İmparatorluk'tan Milletler Topluluğu'na: İngiliz Ülkeler Rejimi


Tarihin gördüğü en uzun soluklu monarşilerinden Britanya; yüzyıllar içinde geçirdiği işgallere, uğradığı saldırılara, yol açtığı savaşlara, muhatap olduğu halk hareketlerine ve maruz kaldığı devrimlere direnmeyi sürdürüyor. Bu büyük krallık, insanlık ailesinin tarihi adımlarına rağmen varlığını sürdürmeye devam ediyor. Hiç şüphesiz Avrupa’nın bu en eski monarşisinin tarihe meydan okuyan yaşam döngüsünde kaçınılmaz olan değişimi içselleştirmiş olması onun bir yandan yenilikçiliğini bir yandan da sağlamlılığını gösteriyor. İngiliz Monarşisi, Avrupa’daki birçok akrabasını kaybetti şüphesiz ama zamana uyum sağlamayı da öğrendi. Bu kadim ailenin yönetimsel devinimi sıradan fanilere yeni teorik perspektifler kazandırıyor. Kraliyet ailesinin, ülkesini bir “sömürge rejimi”nden çağdaş bir milletler topluluğuna dönüştürmesi buna en iyi örnektir.

Batılı tarihçilerin “Dünya Savaşları” olarak numaralandırdıkları paylaşım savaşlarının hemen ardından büyük bir çoğunluğu batılı devletler tarafından sömürgeleştirilmiş olunan üçüncü dünya ülkeleri kendi ulusal uyanış hareketlerine şahit olurlar. Özellikle savaşlarda yitirilen kitlelerin yarattığı manevi ortam, bu ülkelerdeki uyanışın kölelerin efendilerine başkaldırmasıyla sonuçlanır. Başlayan bu ulusal hareketlilik paylaşım savaşlarından eski rejimini koruyarak çıkmayı başaran tek ülke olan Britanya’yı özellikle ilgilendirmektedir. Yönetimi altındaki sayısız halklar düşünülünce bu ülkenin idari sisteminin çalkalanmaması beklenemezdi zaten. İngiliz kurnazlığı ile yeni bir idari sistem içerisinde eski sistemin yanlışları giderilir. Yeni bir düzen getirilir.


Kelime karşılığı “Kamu Yararı” olan commonwealth; İngiliz ekolünde “Devlet” ile de aynı anlamı taşımaktadır. Commonwealth terimini idari anlamıyla ilk kullanan, daha sonra başbakanlık da yapacak Lord Earl Rosebury’dir.  Ancak kelime zaman içinde anlam değiştirerek, özellikle de 1949 yılında “Commonwealth of Nations”ın kurulmasından sonra; uluslararası topluluklar için bu tanımlama kullanılır olmuştur. Önce Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi, Mısır’la yaşanan Süveyş kanalı krizi ve ardından da Güney Afrika’daki siyasi hareketlilik İngiliz İmparatorluğu’nun dağılma sürecini tetikler. Paylaşım savaşlarıyla birlikte koloniciliğin artık tarihi olarak sonlanması, Birleşmiş Milletler’in ortaya çıkması ve Soğuk Savaş yıllarıyla dış politikada artan ABD etkinliği İngiltere’nin rejimini yeni bir siyasal çevreye oturtmasını zorunlu kılar.

Henüz yirminci yüzyılın başlarında İngiltere İmparatorluğu sınırları içerisindeki sömürge ulusların kaynaşması için kullanılmaya başlanan terim giderek koloni ülkelerinin idari bütünleşmesinde kullanılmıştır. Resmen 1949 yılında eski İmparatorluk ülkeleri tarafından “bağımsız ve eşit” üyeler olarak kurdukları bu siyasal rejim, siyasi literatürde sembolik olarak nitelenmiştir. Ancak yine de Commonwealth içindeki 1945 öncesi koloniler ile kraliyet ülkeleri olan “old commonwealth” olarak anılan 16 üyenin monarkı halen İngiliz Kraliçesi II. Elizabeth’tir. Öte yandan II. Elizabeth Commonwealth’ın başkanıdır. Ancak Commonwealth’in başkanlık rejiminin II. Elizabeth sonrası nasıl devam edeceği kurala bağlanmamıştır.

