha sonra Lefevre Gineau Fabbroni’nin ispatladığı üzere suyun en yoğun hali +4 derecede bulunan halidir.

Güncellenen hesaplar sonucunda kilogram tekrar elde edilir ki buna göre Lavoisier ve Haüy çok küçük bir farkla ilk hesaplamalarında yanlışlık yapmıştır. Aynı standartlaştırılmış metre gibi kilogramın da orijinal bir kopyası saklanmak üzere yapılacaktır. Bugün “Le Grand K” olarak bilinen ilk emsal kilogram 1799 yılında tamamı platinden elde edilen bir malzeme ile yapılır. Dünya üzerindeki kullanılan bütün ölçü birimleri artık bu emsal ağırlığa göre üretilebilecekti. Bugün hala “Bureau international des poids et mesures”ün merkez bina olarak kullandığı Paris yakınlarındaki Sèvres’te bulunan Pavillon de Breteuil’de bu ilk kilogram özenle saklanmaktadır. Öyle ki kilogramın saklandığı Pavillon de Breteuil Fransız devleti tarafından verilen uluslararası diplomatik özerkliğe haizdir. Bütün ülkelerde bu özerkliğe saygı duyar. Öyle ki Fransa’yı işgal eden Naziler Pavillon de Breteuil’e girmemiştir. Bugün tesislere Fransız vatandaşları dahi pasaportsuz girememektedir.

Anlatmaya çalıştığım gibi, insanlık İndus vadisindeki en eski kavimlerinden modern zamanlardaki akrabalarına kadar kütleyi ağırlık birimleri ile ifade etmesinin gereğini biliyordu. Ancak toplumların üzerlerindeki ataleti atıp, devrim ateşini yakana değin bu gereğin yerin getirilemediğine şahit oluyoruz. Devrimler; böylece, salt siyasi hareketler olmaktan çıkıp günlük yaşamın ta kendisini değiştiren niteliklere yükseliyordu. Ancak burada temel bir nüansı belirtmeden geçmeyelim. Devrimciler kadar ondan önceki yöneticilerin de ölçü sistemleri üzerine bu kadar kafa yormasının altında insanın doğanın bir parçası olan insan toplumlarına düzen verme eğiliminden kaynaklanmaktadır. Sistematik dinlerin de sıklıkla iddia ettiği üzere insanlar düzene ihtiyaç duyalardı ve her alandaki bu düzen ihtiyacı ilahi bir anlam kazanmaktaydı.

Le Grand K
Ağrılığın tanımlanma arzusu insanlığı öylesine sarmıştır ki Arşimet’ten Newton’a, Lavoisier’den Einstein’a bütün büyük düşünürler kütle üzerinde kafa yormuşlardır. Sümerlerin Şekel’inden Yunanlıların Minna’sına, Romalıların Libra’sından Türklerin Okka’sına kadar gelmiş geçmiş bütün toplumlar kütleyi kendi ağırlık birimleriyle tanımlamaya çalıştılar. Ancak günümüzde de kullanılan Fransız Kilogram’ına kadar hiçbir toplumun ağırlık ölçü birimi standartlaşamamış ve küreselleşememişti. Hatta bilim insanları dahi kütle hesaplamalarında çokça yanılmaktaydı. Arşimet binlerce yıl önce yoğunluğun ağırlığa etkilerini düşünebilmişti ama ne vardığı sonuçlar bilimseldi ne de batı bilimi henüz bu düşünürün düşündüklerini çözebilmişti. Ta ki Fransız devriminin gözü pek aydınları bu nasırlaşmış sorunu çözme iradesini ortaya koyana değin ekonomik ve sosyal hayatta kütle tanımlanamazlığını sürdürüyordu.

Fransa’daki devrim ateşi dindikçe bilimsel gelişmeler de devinim kazanıyordu on dokuzun yüzyılın sonlarına doğru peş peşe yapılan kongrelerde bütün ülkeler metre konvansiyonuna dahil oluyordu. Metre’nin öncülüğünde Kilogram da küresel bir tanınırlığa sahip oluyor ve başka uluslarca da kullanılmaya başlıyordu. İlk yapılan “Le Grand K” bileşimi de bir kurala bağlanmıştı, buna göre kilogramın yüzde doksanı plütonyumdan yüzde onu da iridyumdan oluşacaktı. Böylece yoğunluk hesaplarıyla daha net bir oran yakalanacağına inanılıyordu. 1883 yılında ise bu kez artık kullanımı konusunda fikir birliğine varılan kilogram ilk kez çoğaltılacaktı. Yapılan ilk kırk adet kopya, daha önceden sipariş verilen ülkeler dağıtıldı. (hala saklanılan en eski kopyalardan birisi olan 18 numaralı kopya İngiltere’dedir.)

Kilogram’ın bunca zorlu hikayesine rağmen modern teknolojinin yardımıyla yapılan son araştırmalar “Le Grand K”nin ağırlığını kaybettiğini gösteriyor. Böyle giderse çok yakın zamanda ne kadar kilo gelip gelmediğimizden yada aldığımız meyvelerin gerçek değerinden emin olamayabiliriz. Bilim insanları artık netliği üzerinde tartışma yaratmayacak yeni bir ölçü sisteminin arayışındalar. Kimileri atom sayılarının standartlaştırılmasından bahsederken kimi yeni teoriler ışık, zaman ve mesafe ile kurulacak bir ağırlık bağıntısının ölçü sistemlerimizde kullanılmasını öngörüyor. Gelecekte nasıl bir ağırlık birimi kullanacağımızı bugünden tahmin etmek zor. Ancak elimizdeki kilogramın nasıl bir öyküye sahip olduğunu bilmek gelecekte muhtemel kafa karışıklıklarımızı engelleyebilir.


Dr. Selahattin ÖZKAN



Yararlanılan Kaynaklar:
  1. Jonathon Keats, The Search For a More Perfect Kilogram, Wired, 2011
  2. Z. J. Jabbour ve S. L. Yaniv, The Kilogram and Measurements of Mass and Force, Journal of Research of the National Institute of Standards and Technology, 2001
  3. http://news.bbc.co.uk/1/hi/sci/tech/7084099.stm



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder