Youtube yayıncılığı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün artıyor. Bağımsız gazeteciler, ana akım televizyonlarda kendisine yer edinemeyen yorumcular ya da kurumsal süreçler içinde sürdürülemeyecek yapımlar kendisine yeni bir mecra bulmuş oldu. Youtube bir sosyal medya platformu olarak gelişti ve içerik üreticileriyle gelir paylaşımına geçti. Artık daha nitelikli içeriklerin de önü açılmış oldu. Eğlenceli işlerden ciddi tartışmalara kadar herkesin kendisine uygun bir içerik bulması mümkün oldu. Bu içerikler arasında hiç kuşkusuz belgesel ve eğitici yapımlar da var. Tarih de bir bilim dalı olarak Youtube’da içerikler arasında hızla yükseldi. Üniversite hocaları da birer ikişer Youtuber’a dönüşürken bu alanın tanınmış isimlerinden Emrah Safa Gürkan “alemlerde ESG olarak bilinir” uzun süredir içerik üretmesine rağmen Youtube’dan tarih öğrenilemeyeceğini ileri sürmekte. Biz de bu konuyu kendisi gibi tarih alanında içerik üreten kişilere sormak istedik.
Roger Scruton ve Prag'taki Özgür Üniversite
Estetik ve Siyaset üzerine düşünceleriyle tanınan "muhafazakar filozof" Roger Scruton yaşamı boyunca batı dünyasında muhafazakarlığın bayraktarlığını yapmıştır. Ellinin üzerinde kitaba imza atan, İngiltere’de muhafazakar ideolojinin önde gelen dergilerinden olan The Salisbury Review’in yirmi yıl boyunca editörlüğünü yapan romanlar ve operalar ile geniş çevrelere ulaşan Scruton 2020 yılında yetmiş altı yaşnda aramıdan ayrılmıştır. Avrupa’da birçok üniversitede Felsefe dersleri de veren Scruton ABD’de saygın kurumlarda da çalışmıştır. Ancak uzun kariyeri boyunca belki de en derin etkisini ne Avrupa’da ne de ABD’de bırakmıştır. Doğu Bloku ülkelerinde baskıcı rejimler sürerken o ve arkadaşları gizli teşkilatlar oluşturmuş ve özgürlüğü arayan öğrencilere ulaşmaya çalışmıştır. Bu yazıda onun ABD’de ve Avrupa’da sahip olduğu akademik kariyerine ya da vermiş olduğu edebi eserlerin sanatsal derinliğine değil kurmuş olduğu Jan Hus Vakfı aracılığı ile artık var olmayan Çekoslavakya’da vermiş olduğu eğitim faaliyetlerine bakılmaya çalışılacaktır.
Yaşayan Son Romalı Belisarius ve Roma'nın Sonu
![]() |
Yapay Zeka'nın çizimiyle Belisarius. |
İmparator I. Justinianus zamanında yaşayan Belisarius döneminin en büyük askeri dehalarından birisi olarak kabul edilmiştir. Görev başında olduğu süre boyunca büyük askeri seferlere katılmış, imparatorluk başkenti Konstantinopolis'e yapılan saldırıları engellemiş ve tarihi zaferler ile ülkesini yüceltmiştir. Ancak onu tarihte unutulmaz bir konuma koyan başarısı Romaları zaferlerle birleştirmekteki başarısı olmuştur. Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılan imparatorluk siyasi, dini ve kültürel olarak birleştirilmek istendiğinde çokça engellerle karşılaşmıştı. Askeri olarak imparatorluğun iki parçasının birleşeceği hiç akıllara gelmemişti. Belisarius işte bunu başaracaktı. Doğu'nun üstünlüğünü Batı'ya kabul ettirecek askeri becerilere sahipti ve sahada başarıyı sağlamıştı. Çağdaşları arasında "Son Romalı" olarak anılması boşuna değildi. İmparatorluğun Afrika'daki ve İtalya'daki topraklarını kazandı. Geriye sadece Roma'ya girmek kalmıştı. Eski Roma'yı Yeni Roma'ya bağlamıştı. Ancak tüm becerilerine ve askeri dehasına rağmen tarihin akışını değiştiremedi, Roma artık Romalıların olamazdı.
Günahkar Masumiyet: Weimar Cumhuriyeti
Birinci Dünya Savaşı Avrupa’daki deniz ötesi emperyalist seviyeye ulaşamayan tüm İmparatorluklarının sonunu getirdi. Her birisi kendi özgün tarihi içinde Ortaçağ’dan kalma kara imparatorlukları olan Habsburg, Osmanlı, Sachsen-Coburg-Gotha ve Hohenzollern hanedanlarının oluşturduğu taraf büyük savaşı kaybetmişti. Deniz ötesi imparatorlukları olan İngiliz ve Fransızlar "küçük" ortakları Romanovlar ile birlikte savaşı kazanmıştı ancak kara imparatorluğu olan Ruslar da yıkılmaktan kurtulamamıştı. Tarihçiliğimiz açısından bu savaşın en büyük sonucu hiç şüphesiz Osmanlıların yıkılması ve Kurtuluş Savaşı’nın başlamasıdır. Çanakkale’yi tutup savaşın uzamasını engelleyen büyük komutan Mustafa Kemal İngilizlerin çaresizce yardım ulaştırmaya çalıştığı Rusların da yıkılmasına ve orada da bir devrime yol açarak tarihte İki İmparatorluğu Yıkan tek adam olarak anılmaya yaklaşan tek kişidir. Çanakkale geçilememiş, Romanovlara yardım ulaştıramamış, hasta yatağındaki Osmanlı batılı taleplerince parçalanmamış Türkler ve Ruslar iki farklı özellikteki devrim ile kendi kaderlerini ellerine almıştır. Tarihçiliğimiz bu iki önemli konuyu sıklıkla ele alırken savaşın diğer mağlupları olan Sachsen-Coburg-Gotha ve Hohenzollern hanedanlarının iki dünya savaşı arasında yaşadıklarını biraz mesafeli yaklaşmıştır.
Payitaht Düşerken: Hürriyet ve Vatandaş
23 Haziran 1908 günü Manastır’da ilan edilen beyannamesi ile başlayan Hürriyet, Osmanlı İmparatorluğunda ikinci kez bir Meşrutiyet denemesidir. Bu tarihimizde "ictimaî inkılâb" diye nitelenen sosyal devrimin bir nevi başlangıcına işaret etmektedir. Hürriyeti isteyenler ülkelerinde yeni bir insan dokusunu hayal ediyordu. Hürriyet’in ne demek olduğunu uzun süre dönemin aktörleri de tartışacaktı. Adalet talepleriyle aslında onlar Osmanlı tebaasının da vatandaş olmasını istiyorlardı. Temel hak ve özgürlükleri Kanun-ı Esasi güvencesi altında, oy kullanabilen ve siyasal ve sosyal olarak toplumda var olabilen insanlar olmak istiyorlardı. Eğitim’den Sağlık’a, Askeriye’den Maliye’ye devlet ile vatandaşın karşı karşıya geldiği her yerde bir bilinç tellaki ediyorlardı. Kul değil vatandaş olmak istiyorlardı. Ancak tüm bu niyetlerine rağmen Mustafa Kemal’in idealizminden ve kararlılığından yoksundular. Yıldız Sarayı’ndaki istibdatçı kadroların tasfiyesini sağladıkları ve Namık Kemal’in uzun yıllarca baskılanan görüşlerini iktidara taşıdılar ama gerçek bir vatandaş kimliği yaratamadılar. Payitaht’ı düşmekten kurtaramadılar ama gelecek olan gerçek kurtuluş için zaman kazandırdılar.
Bir Ortaçağ Evliliği: "Theodora ve Orhan Gazi"
Osmanlılar siyasal birlik olarak meydana geldikleri ilk andan itibaren Doğu Roma toprakları üzerinde ilerlemeyi şiar edinmişti. Anadolu’nun karışık siyasetinden çıkıp Hıristiyanları hedef almışlardır. Bir yandan askeri ve siyasi olarak varlıklarını sağlamlaştırırlarken bir yandan da günlük yaşamda Hıristiyanlarla da birarada yaşamayı öğrenmişlerdir. Bu elbette karşılıklı olmuştur. Hıristiyanlar da bu yeni akıncı Türk topluluğunu tanımış, dillerini ve inançlarını öğrenmişlerdir. On dördüncü yüzyıldan sonra tüm Roma imparatorlarının ortak sorunu doğudan yükselen bu yeni güneşin ısıttığı sorunları çözmek olmuştur. Hal böyle olunca Türklerle yalnız savaşarak değil, birlikte yaşama deneyimi de kazanmışlardır. Bizan Sarayı’ndaki iç çekişmeler arasında tahta birden fazla oturan VI. İoannis Kantakuzenos sarsıntılı egemenliğini dış destekler ile ayakta tutmaya çalışıyordu. Anadolu’daki varlıkları artık sarsılmaz bir noktaya ulaşan Türkler ile ittifak olmaktan başka şansı olmadığını çok geçmeden anlamıştı. Kızını Osmanlılara gelin vermesini de böylelikle açıklamaktayız.