Commonwealth, eski İngiliz İmparatorluğunun modern çehresini oluşturuyor olsa da kuruluşunda dahi birçok istisna ile birlikte var olmuştur. 1949 yılında kurulduğunda hâlihazırda İmparatorluk bünyesinde bulunan Körfez Arap ülkeleri, Filistin, Mısır, Somali, Aden ve Burma Commonwealth’e dahil edilmemiştir. İrlanda’nın cumhuriyet haline gelmesi ve Commonwealth ile olan ilişkilerini azaltmasının ardından bir çok üye ülke cumhuriyet olma yoluna gitmişlerse de İngiltere, Kraliyet ve Commonwealth ile olan ilişkilerini sürdürmeyi yeğlemiştir. Dünya savaşları sırasında Commonwealth üyeleriyle sıkıntılı ilişkiler yaşayan İngiltere, bu ülkelerdeki kraliyeti sembolikleştirip kültürel ve tarihi bağlarını artırmayı tercih etmiştir. Bu da neticede İngiliz kolonisi olmayan yeni üyeleri dahi commonwealth’e girmeye teşvik etmiştir.


Commonwealth’e üyelik için herhangi bir kriter belirlenmiş değildir. Önceleri üyelik için dominyon olma koşulu aranmışken daha sonra bu kaldırılmıştır. Güney Afrika’daki İngiliz yönetiminin sonlanmasından sonra başlayan ırkçı politikalara karşı Commonwealth’de üyelerinden ırklar arası eşitliği göz etmesini talep etmiş ve Güney Afrika’yı birlikten çıkarmıştır. Daha sonra çeşitli deklarasyonlara uygun hareket etmek bir üyelik kriteri olarak aranmış olsa da çoğunlukla iktisadi, kültürel ve sosyal uyum daha öne çıkan bir yapı sergilemiştir. Öte yandan ülkelerin gönüllü olarak üye olabildikleri bu yapının ülke halkları arasındaki bir bağın varlığını zaten doğal olarak geliştiğini de göstermiştir. Öte yandan yeni üyelerin bir şekilde idari olarak eski üyelerden biriyle bağlantılı olması ve bağı anayasalarında korumaları gerekmektedir. Yine Mozambik ve Ruanda hiçbir şekilde ne İngiltere’yle doğrudan ne de eski İngiliz kolonileri yoluyla dolaysız bir ilişkisi olmamasına rağmen Commonwealth’e üye olmuştur.

Bugün Commonwealth’in elli üç üyesi vardır. Üyelerin tümü İngiltere’den bağımsızlığını elde etmiştir. Ancak her ne kadar İngiltere’den bağımsız olsalar da 16 üye ülke anayasal monarşiyle yönetilmekte ve Kraliçe’nin idaresi altındadırlar. Antigua and Barbuda, Bahamalar, Barbados, Belize, Kanada, Grenada, Jamaika, Saint Kitts and Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent and the Grenadines, İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda, Avusturalya, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Soloman Adaları ve Tuvalu Kraliçe’nin yönetimi altındadır. Bu ülkelerde İngiliz kraliyet ailesi monarşiyi temsil etmekte ve seçimle işbaşına gelen hükümetlerle birlikte yönetime katılmaktadır.

Öte yandan İngiliz kraliyetinden kopan bağımsız ülkeler olan Hindistan, Pakistan, Sri Lanka, Ghana, Nijerya, Kıbrıs, Sierra Leone, Trinidad and Tobago, Uganda, Malezya, Kenya, Tanzanya, Malawi, Malta, Zambia, Singapur, Guyanan, Botswana, Lesotho, Mauritius, Swaziland, Nauru, Tonga, Samoa, Bangledesh, Şeyşeller, Dominica, Kribati, Vanuatu, Maldivler, Brunei, Namibia ve Kamerun kendi iradeleriyle birlikte olmayı sürdürmüşlerdir. Bugün bu ülkelerin İngiliz kraliyetiyle resmi bir bağı olmamakla birlikte kendi cumhuriyetleri yada kraliyetleri bulunmaktadır. Commonwealth’e üye olan en son iki üye olan Mozambik ile Ruanda ise ne geçmişte nede günümüzde İngiltere’yle tarihi bir geçmişi olmamasına rağmen üye olmuştur. Buna rağmen Commonwealth ile üyelik ilişkisi hala askıda olan üyeler de vardır. Kraliyet Mülkleri olan Man ve Jersey Adası, denizaşırı Britanya toprakları, Avusturalya harici toprakları ve Yeni Zelanda’ya bağlı okyanus adaları üye ülkelerle birlikte hareket etmekle birlikte aslında idari olarak tam bağımsız değildirler ve isterlerse üyelik talebinde bulunabilirler. Zaman içinde üyeliği askıya alınan üyeler de olmuştur. Darbe nedeniyle Pakistan, İnsan hakları ihlalleri nedeniyle Güney Afrika gibi.


Commonwealth Foundation çerçevesinde kurulan idari yapılarla üye ülkelerin iktisadi, kültürel ve siyasi olarak gelişmelerini sağlamaya çalışan commonwealth, süregiden çalışmalara dikkate alındığında koloniciliğin yeni bir boyutunu oluşturmaktadır. Commonwealth üyeleri arasında imzalanan serbest ticaret anlaşması Kraliyet üyelerinin eski bileşikleri lehine işlerken ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan az gelişmiş diğer ülkeler yatırımlar ve kalkınma programları yoluyla kalkındırılmaya çalışılmaktadır. Commonwealth olimpiyatları anımsatan bir düzen içinde İngiliz takım oyunlarının eski koloni topraklarında sürdürmektedir. Sağlık, eğitim ve diğer kalkınma programları da devam etmektedir. Ortak bir pazar ve iç ticaret çabaları sürmektedir. İngilizce topluluğun anadilidir. Hala devam eden bir edebiyat ödülü de bulunmaktadır. Martın ikinci Pazar günü Commonwealth günü olarak kutlanmaktadır.

Dünya savaşları öncesi başlayan tarihi kolonicilik günlerinden bu yana İngiliz siyasal sistemini Commonwealth aracılığı ile hakimiyetini sürdürmektedir. Üye ülkelerdeki idari ve hukuki yapı İngiliz sisteminden devşirmedir. Köleler efendilerini taklit etmektedir. Her ne kadar merkezi bir yapılanma olmasa da eski sömürge ülkeleri olan üye devletlerde geleneksel olarak Anglo-Sakson hukuk anlayışı ve İngiliz Parlamentarizmi gelişmiştir. Demokrasi ve insan hakları konusunda Commonwealth üye ülkeleri belirli standartları yakalama konusunda teşvik etmektedir. Ancak yine de ülkeleri siyasal rejimlerine doğrudan müdahalelerden kaçınmaktadır.

Commonwealth’in modern görüntüsü, geçmişte kaldığını düşündüğümüz sömürge rejimlerinin “yeni” halidir. Artık eskisi gibi askeri tedbirlerle bir ülkeyi işgal etmeye, valiler yada elçiler atamaya gerek yoktur. Halklar arasındaki ilişkileri artırmak, pozitif yada negatif olduğunu baştan belirli olmayan ama çoğunlukla eski ilişki yapsını da çok bozmayan ekonomik bağlar kurmak ve siyasal rejimleri batılı yani baştan doğru olduğu kabul olunan rejimlerle benzetmek gibi yollar daha “çağdaş”tır. Artık köle ve efendi yoktur, eşitler vardır, sanki hep eşitlermiş gibi, hiç köle yada efendi değillermiş gibi. Tarihi gerçekleri göz ardı eden bu eşitlik söyleminin siyasal tarafları elbette olacaktır. Ancak bir yanda da tarihi ve reddedilemeyen gerçekler vardır, yeninin altında acıyla bize eskiyi anımsatan. 


1 yorum:

  1. Harika bir yorumlama cok tesekkurler bunu yazdiginiz icin.

    YanıtlaSil